„Tamam Babacım, sorun değil ben karşılarım Füsun Ablayı."
Bu dediğimden sonra 1 dakika boyunca söylendi. İstediği şeyler istediği gibi yapılmayınca çok fazla sinirleniyordu, hele ki bu "şeyler" benimle alakalıysa. Ve önümüzde ki nişanımla. Ferdi Kadıoğlu ile nişanlanıyordum.
Son yıllarda başarısıyla Fenerbahçe camiasının güvenini kazanmış, onların göz bebeği olmuş biriydi Ferdi. Ferdi Erenay Kadıoğlu. Mükemmel top sürüşüyle, isabetli paslarıyla, tüm taraftarlar umutsuzluğa kapıldığında, o kurumuş umut dallarını muhteşem golleriyle filizlendiren Ferdi. Tabi bunlara dik duruşu ve olgun karakteri de eklenince gerçek olduğuna inanması zor biri çıkıyor ortaya. Onun bu kadar kusursuz birisi olması beni yoruyordu.
Ben daha derin düşüncelere dalamadan kapı zili çaldı. Füsun Ablaydı muhtemelen. Odamdan çıkıp salona indiğimde Füsun Abla ve yardımcısı mağzanın tüm elbiselerini dizmişti bile. Füsun Abla bizim yıllardır tanıdığımız sevdiğimiz, saydığımız bir dostumuz. Küçükken hep onun gibi modacı olup güzel elbiseler dikmek istiyordum. Kaderin planı farklıydı ama. Şimdi dikilen elbiseleri giyip kamera karşısına geçiyordum. Modellik. Hepsi Annemin yönlendirmesi. Bazen onu Yolanda Hadid'e benzetiyordum.
Füsun Ablaya sarılıp hoşgeldin dedikten sonra bana bütün elbiseleri gösterir şekilde kollarını açtı. Hiç birini giymek istemiyordum. Çirkin oldukları için değil, aksine hepsi her zaman olduğu gibi birer sanat eseriydi. İsteksizdim.
"Abla ben senin stiline ve bilgine sığınıyorum bu seferlik. Senin bana en güzelini seçeceğinden eminim."
Hadi ama bu kadar da belli etme kızım. Tamam anlıyoruz istemiyorsun ama bunu kimsenin öğrenmemesi lazım.
Füsun Abla iç çekip gülümsedi. O beni anlıyordu. Hep anlamıştı. Üstüme karşıdan bi kaç elbise tuttu ve aralarından 1 tanesini seçti. Maviydi. Buz mavisi. Fenerbahce başkanının kızı olarak en sevdiğim rengin bi mavi tonu olmasına şaşırmamak lazım sanırım.
"Bu renk sana hep yakıştı, hala da yakışıyor. Bunu dene istersen Denizcim."
Elindeki elbiseyi inceleyip tekrar Füsun Ablaya baktım. Yüzümü hiç bir zaman kara çıkarmadı ve bu sefer de öyle. Buruk bi gülümsemeyle hemen elbiseyi elinden aldım ve odama gittim. Elbiseyi yatağıma koydum ve uzun süre baktım. Bu her şeyin ilk adımıydı. Belki büyük bi hatanın başlangıcı. Babamın isteğinin gerçeklesmesi.
Elbiseyi deneyip aynaya baktım. Üzerimde güzel duruyordu ama beni rahatsız eden bir şey vardı. Çevremdeki en neşeli insan olmama rağmen şu an yüzümden düşen bin parça. Mutsuzluğum rahatsız ediyordu.
Telefonumun çalmasıyla göz devirdim. Babam yine bir şeyler için söylenecekti. Yatağıma doğru giderken ekranımda yazan ismi görünce sevindim. Atilla. Atilla, herkesin tanıdığı isimle Szalai ve ben yakın arkadaştık ve çok iyi anlaşıyorduk. Onun türkçe öğrenmesine çok katkıda bulunmuştum. Abartmıyorum şu an türkçe röportaj verebiliyorsa sebebi onla sürekli türkçe konuşan bendim. Biraz kendimizi övelim.
"Atii, niye arayıp sormuyorsun ya sesini duyan cennetlik", bana güldü.
"Aaa ayip ama Deniz, asıl sen aramıyorsun.", Görmemesine rağmen kaşlarımı çattım. O arayacağım demişti.
"Sesini duyan cennetlik, bu iltifat mı?" diye tekrarladı dediğimi. Kıkırdadım
"Hayır, uzun süre biriyle konuşmayınca böyle diyoruz Ati", bunu söyleyerek ona yeni bir söz daha öğretmiştim ve haftanın sözü bu olacaktı, bundan emindim. Herkese bu cümleyi kuracaktı.
"Anladım anladım, sevdim bu sözü."
Ben bir şey diyemeden devam etti
"Deniz ya, ben seni bir şey demek için aramıştım. Bu akşam yine her zamanki gibi bi tavla akşamı yapalım mı?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YASAK MAÇ | Kerem Aktürkoğlu / Ferdi Kadıoğlu
FanfictionDeniz Sezen Koç, hayalleri olan genç bir kız, kendini sadakat ve yasak aşk arasında bulurken yapacağı seçimlerin bir başkasının hayatında nasıl sonuçlar yaratacağını tahmin dahi etmiyordu. Fenerbahçe'nin güçlü başkanı Ali Koç'un kızı olarak babasını...