GECE YARISI

Bölüm 2

Sinirle gözlerimi yumduğum da hemen yanımdan Yiğit hocanın sesi geldi.

"Sude derhal müdürün yanına" dedi. Biraz sinirlenmiş gibiydi.

Mavi irisleri benim kahve irislerimle buluşunca tebessüm etti.

"Kimsenin dediklerini umursama Derin. Onlar senin sinirlendiğini gördükçe bundan zevk alacaklar. Onlara istediğini verme. Tamam mı?" diyerek sorduğunda sesindeki sinirli ton gitmiş naif bir tona ulaşmıştı.

"Tamam hocam. Sağolun" dediğimde yanımdan yavaş adımlarla ayrıldı. Arkasından bakarken kalçalarını sıkıca saran siyah pantalonuna baktım. Aklımdan geçen düşünceleri bir ben biliyordum.

Bende arkamı dönüp merdivenlere ilerledim. Kantine vardığımda bir kahve ve sade poğaça alıp sınıfa geri döndüm.

Tek başıma oturduğum sırama oturup cam kenarına kaydım. Telefonumdan şarkı açıp kulaklığımı kulağıma taktım. Telefonumu da kucağıma bıraktığım da poğaçamdan küçük küçük yemeğe başladım.

Kucağımda ki telefonum titrediğinde içtiğim kahveyi masaya bıraktım ve telefonu elime aldım.

Mesaj üvey babamdan gelmişti.

Üvey: Aferin benim küçük kızıma. Annene hiçbir şey söylememişsin.

Üvey: Seni ödüllendireceğim kızım.

Dediğinde tebessüm ettim. Ödül demek elinde iki koca abur cubur poşetiyle gelmesi demekti. Annem iş gezisinden geldiğinde eğer ona bir şey söylemezsem beni ödüllendiriyordu.

Söylememem gerek şey ise beni dövdüğüydü. Eğer annem bana şiddet uyguladığını öğrenirse anında boşardı onu. Ama üvey babam bunu istemiyordu. Sevdiği için değil, annemin kazandığı para ona tatlı geldiği için ayrılmak istemiyordu.

Parmaklarım klavyede hareket etmeye başladı. Eğer ona baba demezsem beni cezalandırıyordu.

Siz: Teşekkür ederim baba

Yazdım ve telefonu sıranın altına bıraktım. Zaten ders başlamak üzereydi.

Fransızca dersi görüyorduk ama on birinci sınıfta bütün konularımız bittiği için ders işlenmiyordu.

Hoca sınıfa girdiğinde herkes önüne bir test kitabı çıkardı ve çözmeye başladı. Ben de Yiğit hocanın bana verdiği ödevi yapmaya başladım.

Ona yakınlaşmam gerekiyordu. Yoksa içimdeki sevgi, içime sığmayacak ve beni yok edecekti. Karışılıksız bir aşk istemiyordum.

Onun anonimi de olmak istemiyordum.

Bu düşünceler içerisinde kafamı dağıtmak için, sınıftaki birkaç öğrenci gibi kulaklığımı takıp şarkı açtım.

Genelde ders çalışırken düşüncelerimden arınmak için sözsüz şarkılar dinliyordum.

İşe de yaramıştı. Kafamdaki çoğu düşünce kaybolmuş, onun bana anlattığı gibi soruları çözmeye başlamıştım.

Kapının tıklatılmasıyla dikkatim dağılmıştı. Kısık sesle dinliyordum ki hoca bir şey dediğinde duyabiliyim.

Nöbetçi öğrenci içeri girdi ve elindeki kağıdı okumaya başladı.

"Derin Altın, test kitabını da alıp öğretmenler odasına git. Yiğit hoca seni bekliyor" dediğinde son cümlelerini kağıda bakmadan okumuştu.

Hemen yerimden kalktım. Test kitabımı, kalemimi ve silgimi elime alıp öğretmenler odasına yürümeye başladım.

Yiğit hoca aynı zamanda sınıfımızın rehberlik öğretmeniydi. Umarım sabahki olay için çağırmıyordur.

Öğretmenler odasından içeri girip Yiğit hocanın yanına adımladım. Okul formamın eteğini biraz daha aşağı çekmeye çalıştım.

"Hocam beni çağırmışsınız" dediğimde mavi irisleri benim kahve irislerime değdi.

"Gel Derin" dediğinde hemen yanına gidip yanındaki sandalyeye oturdum.

"Benimle her şekilde konuşabilirsin. Lütfen çekinme. İçini dökmen gerekiyorsa anlat. İkimizin arasında kalır" dediğinde tebessüm ettim.

"Anlatacak bir şeyim yok hocam" dediğimde bana inanmadığı belliydi ama üstelemedi.

"Test kitabını ver, bakalım ne kadar çözmüşsün" dediğinde ona uzattım 5 test yani 50 soru çözmüştüm.

Hepsini kontrol etti ve yanlışlarımı anlattı.

Zil çaldığında hocalar gelmeden sınıfa yolladı beni.

Karar verdim. Ona yazacaktım.

Onunla konuşmak istiyordum.

Ama babasının bile terk ettiği bir kızı sevmek ister miydi onu bilmiyorum.

Babam gibi sevsin beni isterdim.

×××××××××

Bir bölümün daha sonuu