37.Bölüm

1.1K 117 50
                                    

Merhaba herkese. Biraz uzun sürdü gelmem. Açıkçası yazma hevesim epey kaçık canım okurlar. Etkileşim çok az ve bu beni ciddi anlamda demoralize ediyor. Yazasım gelmiyor. Bu sebeple yeterince oy ve yorum gelmezse devam edebileceğimi sanmıyorum. Çünkü cidden yoğunum, hayatım karışık ve yine de sizi yarı yolda bırakmamak için yazıyorum. Tek isteğim ise oy ve yorum. Neyse can sıkıcı konular bunlar biliyorum ama söylemeden de edemezdim. İyi okumalar.

İlker'den

Demir'in mesajından sonra sabaha kadar uyuyamamış, saatler boyu tavanla bakışarak şafak ışıklarını karşılamıştım. Emre defalarca aramış ve mesaj atmıştı. Hiçbirine dönebilecek, sağlıklı bir cevap verecek halde değildim ve bu döngü iki gün boyunca devam etmişti. İş yerine mesaj atmış, izin almıştım fakat halime bakılırsa haftalarca daha izin alsam yetmezmiş gibi geliyordu.

Emre kapıma gelse de açmadan geri göndermiştim. Kimseyle konuşmak istemiyordum, Demir de dahil. Yüzüne bakıp sen ölmeyi nasıl istersin diyecek gücüm yoktu, içimde kabarıp duran bir öfke vardı ama bunun kendime mi yoksa Demir'e mi karşı olduğunu bilmiyordum.

Perşembe- cuma Homeoffice işimi bugüne ve yarına çekmiştim, yerimden kıpırdayıp dışarının kaosuna karışma gücüm yoktu, kendimi toparlayana dek evden bir kaç gün daha devam etmek şimdilik beni kurtarırdı.Daha fazla uzatırsam çakallarla dolu iş dünyasında edindiğim yeri de kaybederdim. Ve ben artık kayıp yaşamadan hayatıma devam etmek istiyordum.

Aklım yine son mesajlara giderken Demir'in dediklerini düşündüm. Onun deyişiyle özgürdüm, artık ne mesaj ne de arama almayacaktım ondan. Tıpkı dört yıl önce çekip gittiğim zamanlardaki gibi Demir olmadan yaşayacaktım. Ama asıl sorun Demir'in varlığı değildi ki! Ben Demir'i kalbimden ve kafamdan atıp bir  türlü özgürleşemiyordum.

Demir benden çok, belki de kendini özgürleştirmek istiyordu, mutlu bir hayatı hak ediyordu.Kızsam da, kırılsam da onun mutsuzluğu en çok beni üzerdi. Mesajını defalarca okuyup nasıl bir cevap yazmam gerektiğini düşündüm. Ya da  bir cevap yazmalı mıydım emin değildim. Demir'le ilişkim o kadar karmaşıktı ki tek mesajla hallolabilecek gibi değildi.

Yataktan zorlada olsa kalktım ve banyoya adımladım. Ilık bir duş beni kendime getirebilirdi. Duvardaki saat, iki saat sonra bilgisayarımın başında olmam gerektiğini söylüyordu. Bu kafayla nasıl işe odaklanacaktım hiç bilmiyordum.Aklım karşı dairedeyken ılık suyun altına attım kendimi. Vücumdumdan akan suyla saniye saniye gevşediğimi hissederken, düşüncelerim yerli yerindeydi.

Dün gece onlarca düşüncenin arasından bir karar vermiştim,Emre ile bitirecektim. Hem ona hem de kendime daha fazla ihanet edemezdim. Denemiştim. Yeni bir hayatı, yeni bir başlangıcı ama olmuyordu. Demir beni bıraksa da ben kendi içimde hala ona bağlıyken gelen her yeni insan sadece Demir'in gölgesi olmaktan ibaret kalıyordu. Musluğu kapatıp çıkarken, Demir ile konuşmayı da artık erteleyemeyeceğimi anlamıştım. Hayatımın kilitli, arka bahçe anahtarını elinde tutuyordu ve geçmişi konuşmadan da belli ki o bahçeyi daha fazla görmezden gelemeyecektim.

Nemli saçlarımı kurutmaya gerek duymadan mutfağa gidip çay koydum. Kahvaltılık çıkaracağım esnada zil çaldı. Gelenin kim olduğuyla alakalı tahminim vardı. Onlarca arama ve mesajın sahibi Emre... Dürbünden bakarken elindeki çiçeklere takıldı bakışlarım. Keşke bir demet çiçekle sorunlar çözülebilseydi.

Kapıyı açıp yüzümdeki can sıkıcı ifadeyi saklamadan, "hoşgeldin" dedim. Ayakkabılarını çıkarıp dolaba koyarken onu izliyordum, anlık bakışlarım karşı daireye takıldığında Demir'in çoktan işe gittiğini düşünüyordum.

"Hoşbulduk, bunlar senin. " Elindeki buketi bana uzattığında önce ümitle bakan gözlerine, sonra papatyalara baktım. Güzel görünüyorlardı. "Sağol Emre. " Çiçekleri tezgaha bırakıp kahvaltılık çıkarma işine devam ettim. Konuyu ilk o açsın istiyordum ve Emre beklediğimi yapıp, tezgahı dolanarak arkama geçti. Elleri ansızın belimi bulduğunda rahatsızca kıpırdandım.

"Ne o artık sana dokunamayacak mıyım? " Sitemli sesine şaşırdım ve yüzümü ona döndüm. Bu evden en son çıktığında aramızda pek de iyi diyaloglar geçmemişti.

"Konuşmamız lazım. " Ciddi ses tonumla yüzü aniden asıldı. Ellerini belimden çekip yanaklarıma koydu. "Konuşuruz acelesi yok. Önce kahvaltı yapalım, sonra sana bir sürprizim var. "

Ciddi miydi? Yüzüne uzunca baktım, iki günün hesabını bile sormuyordu. Defalarca aramış mesaj atmış ve ben cevap vermemiştim, ne yani sitemde mi etmeyecekti? "Emre sence durum bu kadar basit mi? Ne sürprizi Allah aşkına! Daha büyük bir sorunumuz var, görmüyor musun? "

"Senin aklın karıştı o kadar İlker. Kim olsa karışır. İki gün dinlendin ve iyisin. Benimle daha da iyi olacaksın. "  Yanaklarımda duran avuçlarını ittirerek mutfaktan çıktım. Hayal dünyasının içine bu kadar gömülmüş olmasına şokla baktım. "Aklım karıştı? Bu yani! "

"Evet! Tam olarak bu! O herif sevgilin olduğunu bile bile sana yanaşacak kadar şerefsiz, karşı dairene taşınacak kadar da hadsiz İlker! " Ağzım açık dinliyordum karşımdaki çocuğu. Çıldırmış gibiydi.

"Emre sakin olmak için kendimi zorluyorum ama konuştukça beni zorluyorsun. Demir hakkında böyle konuşamazsın, konuşturmam! "

"Neden? Korkak, sevdiğine sahip çıkamamış birini mi koruyacaksın bana?Ülkeyi terk ettin sen bu herif yüzünden! " Bir kaç adımla üzerime doğru yürürken ben de istemsizce geriye çekildim.

" Sus! Geçmişimi kurcalamak sana mı kaldı Emre? Bunları sana bu şekilde yüzüme vur diye anlatmadım ben! " Fokurdayan çayın sesi kulağıma gelirken mutfağa adımladım yeniden. Çayın altını kapadım ve içime derin bir soluk çektim. Bakışlarımı doğrudan gözlerine diktim. "Emre uzatmaya gerek yok. Denedim ama olmayacağı ortada. Seninle ya da bir başkasıyla olamıyorum. Olmuyor... " Tek nefeste ağzımdan çıkan şeylerle an be an değişen yüzünü izlemek canımı sıktı. Benden bunu beklemiyordu anlaşılan. Hâlbuki gerçek apaçık ortadaydı. Belki de görmekten kaçmıştı, benim gibi.

Ağır adımlarla yanıma geldi, az öncenin aksine durulmuş gibi görünüyordu. Ellerimi sıkıca kavradı ve öptü. "Yapma İlker, daha ilk zorlukta pes etme. Seni seviyorum ben. " Gözlerine uzun süre bakmam imkansızdı. Kendime olan kızgınlığım büyüdükçe büyüyordu.
"Yapamam, olmuyor. " Bakışlarım mutfağın zenmininde dolaşıyordu.

"Demir'den beklentin mi var hala? Adamın seni daha kaç kere yüz üstü bırakması lazım! Söyle İlker! Değmeyen biri için beni bırakma! " Sesi yeniden gergince çıkmaya başladığında ne demek istediğini anlayamadım. Bakışlarım hızla gözlerine çıktı. Kafamın karıştığını anladığından devam etti.

"Taşınmış, dün geldiğimde ev sahibiyle karşılaştım. Gitmiş. " Ellerimi tutunacak yer arar gibi tezgaha yasladım. İki gündür mideme doğru düzgün bir şeyler girmediğinden mi yoksa duyduğum şeyden mi bilmiyorum başım döner gibi oldu.

Kendimi toparlayıp hızla odama doğru yürüdüm. Komodinin üzerinde duran telefonu elime aldım ve Demir'in adını bulup aradım. Emre acıyarak bana bakıyordu, biraz da kırgın. Aldırmadan telefonu kulağıma dayadım,bu numara kullanılmamaktadır uyarısıyla karşılaşmayı beklemiyordum. Sanki ilkinden farklı bir şey duyacak olma umuduyla defalarca aradım. Kendimi pes etmiş halde yatağa bıraktığımda hayatımın yeniden kontrolden çıktığını biliyordum.

Gemileri Yaktım(BxB) Opowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz