5.

87 20 7
                                    

"Senden nefret ettiğimi biliyor musun Sunghoon?"

"Tahmin edebiliyorum efendim."

"Seni sevdiğimi biliyor musun Sunghoon?"

"Bunu da tahmin edebiliyorum efendim."

Jake mutsuz ruh haliyle, muhtemelen çim lekesi olacak bembeyaz gömleğiyle dünyadaki tüm güzellikleri toplamış kadar güzel, uzanıyordu yerde. Bulutları izliyor ve arada bir Sunghoon'a bakıyordu ama bu bakmalar ona pek keyif getirmiyordu.

Sunghoon cephesinde de işler pek farklı değildi. Kraliçe ona yapması gereken şeyleri bir bir öğütlemişti bugün. Sunghoon yapabileceğinden emin olduğunu sanmıyordu ancak düşününce anlıyordu teklifin büyük olduğunu. Kendisine vadedilen küçük bir şey değildi, koca krallıktı.

Eski zaman insanı çıkarcıydı. Ataları da öyleydi Sunghoon'un, kendi de. Dünden beri kendisine yapılan teklifi düşünüyor, düşündükçe deli gibi oluyordu. Ülkenin kralı olacağına inanacak kadar aptaldı ve çoktan sürüklenmişti bir hayalin peşine.

Muhtemelen Sunghoon'un ne derece aptal olup krallığın başına geçebileceğine inandığını sorgulayanlar vardır. Sunghoon bu ümidinde haksız değildi aslında.

Her şey Jake'in yıllar önce, ta çocukluğunda yüreğine onun ismini yazmasıyla başlamıştı. Daha önce de anlattığımız gibi Jake kralın tek evladıydı, taht ona kalacaktı.

Ancak o dönemlerde tehlike kol geziyordu. Veliaht prensin başına bir şey gelirse krallık yok olma tehlikesiyle bile karşı karşıya kalabilirdi.

Ancak kral ölen eşine bir söz vermişti. Jake onun tek çocuğu olarak kalacaktı, kral dediğin sözünden döner miydi?

Bu yüzden Sunghoon'u seçti kral. Eğer olur da Jake oturamazsa tahta, Jake'in teklifiyle kral da kendi oğlu gibi gördüğü Sunghoon'u geçirecekti başa. Yine de bu olasılık oldukça düşüktü ancak tedbirde fayda vardı.

Elbette bunu da bilen kraliçe Sunghoon'a karşı bu kozu oynamıştı bu yüzden. Sunghoon sahip olacağı gücü düşündükçe başı dönüyordu hırstan. Bu yüzden denemekte fayda vardı.

Ancak Jake vardı işin diğer tarafında. Kendini bu denli aşkla seven, kendinin de bütün bunlardan önce en saf arkadaşlık duygusuyla sevdiği Jake vardı.

Ona karşılık veremeyeceğini elbette biliyordu Sunghoon. Ancak onu üzemezdi elbette. Hele bir de elinden tahtını almak ayrı bir boyutta ayrı bir kötülüktü. Sunghoon bunu yapabilecek kadar kötü müydü? Sırf kendini seviyor diye bu kötülüğü edebilir miydi Jake'e?

Jake'i sevmiyordu Sunghoon. Hele ona aşık asla değildi. En azından sorsanız öyle derdi.

Yıllardır kurallara uygun bir yaşam sürmeye alışmıştı Sunghoon. Kurallara uy ve mutlu ol. Bütün olay bundan ibaretti ona göre.

Ancak Jake kural dışı olmayı seven biriydi. Aykırıydı ve bu aykırılıktan zevk alırdı. Bir erkeğe aşık olmak tam ona yakışır derecede bir farklılıktı.

İşte olay Sunghoon'un bu farklılığı kabul etmemesiyle ilgiliydi. Edemiyor değildi, etmek istemiyordu. Jake'in sevgisini istemediğine emindi. Yalnızca yılların hatırınaydı şu anda yanında hâlâ koruması olarak duruşu.

Kendi düşüncelerine ne denli kapıldığının farkında olmamışken Sunghoon silkinerek kendine geldi ve dalgınlıkla etrafına bakmaya başladı. O esnada gözüne hemen yanında, güneşin altında uyuyakalan Jake takıldı.

Uyurken o denli masum görünüyordu ki Sunghoon onunla ilgili planlarından dolayı utandı bir an. Yaptıklarına ve yapacaklarına inanamıyordu.

"Kararsız olma Sunghoon. Bunun geri dönüşü yok, biliyorsun."

Ancak anıları ihanet ediyordu Sunghoon'un kararlı ifadesine. Anıları, onun hep tahta meraklı bir açgözlü olduğunu da fısıldıyordu ona.

Flashback:

"Jake derslerine daha iyi odaklanmazsan nasıl iyi bir kral olacaksın?"

"Ben kral olmasam olmaz mı Sunghoon? Sen ol benim yerime."

"Olur mu gerçekten?"

"Neden olmasın? Ben de macera aramaya çıkarım. Sen sarayda oturursun sıkıcı sıkıcı."

"Beni böyle kandırmaya çalışma. Tarih dersinde öğretmeni dinlemek yerine beni izlersen sürekli, hiçbir şey öğrenemezsin."

"Tüh, demek inandıramadım seni."

O günkü kahkahaları kulaklarında çınlıyordu Sunghoon'un. Ne kadar eğlenceli günlerdi. Şimdi düşününce fark ediyordu bunu. Jake onun hayatının en güzel dönemlerinde başroldeydi.

Artık düşünüp durmaktan ağrımaya başlayan başını avuçlarının içine alıp Jake uyuduğu ve onu göremeyeceği için hemen yanına oturdu uyuyan çocuğun Sunghoon.

Bir müddet daha orada sessizce oturdu ve düşündü ancak ulaştığı tek şey ne yapacağını bilmediğiydi. Yine düşünce ve anılar labirentinde kaybolmuşken bir ses duydu hemen yanından Sunghoon. "Demek yanıma oturmayacak kadar nefret etmiyorsun benden."

Sunghoon Jake'in uyandığını anladığı anda kendine gelip toparlandı ve ayağa kalkıp aynı pozisyonuna geçti. "Majesteleri sizi beklediğini bildirdi efendim. Uyandığınız anda onu görmeye gelmenizi söyledi." Neyse ki gerçekten Jake uyurken bir muhafız gelip kralın emrini bildirmişti.

"Pekâlâ. Gidelim Sunghoon. Eskiden olsa yarışarak giderdik ama... Hatta sen kızardın koşarken düşeceksin diye."

Jake aniden aklına gelen eski arkadaşlıkları yüzünden burukça gülümsedi ve yürürken başını eğip ilerlediği yolu izleyerek saraya ulaştı. Yüzünden silinmemişti o acı dolu gülümseme.

Jake babasının odasına geldiğinde kapıyı çalıp karşılık alınca içeri girdi ve nazik hareketlerle kapıyı kapatıp babasını selamladı. Babası ona gülümseyerek izin verince onun karşısındaki sandalyeye oturup söyleyeceği şeyi beklemeye başladı. Aklı dışarıda kalan Sunghoon'da olsa da.

"Jake, sevgili oğlum seni buraya aldığım kararı bildirmek için çağırttım."

"Buyurun kralım. Nedir kararınız?"

"Tahta geçme zamanın geldi. Yakın bir zamanda yerimi sana bırakmaya karar verdim. Bunun için toprağın altına girmeyi beklemeyeceğim."

Criminal Love~JakehoonWhere stories live. Discover now