Kendimi Kandırmışım Bunca Zaman

92 27 5
                                    


KENDİMİ KANDIRMIŞIM BUNCA ZAMAN

Boyuna epeyce uzun, tavanı yüksek ama boyuna kıyasla enine biraz dar bir odanın içine alınmıştım. Filmlerde gördüğümüz klasik kahverengi deri koltuklar karşı karşıya yerleştirilmiş, ortasına minik mi minik bir sehpa konulmuş, buna kıyasla koltukların hemen yanında geniş bir masa yerleştirilmişti. Üzeri evraklar ve aklımın ermeyeceği dosyalar ile doluydu. Gözlerimi hemen arka tarafta duran, içi dopdolu kitaplığa değdirmiyordum bile.

Bir polis memuru getirmiş ve otutturmuştu beni koltuklara. "Bekle biraz," demişti odadan çıkmadan evvel. "Az sonra geleceğim Sahir. Doktorunla görüşmeliyim."

Ona kafamı sallamakla yetindim sadece ve beni, tavanı yüksek olan ama beni germeye yeten bir odanın içinde bırakıp gitti. Amma gerilirdi insan burada. Tavanı gök kubbeye mi çıkarmaya çalışmışlardı ne? Yoksa buradaki insanların boyları epey uzun muydu?

Düşüncelerimden sıyrılıp buraya asıl gelme sebebime odaklandım en çok. Sahi, buraya neden gelmiştim ben? Evet, hatırladım! Deli olduğumu düşünüyorlardı buradaki polis memurları. Hatta ailem ve doktorlar da öyle olduğumu düşünüyorlardı oysa kafam hâlâ yerli yerindeydi benim. Hâlâ yüze kadar sayabiliyordum ve hâlâ günler ezberimdeydi. Matematiğim de iyidi benim. Ama ailem, arkadaşlarım yüzünden zıvanadan çıktığımı söyler dururdu. Deli derlerdi bana bu yüzden. Ne muamma!

Birazdan dev tavanlı odanın kapısı çalındı ve oturduğum yerde sıçradım bir an olsun. Kafamı kapıya çevirdiğimde hiçte yabancı gelmeyen bir sima karşıladı beni. Arkadaşım Deha'ydı elbet. Ailemin onunla konuştuğum için zıvanadan çıktın dediği kişi. Hoş! Ailem, ben tekken yanıma gelmezken, beni zıvanadan çıkaran adam geliyordu. Ne çelişki.

Kapıyı yavaşça kapatıp karşıma oturmaya yeltenirken "Ne iyi ettin de geldin!" dedim ayrı bir sevinçle. Muzip muzip gülmeye başladı bana.

"Demedik mi oğlum kimse yokken biz varız asıl diye," dedi göğüs gererek. Öne eğilip ellerini kavuşturdu ve bana baktı. Sonra birden ciddileşti. Gülümsemesi silinmişti birden. Çok hızlı değişmişti yüz ifadesi. "Niye buradasın biliyor musun?"

Kafamı olumlu anlamda salladım. "Esad iti yüzünden."

Alayla güldü bana karşın. Dalgaya mı alıyordu beni? Her şeyi biliyor olmalıydı, anlatmıştım. Ama o gülüyordu. "Bunu Esad'ın yapabilecek olduğuna aklın eriyor mu senin Sahir?"

Kafamı salladım, umut edercesine.

Soluk verip geriye yaslandı ve paltosunun cebinden çıkardığı zehrinin ucunu yakıp nerede olduğumuza aldırış ettirmeden tüttürmeye başladı. "Dışarıda," dedi kapıyı işaret ederek. "Onun buraya gelmesini istiyorsan ancak sen çağırabilirsin, çağır ki onunla konuşabilesin."

"Onun buraya gelmesinden mi bahsediyoruz? Ben bir katille konuşmam!" dedim hırlarcasına. Esad bir katildi. Gözlerimle görmüştüm. Zihnimdeki anılar silinmiş gibi hissediyordum aslında ama bir o kadar da capcanlıydı.

"Herkes birer katil Sahir. Sen elinde bıçak tutmayan insanı masum mu sanıyorsun?"

"Öyle değil abi!" diye tısladığım zaman zehrini küllüğe bastırıp söndürdü ve cebinden yine çıkarıp yine yaktı ucunu. "O bir katil. Elinde bıçak tutanlardan. Hem, o hâlâ eli kolu serbest gezebiliyor mu buralarda? Bir an önce tıksınlar içeri. Birazdan ifade vereceğim. Kendisi teslim olursa azaltırlar bile cezasını."

Kendimi Kandırmışım Bunca ZamanWhere stories live. Discover now