11 - kolum, yüzüm ve uçurtmamdaki küçük ayı

116 22 34
                                    


Mark abisiyle kavga etmiş, evde dönüm dönüm dönüyordu. Başkasının gerginliğini zaten hemen üstüne alan biriyken bir de başımın etrafında akbaba gibi dolanması içimi sıkmış olsa da belli ki bayağı sinir olmuştu, bir şey diyemiyordum. Bir perşembe öğleden sonrasıydı, Renjun çalışıyor ve Jaemin her zamanki gibi meşguldü. Ben tekrar işsiz kalmış, Mark'ın koltuğunda telefonuma bakıp beynimi geçici olarak bitkisel hayata sokma peşindeydim ama Mark'a gelen bir mesaj yığını ardından bu da imkansız kalmıştı. Koltuğa oturdu birkaç dakika, telefonuyla uğraşmaya çalıştı ama tekrar daralıp koltuğun üzerine attı elindekini yine kalkarken. Yarım saat böyle patlamaya hazır bomba gibi hissettirince ayağa kalkıp bileklerinden tutarak durdurdum onu.

"Yeter be." Bileklerinden tuttuğum için cevap veremeyeceğini fark ettim ama alnına yükselen kaşları yeterli cevaptı. "Yürü dışarı çıkıyoruz. Evin her santimini yürüdün zaten." Karşı çıkamadan telefonlarımızı ve anahtarı alıp bileğinden tuttum ve dışarı çıkarıp kapıyı kilitledim. Omzuma dokunup dikkatimi kendine çekince ona baktım.

"Özür dilerim rahatsız ettiysem. Gerek yok, içeri geçelim." Kafasına vurdum hafifçe.

"Ettin rahatsız. Kendin gerildiğin yetmiyor gibi beni de gerdin, şimdi yürü azıcık açılalım." Dudağını büzüp önden yürüdü. Nereye gidiyoruz bilmesem de peşinden gittim. Sonra fark ettim ki evde dolandığı gibi sokaklarda dolanmaya başladı. Bir süre izin verdim. Bacakların ağrımadı mı diye de sormadım ne kadar istesem de. Ama verdiğim sürenin sonunda bileğinden tutup onu parkın tarafına çektim. Banka oturduğumda tepemde dikilmeye devam edince zorla oturttum ben de.

"Anlat derdini." Yüzü ekşidi. Pek dert yakınan biri değildi zaten. Her şeyi olay bittikten çok sonra öğreniyordun onun hakkında. Yine de elini cebine atıp telefonunu çıkardı ve mesajları açıp işaretlediği bir mesajı gösterdi. Abisi anne babasını arayıp sormadığı için kızmaya başlayıp sonra lafı çok başka yerlere götürmüştü. Ben tek kardeştim, Jaemin de öyleydi. Renjun'in kız kardeşi, Hyunjin'in abisi ve Jisung'un hem abisi hem de erkek kardeşi vardı. Ne kadar kendim tecrübe etmesem de kardeşlerin genel olarak bu tarz uyuzlar olduğunu görebilmiştim. Yine de çok tuhaf geliyordu. Başkası şu lafları etse bir daha yüzüne bakmazdın. Mark elinde olsa yumruk yumruğa girişecek gibi duruyordu ve yüz yüze olsalar yaşanacağından şüphem yoktu. Ama aynı abisi, yine daha önce böyle şeyler yaşamış olduğu abisi ile aralarından su da sızmazdı. Tuhaf, cidden çok tuhaf. Omzunu sıkıp iç çektim.

"Niye böyle davranmış anlamıyorum gerçekten ama istersen uçak bileti al gidip döveyim." Ne konuşmak ne de tavsiye vermemi istiyordu. Sadece modunu yükseltmeye çalışabilirdim. Dediğime hafiften güldükten sonra sonunda arkasına yaslandı.

"O kadar pahalı sinirli değilim sanırım. Sadece çok düşüncesizce salak salak konuşuyor." Mesajlara bakılırsa kendisi de pek geri kalmamıştı. İkisi de birbirini kum torbası gibi kullanmıştı resmen ama gerginliklerini atacaklarına daha da sinirlenmiş duruyorlardı. Arada kalacak halim yoktu. Karışmayıp sadece şebekliğe devam ettim.

"Olur öyle eşler arasında çatışmalar." Tek kaşını kaldırıp bana baktı. Annemin izlediği aptal sabah programlarından duyduğum cümleleri satmaya devam ettim. "Önemli olan aşkı diri tutabilmek." Bir taraftan gülerken söylediklerime göz devirdi ama kendi de gülüyordu. "Çiçeğini çikolatanı alır gidersin yanına çözülür. İlgisiz hissetmiş olmalı ki böyle davranmış."

"Karısı alsın ona çikolatasını."

"Yazık." Gülüp kalktım ve yandaki otomattan içecek bir şeyler almaya durdum. O da benimle kalkıp konuşmaya devam ettiğinden bir gözüm ondaydı.

"Hayır sadece benim açımdan bakabilmesini istiyorum ama o gelip iki yıl önceki şeylerden falan bahsediyor"

"Aile üyeleri genel olarak böyle manyak oluyor galiba." İçeceklerden birini ona uzattım banka geri yürürken. Sonunda çözülmüş, söylenip duruyordu ve ilk kez Mark'ın sakin sabırlı numaralarının arkasındaki mızmızı görüyordum. Açıkçası eğlenceliydi ama yanında destek olmam gerektiği için susuyordum. Sonra geçerim dalgamı. Diyeceklerini bitirdiğinde elimdeki soda kutusuyla kafasına vurdum hafifçe. "Bütün gününü abinin sırf sinirlen diye söylediği sözlere sinirlenerek çöp ettin demin."

"Konuşana bak. Babanla bakışsanız ayılıp bayılıyorsun."

"Doğru bilgi ama yine de öyle pat diye söylenmez."

"Nefsi müdaafa."

"Uyuz."

Evine geri dönmek yerine Renjun'in dükkanına gideceğimi söylediğimde biraz duraksadı. Bir şey demedi, sadece başını salladı ama durulduğunu fark ettim. Bir saniyelik o gitgelini o an bakmıyor olsam kesin kaçırırdım ama gördüm. Zaten gitmeye tereddüt ediyor olduğumdan bir an vazgeçecek gibi olsam da yine de evi ve dükkanın yönü arasında ona el sallayıp yoluma baktım.

Kendime cesaret vere vere yürüdüm caddede. Bu iş burada bitecek ve ben de önüme bakacağım. Bu iş burada bitecek ve ben bu ağırlıkla yaşamaya bir son vereceğim. Böyle böyle diyerek geldim Saman bebek tabelasının önüne tekrar. Kendimi çok küçük hissettim nedense bu seferinde. Renjun içeride tek başına oturuyor ve çizim yapıyordu ve ben ayaklarımı ardıma vura vura kaçmamak için zor duruyordum. Beni fark edip el salladı.

"Hyuck, hoşgeldin." Kalkıp her zaman burada içtiğim içecekten çıkardı dolaptan.

"Hoşbuldum." Sesim ağzımdan çıkıyor gibi gelmezken o da hemen fark edip bana döndü kaşları çatılı.

"Bir şey mi var?" Başka bir şansım yok. Burada bitireceğim.

"Randevun yok diye biliyorum. Dövme yapalım mı bana?" Kolunda yazandan tamamen farklı bir cümle. İlk dövmemi yaptırıp bir daha ruh eşi olma hayallerine kapılmayacağım. Bu dövme benim ondan vazgeçişim olacak. Henüz duygularımda bir azalma olmasa dahi, başlangıç için sağlam bir adım olacak.

"Olur? Emin misin? Dövme düşünmüyordun?" Evet. Hayatımın en önemli dövmesi kendiliğinden çıkıp gelmemişken dövmelere sinir oluyordum biraz. Ama daha ılımlıydım artık. "Aklında bir model var mı?" Beynim Mark'ın sürekli söylediği şu hatalardan birini vermişti yine. Hiç düşünmemiştim ne yaptıracağımı. Hızlı düşünüp Renjun'e bir şey sunmazsam beni sorguya çekecekti ve fiyasko olacaktı her şey. Başımı sallayıp telefonumu çıkardım ve Mark'ın boyadığı uçurtmanın fotoğrafını gösterdim.

"Bunu düşünüyordum, daha basit olarak tabii ki."

"Bakayım, renkli mi istiyorsun? Ne ki bu?"

"Yok, siyah beyaz olsun- Çocuklardan biri boyamıştı bunu benim için. Çok özel hissettirdi." Tamamen yalan olsaydı hemen anlar ve bin tane soru sorardı. Ama gülümsedi bunun yerine.

"Küçük ayı mı? Buradaki takım yıldızı?" Dövme malzemelerini hazırladı konuşurken. Kıkırdadı. "Sen de ayıcıksın." Kalbim yere çakılacak gibi hissettim, bunu ilk kez duymuşluğum olmasa da.

"Küçük ayı hangisi oluyordu?"

"Ursa minor, aynı böyle görünüyor." Yanaklarım kızardı.

"Benlerim aslında o benim." Şaşırarak yüzüme bakıp benlerimin yerlerini gözden geçirdi.

"Yüz dövmesi ister misin-"

"HAYIR SALAK."

"Doğru, zaten iş bulmakta zorlanıyorsun." Bir kağıt çıkarıp önüme koydu. "Bak, hangi yerlere dövme en çok acıtır, hangileri en az görebilirsin. Karar verdiysen başka." Acının en az olacağı yerler kollar olarak görünüyordu ama dirseklerimden altını açıp ona gösteremezdim. Ruh eşi dövmemin olması gereken yere dövme yaptırmak da istemiyordum zaten. Omzum ve dirseğim arası en mantıklısı gibi görünüyordu.

"Sağ üst koluma olsun."

"İçe mi dışa mı?"

"Dışa."

Böylece sonraki birkaç saati benim sızlanmalarım ve onun benim mızmızlığımla dalga geçmesiyle birlikte dövmeyi yapmakla geçti. Giydiğim tişörtler genelde neredeyse dirseğime kadar indiğinden ailem yaptırdığımı kolay kolay fark etmeyecekti.

"Ödemeyi nasıl yapacaksın?"

"Öpsem?"

"Çık lan dışarı."



Umarım bölümü beğenmişsinizdir :')

Haftaya görüşmek üzeree

dudaklarından dökülmeyecek kelimeler ve bir avuç papatya | markhyuckWhere stories live. Discover now