8𓆝 should've never let you go-oh, my baby

850 109 371
                                    

🎶yorgos kazantzis - to vals tis outopias (instrumental)

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

🎶yorgos kazantzis - to vals tis outopias (instrumental)

Yoongi,

Bazı zamanlarda dönüp ona baktığımda kölesi olmamı isteyen bir prensmiş gibi görünüyordu gözüme. Ne işle uğraşıyor olursa olsun, üzerine ne giyiyorsa, suratında makyajı varsa ya da yoksa, saçları yapılı ya da değilse, hiç fark etmeksizin endamına dilim tutulup bakakalıyordum.

Bugün hayatımın en eğlenceli günlerinden birini geçirmiştim. Tezgâhın önündeki kucaklaşmamızdan sonra aramızdaki buzlar cornettomuzu bandırarak içtiğimiz kapuçinonun buharında eriyip gitmiş gibiydi. Yediğimiz şeyin bir kruvasandan farkı olmadığını söylediğimde bunu nasıl memleket meselesi haline getirip savunmaya geçtiğini gördüğümden beri günün belirli saatlerinde onu bu şekilde sinir edip durmuştum, o da çattığı kaşlarıyla tatlı tatlı bana çemkirmişti.

Aramızda bir sorun yokmuş gibi davranıyorduk. Belki sahiden de bir sorunumuz kalmamıştı. Jimin yanıma eşofmanıyla geldiği için dışarı çıkarken dolabımdan giyinmeyi tercih etmişti. Altında derslerde giymek için aldığım bol, siyah, kumaş pantolonum, üzerinde ön tarafındaki eteklerini pantolonun içine sıkıştırdığı uzun kollu, siyah çizgili, gri tişörtüm vardı. Geç saatlere kadar dolanacağımızı düşünüp siyah ceketimi almış, gövdesi benden daha ufak kaldığı için omuzlarından aşağı oversize model gibi dökülen ceketi de tamamlayabilmek için alıcı bir ışıltıyla parlayan sarı saçlarını siyah kasketimle kapatmıştı.

Bütün kumaşlar üzerinden bir su gibi akarken Jimin bir peri edasıyla onları hareket ettiği tarafa yönlendiriyordu. Böylesi basit sayılabilecek bir kombin içinde bile inanılmaz zarif görünüyordu.

Gün boyunca beni Padova'nın görülmesi gereken kültürel mekanlarında, mimarisiyle ağzımı açıkta bırakan kiliseleri ve müzelerinde turist kafilesini gezdiren bir rehber gibi gördüğü her şeyi anlatarak gezdirmişti. Son durağımız Scrovegni Şapeli'nden çıktıktan sonra yakınlarda bir park olduğunu, yiyecek bir şeyler alıp orada oturabileceğimizi teklif ettiğinde hemen kampüse geri dönme niyetinde olmadığı için memnundum.

"Ben de acıkmıştım zaten." diyerek peşine takıldım. "Sabahki kruvasanlar beni tok tutmaya yetmedi."

Sırf uyumlu gözükmek için kıyafetlerimde onun tercihlerindeki renkleri kullandığımdan başımı eğip sürekli üstümüze başımıza bakıyordum ve bu bana açıklanamayacak bir saçmalıkta keyif veriyordu. Yirmi altısında biri için bunlarla uğraşmak, hoşnut kalmak belki de delice bir işti, çocukçaydı ama ben zaten bu aşk işini yıllardır icra ediyor olsam da bir çocuk kadar deneyimsizdim.

"Hâlâ kruvasan diyor ya!"

"Kruvasanın aynısı işte."

"Değil diyorum."

"Aynısı. Hem kapuçinoya banınca da çok kötü oldu tadı."

Hiç de kötü olmamıştı. Kahvaltıda tatlı şeyler tüketmeyi tercih eden biri olmasam da hamurun kıvamı da içindeki kayısılı kreması da damakta muazzam bir şölen yaratıyordu. Kahveyle birleşince tam sevdiğim şekilde tadı yumuşamıştı. Elbette dudaklarını büzüşünü bir kez daha görmek için bu gerçekleri Jimin'den saklıyordum.

p.s i still love you | yoonminWhere stories live. Discover now