Talking to the moon

255 53 71
                                    

İçine derin bir nefes daha çekti Hyunjin. Dalgaların sesi, ciğerlerine dolan deniz kokusuna karışmış yosun kokusu, karşısında tüm ihtişamıyla parlayıp geceyi aydınlatan dolunay ve önüne dizilmiş rengarenk kalemleri... Renklerin en ayrıntılı halini görmesine gerek yoktu, zaten kendisi de renklerden çok renklerle oynamayı onları hissetmeyi seviyordu. O yüzden de geceyi aydınlatan ay ona yetiyordu. Hyunjin belki de dünya üzerindeki en huzurlu insandı o an. Bir kez daha bu küçük sahil kasabasına geldiğine şükretti. Üniversitenin zorluğu, ailesindeki karışıklıklar ve 23 yaşında olmanın getirdiği sorumluluklar fazlasıyla bunaltmıştı Hyunjin'i. O yüzden de okulu kapanır kapanmaz bu kasabaya kaçmış ve tüm sorunlarından arınmış gibi hissediyordu.

Oturduğu yerde biraz daha kayarak iyice yaslandı arkasındaki kayaya. Oturduğu yeri şans eseri keşfetmişti Hyunjin. Uçurumun kenarında dolaştığı esnada elindeki jelibon paketi aşağıya düşmüş, denizin serin sularına karışmak yerine bu çıkıntının üstünde durmuştu. Uçurumdan düşme tehlikesine rağmen iyice eğilerek pakete bakan Hyunjin ise o çıkıntıya ulaşmanın yolunu ancak birkaç günlük denemeyle bulabilmişti. Deniz kenarından kayalıklara tırmanarak ulaşılan o çıkıntı Hyunjin'e birkaç sıyrık ve yara vermiş olsa da çıkıntının hemen arkasında sanki mağara gibi olan oyuk kısmı o bölgeyi daha da eşsiz hale getirmişti. Uçurumdan aşağı bakıldığında bile zar zor belli olan bu bölge de haliyle Hyunjin'in kasabadaki favori yeri olmayı hak kazanmıştı.

Gözleri ileriye dalmış sessizce ilham gelmesini beklerken uçurumdan gelen sesle irkildi Hyunjin. Ve o an daha önce hiç duymadığı kadar naif, hiç duymadığı kadar hoş bir ses duydu. Gelip konuşmaya başlayan bu çocukla ne yüzündeki gülümsemeyi ne de parmaklarının renkli kalemleri üzerinde süzülüşünü engelleyebildi Hyunjin.

"Luna, ben geldimm... Nasılsın bakalım? Özledin mi beni çok? Özlemişsindir tabi, ben özlenmez miyim? Sana bugün öyle çok şeyle geldim ki sanırım bazılarını yolda unuttum, neyse hatırlarım anlatırken umarım."

Cümlenin peşinden gelen kıkırtı, Hyunjin'in de gülümsemesini sağlamıştı.

"Bugün okul çok yorucuydu Luna, bir o kadar da hareketli. Sonunda kurtuldum fizik sınavından. Nasıl geçti diye sorarsan sorma lütfen. Jeongin'in bile diline düştüm, o derece. Neyse en azından önümüzdeki iki gün herhangi bir sınava çalışmak zorunda değilim, ona sevinebiliriz. Salak Jisung yine bildiğim gibiydi Luna. Gün boyu Minho hyungun peşinde ondan ne kadar hoşlandığını söylerken gördüğü Jaemin'in peşine düştü. Daha hyunga yavşadığı cümlesini bile bitirmemişti bu arada. Deli çocuk ya, okulda gördüğü her erkeğin gay olduğu iddia edip peşlerinden koşuyor. Allahtan millet alışık da bu hallerine dövmüyorlar onu. Şapşal çocuk... Bu kısımlar klasik lise dramaları Luna. Jisung ve sonu gelmeyen hoşlantıları."

Cümlelerin arasında duyduğu kıkırtılardan mıydı yoksa çocuğun neşeli ses tonundan mı bilinmez Hyunjin'in yanakları ağrımaya başlamıştı bile gülümsemekten.

"Minho hyung demişken, ne garip bir hyung o ya. Hatırlıyorsun değil mi çocukken de böyleydi? Ne kadar iyi anlaşsak da günün sonunda saç başa girmiş olurduk onunla. Hep sen ayırırdın bizi... Büyüdükçe değişti biraz o da, ya da sensizlikten, bilemiyorum pek. Daha soğuk biri oldu sanki. Ama beni hala sevdiğini biliyorum. Mesela düşsem oturup dakikalarca gülüyor bana karşıdan ama bugün Soha koridorda bana bilerek çarptığında daha ben ne olduğunu anlayamadan geldi ve koridorun diğer ucuna fırlattı çocuğu. Boğa gücü var gerçekten adamda. Sonra da bana baktı ve yanağımı mıncırıp gitti. Bak yanağımı okşadı demiyorum, yanağımdan makas aldı da demiyorum farkındaysan. Bildiğin mıncırdı Luna! Hala kıpkırmızı ya yanağım! Eğer renk körü değilsen görüyorsundur şuan."

Hijo de la luna | hyunmin, oneshotWhere stories live. Discover now