karo ası

64 7 20
                                    


biraz sohbet etmişlerdi kai ile. annesinin yanına, balkona çıkıp biraz kiraz ve çilek eşliğinde tamamen birbirinden bağımsız konulardan konuşup gece yarısı etmişlerdi günü. sonra eve gitmişti soobin. aralarında herhangi bir şey yaşanmamıştı. soobin'in sanki hiçbir şey olmamış gibi sahilde yaşanan olaya hiç değinmemesi ve bunu etraflıca konuşmaması kai'yi kuşkulandırmıştı. bu belki doğru olandı belki de kai şüphe duymak için yer arıyordu, emin değildi. ama ne kai'nin bu konuyu açacak cesareti ne de soobin'in olanları değerlendirecek alanı vardı. işte bunun için sabah normalden erken kalkıp terapistine gitmişti. normalde bir sonraki seansa üç gün vardı fakat içinde biriktirdiklerini o güne kadar bastırması imkansız görünmüştü gözüne. şanslıysa da boş anını yakalayıp konuşmak isteyecekti kendisiyle.

terapisti orta yaşlarda bir kadındı. boya değmemiş saçlarını her gün arkasında toplar, önlüğünün ceplerine küçük çiçekler takardı. şu an da kapısının tam karşısındaki koltuklarda oturuyordu. bir yandan kıtlatmaktan acıyan eklemlerini ovuyor, bir yandan da bu davetsiz misafirliğine nasıl bir tepki vereceğini düşünüyordu. çoğu kişiye göre basit olan durum ve kararlar soobin için o kadar da kolay değildi. konfor alanından çıkmayı veya onu çıkmış gibi hissettirecek olaylar yaşamayı sevmezdi.

"soobin." dedi kapının ardındaki kadın. şaşırmışa benziyordu ama bunu gizlemede oldukça başarılıydı. soobin titreyen ve stresten terleyen ellerini fazla belli etmeden şortuna silip nezaketen gülümsedi. "müsait miydiniz?" kadın fazla beklemeden kafasını salladı, kapıyı biraz daha açtı ve yumuşak bir ses tonuyla "tabii , buyur." diye içeriye davet etti onu.

"rahatsız ettiysem kusura bakmayın." dedi başlamadan önce. ne cevap vereceğini az çok biliyordu, ona ayıracak fazladan birkaç dakikası her zaman olurdu. fakat zaman zaman bu birkaç dakikanın beklenenden daha uzun sürdüğü de oluyordu. "neden rahatsız olayım ki?" dedi ve gülümsedi, ardından "bu ziyareti neye borçluyum?" diye ekledi.

"bilmiyorum." dedi ve derince nefes alıp etrafına bakarak düşündü soobin. sahiden, buraya gelmesinin asıl sebebi neydi? düşünmemişti bunu. "çok düşünüyorum. düşündükçe yeni sorular oluşuyor kafamda. bunu engellemeye çalıştıkça da stresten nefes bile alamıyorum." tam hissettiği şeyleri aktaramamıştı. bunu zaten şu ana kadar hiç yapamamıştı. her zaman bir şeyler eksikti ama neyin eksik olduğunu bir türlü bulamıyordu. "ne gibi sorular mesela? cevabını birlikte düşünebiliriz bence."

"çok sevdiğiniz birini kaybetmemek için ondan uzaklaşmak istemeniz mantıklı bir karar mı?" hızlı bir el hareketi ile özür dileyip yineledi, "pardon. daha doğrusu, bunu yapmak bencillik mi veya mantıklı bir karar mı? akışına bırakıp devam mı etmeli yoksa neler olacağını öngörüp ona göre mi davranmalıyız?" nefes verdi. daha önce hiç bu kadar soruyu bir anda sormamıştı. içini döktüğünü düşünürken şimdi de onu bunaltmış olmaktan korkuyordu.

"bu göreceli bir durum aslında. tabii ki her şey olacağına varır fakat ipin ucundan biraz da senin tutman hiçbir şeye zarar vermez. her şeyin kontrolünün elinde olmasını bekleyemezsin ki bu mümkün de değildir. sen geçsin. ama sevdiğin, sevildiğin ve sevdiğin kişi uğruna verdiğin mücadele kadar gençsin. hem sende bu kadar büyük bir yere sahip olan kişi de hayatında kalmak için çabalar. bunu tek taraflı bir çaba olarak görürsen bu sadece aklındaki soruların işine yarar." her bir cümlesini dikkatle dinledi soobin. dinlerken de stresten çınlayan kulaklarının sesi ve yüzünün kızarıklığı azaldı.

"çabalar mı? emin değilim." elini alnına götürdü ve gergin bir şekilde of çekti. "söylediğim çok bencilceydi, duysa çok kırılırdı. sanki benim için hiçbir şey yapmıyormuş gibi konuştum. ama öyle demek istemedim. asıl konu benim hiçbir şeyden emin olamamam. bu bazen o kadar rahatsız ediyor ki beni, yürürken kafam bedenime ağır gelecek de yere çöküp kalacakmışım gibi hissediyorum. kontrol altında tutamadığım ve kesinliğinden emin olmadığım her şey birer birer üzerime biniyor ve çoğu zaman pimi çekilmiş bomda gibi dolanıyorum ortalarda. en zoru da sanırım kendimi tam anlamıyla açıklayıp açıklamadığımdan bile emin olamamak ve eve pişmanlıkla geri dönmek." soobin gözlerinde biriken damlaların kuruması için gözlerini odada gezdirdi ve ağlamasını tuttğu için boğazında oluşan keskin acının mimiklerinden belli olmaması için büyük bir çaba sarfetti.

"seni hayata döndürecek birini bekleyerek geçiriyorsun hayatını. oysa şu an senin sadece sana ihtiyacın var. bazı şeyler senin iznin olmadan gerçekleşir ve belki haberinin bile olmadığı birçok şey değişiyor hayatında. dünyada milyonlarca şey senin kontrolün altında olmadan devam ediyor hayatına. insanlar doğuyor, ölüyor, büyüyor ve çıkmaza girdiklerini, yolun sonuna geldiklerini düşünüyorlar. ve her ne kadar bu sana olağan dışı gelse de seneler önce çıkmazda olduğunu düşünen herkes bir şekilde tekrar tutunuyor hayata. dünyada senden izinsiz gerçekleşen şeyler olduğu gibi hayatında da olabilir. emin ol ki her şey senin düşündüğün kötü sonlarla bitmiyor. kötü gibi görünen her başlangıcın sonu belki de senin iyi diye düşündüğün yolun sonundan da aydınlık çıkıyor." önündeki sudan tek bir yudum almadı ve kuruyan boğazını temizlemedi. soobin'in onunla konuşmaktan yorulmuş olmasını düşünmesine izin vermedi. sonrasında aynı sakinliği ile devam etti konuşmaya.

"kafanda hayatın denklemini kurmana da, sonuçlarının sağlamasını yapmana da gerek yok. çünkü bazı şeyler, senin hayal bile edemeyeceğin koşullarda gerçekleşebilir. mesela günlerce kendini harap etmeden de karar verebilir insan. iki bedenin sarmaş dolaş olmadan da beraber olabileceği gibi mutlu olmaktan başka seçeneğinin olmadığını düşündüğün anlarda derin bir üzüntü kaplayabilir içini. bunlar o denklemleri bozmaz. acısı bütün vücudunu inleten yaralar bile kabuk bağlar bir gün."

"ya tekrar açılırsa?"

"efendim?"

"yara, ya tekrar açılırsa? ve bu sefer daha fazla acıtırsa?"

"sen de yara bandını değiştirirsin." telefon sesi yayıldı aniden. sonra soobin çıktı, yeni biri girdi odaya. çiçek kokan odadan sonra tüm şehre yayılan deniz kokusunu çekti bu sefer içine. güzel bir konuşmaydı ve içine ufaktan güven duygusu yayılmaya başlamıştı bile. yine de 'al işte, bir kere açıldı mı susmak bilmiyor ki!' diye düşünmekten alıkoyamıyordu kendini. o kadar yorgundu ki içten içe, bir kez daha yenilmekten korkarcasına düşüncelerini uzaklaştırıyordu kendinden. sanki bir kere daha düşerse, bir daha ayağa kalkamayacak gibiydi.

azcik 🤏🏻 karisacak gibi buralar☺️ opuyom sizi 😗

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Sep 06, 2023 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

aşktan, duygudan, ilişkidenWhere stories live. Discover now