18. Bölüm: Kötü Adam

127 10 15
                                    

Addy arkasını döndüğünde kapıda sigara içen adamla göz göze geldi.

Gri saçlarını geriye taramıştı, yüzü tertemiz tıraşlı, yeşil gözlerinde yorgunluk vardı. Keten beyaz gömleğinin kollarını kıvırdı ve sigarasından derin bir nefes çekti. Ancak adam Addy'yi fark ettiğinde parmaklarının arasındaki sigarayı yere düşürdü.

"Adeline...?"

Addy donakaldı. Tüm kan yüzünden çekildi. Kalbi adrenalin ve korkunun etkisiyle davul gibi atmaya başladı. Dehşetin esiri olmuştu adeta. Dudakları aralandı ancak doğru sözcükleri bulamadı. Fakat sonunda tek bir kelime söyleyebildi,

"Baba?"

Birkaç saniye boyunca olan şeyleri idrak etmeye çalışıyor gibi göründü babası. Sonunda ayakkabısıyla yerdeki izmarite basıp kızına doğru adımladı, "Adeline... Burada ne arıyorsun?"

Her şey tesadüfmüş gibi davranabilir miydi? Neredeyse sezonun sonuna yaklaşıyorlardı ve kız arkadaşlarıyla İtalya'ya tatile geldiğini söyleyebilir, GP'ye seyirci olarak gireceğini beyan edebilir ve babasına haber vermeyişini de geçmişteki kavgalarına istinaden haklı çıkarabilirdi.

Babası buna inanır mıydı?

Belki...

Hiçbir zaman bilemeyecekti. Çünkü Addy yalanlardan bıkmıştı. Hepsi düğüm olup bir noktada ayağına dolanıyordu. Bunun da öyle olmaması için derin bir nefes aldı. Tam her şeyi söylemek üzere ağzını açıyordu ki babası ansızın onu kendine çekip sımsıkı sarıldı.

"Ah, Addy seni çok özledim." 

Addy babasının onca söz arasından bunu söyleyeceğini hiç düşünmemişti. Tıraş losyonu ve sigara kokan babasına sımsıkı sarıldı o da. Ne zamandır görüşmüyorlardı? En son yüz yüze geleli 1.5 yıl olmuş olmalıydı. Belki daha fazla. Addy'nin üniversite mezuniyetini bir Grand Prix için kaçırdıktan sonra kendini affettirmek için onu Monako'ya götürmüştü. Büyük kavgaları da orada alevlenmişti ve daha da görüşmemişlerdi. Ancak babası Jacob Grant o kavgayı çoktan unutmuş gibiydi.

"Ben de seni özledim, baba."

Sonunda ayrıldıklarında babasının yeşil gözlerindeki yorgunluk yok olmuş gibiydi. "Burada ne arıyorsun?"

"Baba ben..." Sıkıntıyla elini saçlarının arasından geçirdi, tırnaklarını avuçlarına batırdı. Bunu nasıl söyleyebileceğini hiç düşünmemişti, hiç hayal etmemişti. Ama şimdi, burada, salaş bir İtalyan restoranının önünde söylemesi gerekiyordu. Nihayetinde lafı dolandırmadan ağzındaki baklayı çıkardı,

"Baba ben Formula 1 çalışanlarından biriyim. Şubattan beri çoğu GP'ye geldim. Senden de köşe bucak kaçtım."

Babası kollarını kavuşturdu, kaşları hafiften çatıldı ancak hiçbir şey söylemedi ve Addy'nin sözlerini bitirmesini bekledi, "Ayrıca Formula-1'in resmi medyasında veya organizasyonunda çalışmıyorum... En kötüsü de sana rakip takımlardan birindeyim... Red Bull Racing'te. "

Jacob Grant heykel misali durmaya devam etti tek kelime söylemeyerek. Gecenin ortasında sessizlik kulaklarını doldururken karşılıklı durdular bir süre boyunca. Babası sordu, "Annenin haberi var mı?"

Adeline yutkundu, "Var."

Babası sakince başını salladı ve hafifçe boğazını temizledi,  "Tek bir sorum var Addy. Bunu benden intikam almak için mi yaptın? Monako'da olanlar yüzünden."

Genç kadın hemen kaşlarını kaldırarak itiraz etti, "Hayır! Kesinlikle o yüzden değil. Formula 1'de yer almayı, çalışmayı çok ama çok istiyordum. Yürekten arzuluyordum." dedi elini kalbine koyarak. "Bu işi bulduğum an da bırakmak istemedim. Haas olsa onlarda çalışırdım. Liberty Media olsa onlarda. Mercedes olsa... Zaten başvurum kabul olmazdı. Ayrıca bana izin de vermiyordun, hatırlarsan..."

Don't RushWhere stories live. Discover now