19: suya düşen planlar

267 49 227
                                    

(Jaeyun)

Eve döndüğümde hiç vakit kaybetmeden Yun'a ulaşmanın yollarını bulmaya çalıştım. En doğru kaynak Jiho olurdu fakat onunla telefonda iki çift laf etmek bile zordu. Beyefendi meşgulüm ayağına evde zorla Haerin'i tutuyordu. Haerin Yun'u göremediğinden bahsetmişti. Bu da demektir ki Yun başka bir yerde kalıyordu. Yaşıyorsa tabii.

Boğazım düğümlendi. Yun'un hayatta olmama ihtimalini düşünmeyi hiç istememiştim ama zihnim bana bunu gözler önüne sermişti. Yun'a, Haerin'in çocuğu olduğu için zarar vermeyeceğine inanıyordum ama o aynı zamanda Sunghoon'un kanını da taşıyordu. Sırf bu yüzden ona kıymış olması kulağa delice geliyordu ancak ihtimal asla sıfır değildi. İçim hepten kararmıştı.

Yun'un nerede olduğunu ben bilmiyor olabilirdim ama en azından bir fikri olacak birini tanıyordum. Arkadaş değildik, lakin numarası bende vardı. Açar mıydı bilmem ama şansımı denedim. Onu aradım. Üçüncü çalışta açtı.

"Merhaba, Lee Gaeun ile görüşüyorsunuz."

Resmi bir yanıtla karşılaştığımda başta telesekretere düştüğümü sandım. Fakat telefonum yanıtlanmıştı. Telefonu bu şekilde açtığına göre benim numaram onda yoktu. İş için arayan biri, müşteri olduğumu sanmıştı.

"Hey, Gaeun! Benim, Jaeyun. Jake. Artık ne demek istersen."

Kore'dekiler bana genelde Jaeyun derdi ama çocukluğumuzdan beri Jiho sürekli Jake şeklinde seslenmişti bana. Alışkanlık gereği onu da söyleme ihtiyacı güdüyordum. Karşı taraftakinin beni hangi isimle kafasına kodladığını bilemezdim. Oysaki Gaeun eski sınıf arkadaşım olduğu için Jaeyun demem yeterliydi.

"Sim Jaeyun?"

"Ah, evet."

Beni tanımıştı. Konuya nasıl gireceğimi bilemedim. Direkt ona Yun nerede biliyor musun, diye soramazdım. Daha makul bir gerekçeyle başlamalıydım. Derin bir nefes aldım.

"Haerin'in davası nasıl gidiyor?"

Neşeyle sorduğum soru bir müddet cevapsız kaldı. Sonra klasik monoton sesiyle cevap verdi. Her zamanki gibi soğuktu. Müşteri olmadığımı anladıktan sonra sesi epey sıkkın gelmişti. Sesimi duyduğuna sevinmemişti.

"İyi."

"Güzel!"

"Bunun için mi aradın?"

Sinir bozucu şekilde ukala ve umursamazdı. O sevimsiz avukat kıçına tekme atmayı çok istiyordum ama sonra beni dava eder, kendi kendinin avukatlığını yapardı. Çirkefin tekiydi. Ona kıl oluyordum.

"Hayır, hayır. Yun'la ilgili bir şey soracaktım."

"Tanrım, ben Haerin'in avukatıyım sadece. Yun'la ilgili ne gibi bir fikrim olabilir?"

Çirkefsin, çirkef. Ben ne desem sinirleniyorsun, normal bir şekilde karşılasan ölürsün çünkü. İlla ses tonunla aşağılayacaksın karşındakini, değil mi?

"Sonuçta o Haerin'in kızı. Dolaylı yoldan bilmen lazı-"

"Tamam. Ne istiyorsun?"

Farkında olmadan ofladım. Oyalanmaya devam edersem Gaeun her an telefonu suratıma kapatabilirdi. Direkt konuya girdim.

"Yun nerede kalıyor?"

"Ne? Bu ne kadar saçma bir soru. Tabii ki annesinin yanında."

Ya yalan söylüyordu ya da olan bitenden tamamen habersizdi. İkincisi olması için şeytana ruhumu bile satardım. Gıcık bile olsa onun acımasız biri olduğunu düşünmüyordum.

˖shepherd's cauchemar˖ sunghoonWhere stories live. Discover now