bir

14 2 1
                                    

okyanusun sakin dalga sesleri kulağına doluyor. bir nefes daha alıyor. rüzgar saçlarını dağıtmaya başlarken nefesini veriyor. arkasındaki caddeden çocuklar geçiyor bisiklet zilini öttürerek. göğsünü şişirip bir nefes daha alıyor. üstünden geçen martıların sesini duyuyor. nefesini yavaşça bırakırken gözlerini açıyor. tam karşısındaki güneş gözlerini alıyor ancak durumdan memnun. yüzünde çok sık rastlanan parlak gülümsemesinin yanında tatlı bir gerginlik de yer bulmuş. sağ yanına koyduğu çiçeği eline alıyor. çubuğun ucuna yapıştırıp toprağa diktiği mektubuna bakıyor. ufak çiçekler rüzgar karşısında zorlanıyor. üç ay önce, jiyoon çiçekleri görüp beğendiğinde ne kadar küçükse hala bir o kadar küçük. birkaç yeni tomurcuğu var. büyük gün. tomurcuklar artık jiyoon'un evinde açacak.

bisikletinin sepetine koyduğu saksı ile ilerlemeye başlıyor. dilinde sözlerini henüz uydurmadığı bir melodi. kalbinin çarpıntısından melodisini duyamaz oluyor. sağa çekip dinleniyor. okyanusu dinlemeyi seviyor. bir kez daha saksıyı kucağına alıp okşuyor mor çiçeği. okyanusun sesine yapay sesler karışıyor. hiç hoşlanmadığı yapay sesler. hemen yanında uzun, siyah bir araba durunca başını çeviriyor. şoför koltuğundan uzanan kol telefonunu uzatıyor. "buraya nasıl gideceğimi biliyor musun?" eğilip arabanın içine bir bakış atması yetiyor.

özenle bakıp hayallerine ortak ettiği saksı düşüp kırıldığında zihninde çalan sevinç şarkısı da sustu. şaşkınlıktan konuşamasa da açık ağzını kapatamıyordu. telefona baktı, sonra şoföre. tanımamıştı. dışarıdaki herhangi biriyle konuşuyormuş gibiydi bakışları. gününün mahvolmasına yetti. unutup üstünü örttüğü tüm kötü duygular tozlu raflarından indi bu bir dakikada. "hey? biliyor musun?"

kaşlarını çattı. "bilmiyorum. internetten bak." arkasına bakmadan, yerdeki çiçeği toplamayı düşünmeden bisikletini sürdü. kötü anılar ve berbat hisler arkasındaki arabanın sesiyle yeonjun'u takip etti.

"teşekkür ederim bay çok bilmiş. bu köy gibi yerde internet çalışmıyor ne yazık ki." bağıran şoförün sesiyle daha da hızlı çevirdi pedalları. arabanın hızına karşı bisikletinin galip geleceğini sanıyordu. "buranın insanları hep bu kadar misafirperver mi ya? çok güzelmiş."

"bilmiyormuş gibi konuşuyor bir de." elbette duyulmadı fısıltısı. bisikletin ani freni şoförü şaşırttı ve yavaş arabasını durdurmakta zorlandı. bisikletini yere bırakıp ön cama vardığında soobin'in fiziksel olarak hiç değişmediğine emin oldu. aynı gür siyah saçlar, aynı küçük burun, aynı kalp şekilli dudaklar. zayıflayan yanakları dışında her şeyiyle aynı. "neresi?" telefondaki adresi okudu. ilgisi yokmuş gibi davranmak istedi. tamamen tesadüfen yeonjun'un evinin tam karşısındaki daireyi tutacağını düşünmek istedi. yıllar geçmişti, yeonjun'u tanımamıştı, hiçbir şeyiyle bu kasabaya ait görünmüyordu, rastgele bir sebeple yolu düşmüş olabilirdi. "beni takip et."

bisiklet önde, kaplumbağa hızında ilerleyen araç arkada, yol aldılar. dükkanları henüz açılmamış olan çarşı caddesinden geçtiler. yol üstündeki belediye binasını ve arkeolojik kazı alanını gördüler, ve birçok boş araziyi. çimenli bahçenin üstüne yerleştirilen altı büyük taşın sonundaki iki müstakil eve ulaştılar. "burası." soobin eğilip ön camdan evlere baktı. uzun boyu onu zorluyordu. ardından hiç tereddüt etmeden çimlerin üstüne sürdü aracı.

arabasını tokatlayan bisikletlinin çığlıklarıyla şaşkınca durdu. "napıyorsun? ben çimlere basmıyorum bile ne demek arabayla üstünden geçmek!"

"ne abartıyorsun ya? tekrar sularsın tekrar çıkar çimler. arabayı nereye park edeceğim?"

"çimleri ezmek dışında çözüm yolu bulabilirsin aklını kullanırsan." soobin'in bıkkın ifadesinde göz gezdirdikten sonra uzağa çekilip izledi. arabayı öylece yolun ortasında bırakan şoför yeonjun'a yaklaştı. "choi yeonjun'u tanıyor musun? burada oturuyor diye duydum." hala tanımamıştı işte. sinirle tek kaşını kaldırıp baştan aşağı süzdü. çenesini dikleştirip göz göze gelmek için pozisyon aldı. "sen kimsin? nereden tanıyorsun onu?"

"off... bir de böyle sorguya mı çekeceksin, nerden geldin neden geldin falan? burası gerçekten köy." genç adamın cevap vermesine fırsat tanımadan evinin kapısına gitti. perdelerin kapattığı camlardan içeri bakarken sesleniyordu. "yeonjun! bak kim geldi? en sevdiğin arkadaşın."

yeonjun'un çok sevdiği bisikleti bugün ikinci defa sertçe yere düştü. gürültüye arkasına dönen soobin'in karşısına adımladı. "benden ne istiyorsun choi soobin? neden geldin?"

soobin yüzündeki gıcık ifadeyle, dudak bükerek yeonjun'u inceledi. "vay, vay, vay! çok değişmişsin yeonjun. tanıyamadım. eskiden ezik görünüyordun, buraya uyum sağlardın."

"soruma cevap verecek misin yoksa arabanı mı çizeyim?"

"çok güzel bir teklifim var onu duyunca sakinleşeceksin eminim." kollarını göğsünde birleştirip dinlemeye başladı. "baban sana ve ne yazık ki bana burada bir arsa bırakmış. hisseni bana devret. tabii karşılığıyla. ikimiz de eski mutlu hayatımıza devam edelim hızlıca."

gözlerini soobin'in yüzünden çekip arkadaki bahçeye odaklandı. ağzını açtı, kapattı. konuşamadı. bu kadar zorlanmasına şaşırdı. kalbi acıdı.

meraba kızlar .
bu defa hikayeyi silmeyecegim

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Aug 22, 2023 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

august - yeonbinWhere stories live. Discover now