Gençlik

19 5 2
                                    

Takvimler artık yıl 1998'i gösteriyordu. 16 yaşıma gelmiştim. Ben büyümüştüm. Gerçi henüz yeni büyüdüm diyemem daha öncesinde tattığım daha doğrusu tatmaya zorlandığım bir kavramdı,büyümek. Gerçek çocukluğumun üzerinden 8 yıl geçmişti ama hiç birşey değişmemişti. Her şey aynı hatta daha kötüydü. Babam sırf zorunlu eğitim görmem gerektiği için okula göndermişti böylece ilkokulu ve ortaokulu tamamlamıştım ama liseye devam edebilmek için o kadar sıktım kendimi, o kadar yalvardım ki yemediğim dayak, duymadığım hakaret kalmamıştı. Hatta babamı birkere o kadar sinirlendirmiştim ki ona su getirdiğim bardağı yüzüme fırlatmış, asla kapanmayacak olan bir iz bırakmıştı yüzüme. Yüzüm ve ellerim kanlı bir şekilde kalakalmıştım koca salonun ortasında. Ama benim canımı acıtan kanlı yaram değil, kimsenin yanıma gelmemesiydi. Yanlızca kardeşlerimin yüzünde bir endişelenme ifadesi gördüm. Sanırım bunun sebebide yıllarca onlara hem ablalık hem annelik yapmamdan dolayıydı. Annem hiç oralı olmadı yanlızca göz ucuyla bir bakıp kafasıyla
"içeri git" diye işaret yapmıştı. Öyle zannediyorum ki bunu beni önemsediğinden değil sevgili kocası onada kızmasın diyeydi ama kimin umrumda ki.
İşte böyle de bir anı bırakmış oldum geçmişime. Zaten geçmişim hep buna benzer anılarla doluydu o yüzden  bunu garipsemedim.
Liseyi bu şekilde devam ettiriyorum. Artık babamın hakaretlerine kulaklarımı kapatıyorum. Çünkü böyle yapmazsam eğitimime devam edemeyeceğimi biliyorum. Evet kabul, eğitimin zorlukları yanlızca bu kadar değil. Sabahın erken saatleri kalkıp kahvaltıyı ve kardeşlerimi hazırlayıp okula yetişmeye çalışmak vardı mesela. Allah'tan sonrasını tek değer verdiğim insan olan halam hallederdi. Normalde onun da bu hizmet etme durumundan memnun olduğunu sanmam ama genelde babam zorlar onuda -evin işlerini o yapardı-
Ayrıca okula gidince tüm dert tasa bitmez. Derslerin ağırlıkları yetmezmiş gibi bide benden hiç bir şey olmayacağını söyleyen öğretmenler ve benim daim azmini kıskanan öğrenciler vardı elbet. Ama onlar babam kadar zor değillerdi laf atıp geçebiliyor yada umursamayabiliyordunuz. Mesela geçenlerde şöyle bir diyalog yaşandı  okulun çalışkan kızıyla,
-Sen doktor mu olucaktın? Dedi,  küçümseyici bir tavırla. Bilmiyorum diyip geçiştirmeye çalıştım ama konuşmakta ısrarlıydı,
-Bilmiyosan niye çalışıyosun Hüda? Zaten dayak yemekten her yerin mosmor olmuş baksanıza...
Ardından arkadaşlarına dönüp gülmüş, benide o utanç verici anla baş başa bırakmıştı. Utancımdan yerin dibine girsem iyiydi. Yüzümdeki morlukları kapatabilmek için hiç bişeyim yoktu ve her gün beni garipseyen bakışlara maruz kalıyordum. Buda çevreme karşı tek utandığım şeydi ve onlarda bunu çok iyi bildiği için inatla bunun üzerine gidiyordu.
Hayatımın her zamanında yaşadığım zorluk ve sarsıntılar benim umudumu benden almaya yetmedi taki bir gün okul sonrası babamla annemin konuşmasına kulak misafiri olana dek.
O gün babam anneme söyle diyordu,
- Hanım, köydeki tüm bekar oğulların analarıyla konuş Hüda'ya bir koca bul. Evlenmezse başımıza bela olacak. En iyisi bunun kahrını kocası çeksin.
Annemde şöyle karşılık vermişti,
- Bildiğim bir kaç aile var Bey, 18'ine gelsin veririz birine -o zamanlarda 18 yaş altı evlilik yasaktı-
O gün tüm dünya hayallerimle birlikte üzerime  yıkılmıştı. Oysa meslek sahibi olan güçlü bir kadın olacaktım ben. Ama iki sene sonra bilmediğim  insanlara gelin vereceklerdi beni...

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Feb 16 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Hayatın Gözünden AnnemHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin