SİYAH BEYAZ TOZLAR

431 94 290
                                    

   Tam karşımızda duran köşke baktım. Ormanın derinlerindeki bu köşke geldiğimize inanamıyorum!

   Köşk yıkık dökük bir harabe değildi. Aksine dışı lila ve pembeden oluşan bir köşktü. Orman kısmı ise gayet sakindi. İki ağaç arasına kurulmuş bir hamak ve kış bahçesine uygun masa ve sandalye vardı. Tüm bu şekil ve renk cümbüşü bana dünyanın en güzel manzarasını veriyordu.

  "Ormanın bilmem neresinde bir köşke geldik resmen! Ya hayalet varsa?" dedim korktuğumu açıkça belli ederek. Halbuki neyden korktuğumu daha kendim bile bilmiyordum. Yine yersiz olan korkularımdan biriydi ya da gerçekten şizofrendim.

   Tabii ki ''Böyle güzel evden ha!'' diyerek beni tiye aldılar.

   Ona cevap vermek yerine köşkün kapısına doğru yürümeye başlayınca ekibin tamamı beni takip etti. Madem bir işe kalkışmıştık nihayetinde birinin ilk adımı atması gerekiyordu. O ilk adımı atan ise aralarında en korkak olduğuma inandığım bendim.

   Cebimdeki anahtarı çıkarıp köşkün kapısını açtıktan hemen sonra derin bir nefes alıp içeri girdim. Ardından ise ekibin diğer üyeleri içeri doğru girmeye başladı.

  "Çok güzel yer bulmuşum," dedi kıymetli rehberimiz. Gerçekten de öyleydi. Evin içi de en az dışı kadar güzeldi.

   Evin dış duvarının aksine iç duvarları beyazdı ve yer yer üstünde siyah, üçgen şeklinde göz alıcı desenler vardı. Kapılar evin duvarlarına kinayen siyahtı ve bu siyah hayatımda gördüğüm en güzel siyahtı. Fakat içeriye doğru gittiğimizde bir orantısızlık olduğunu fark ettim. Evdeki eşyaların hepsi çok göz alıcı ve tertemizken, evdeki halıların hepsinin üstünde biriken tozlar çok garibime gitmişti. Normal bir toz da değildi. Yer yer siyah yer yer beyaz olan tozlardı ve bu tozlar olabildiğince fazlaydı.

   Herkes benim gibi içeriye girmişti ve onlar da halılarda bir sıkıntı olduğunu fark etmişti. Yukarı kattaki halılara bakmak için arkama döndüğümde kapının açık olduğunu gördüm. Oysaki az evvel kapattığımızdan emindim.

  "Gençler neden kapı açık?"
Sözlerim biter bitmez kapının şiddetle çarpması bir oldu. Hepimiz korku ve şaşkınlıkla birbirimize baktık.

  "Rüzgardır," dedim ama kalbim ağzımda atıyordu. ''Hava kırk derece, ne rüzgarı?'' dedi yanımdaki ses. Ekibe katıldığımdan beri bu sesi ilk defa duymuştum. Çünkü bunu söyleyen kız çok çekingendi. Bu yüzden de sessizdi.
Bu sessiz olan kız bile konuştuysa benim korkumu anlatmaya sözlerim yetmez.

   Korkuyla yutkunmuştum ki salon kısmındaki pencereler büyük bir gürültüyle kapandı. Herkes çığlık çığlığa dış kapıya koştu. Bende onlara katıldım fakat kapıyı ne kadar zorlarsak zorlayalım kapı açılmadı. Fakat kapı çok acayipti. Kapıyı zorladıkça kapının rengi siyahtan beyaza döndü. Biz kapıyı zorlamayı bıraktığımızda ise tekrardan eski rengine döndü. Bu evde değişik şeyler olduğunu ilk görüşte anlamıştım.

   Rehberimiz bizi hemen sakinleştirmek için birkaç söz sarf etti halbuki kendisi de en az bizim kadar korkuyordu.

  "Bu ev sihirli bir ev mi ya da lanetlenmiş bir ev? Bu kapının rengi niye değişiyor?" Aramızdan ağlayan birinin sesi geldi. Bende şimdi kendimi tutamayıp çocuk gibi ağlayacaktım. Bu işe ben nereden bulaştım ki!

   Herkes rengi değişen bu kapıyı zorlarken ben salona doğru girdim. Salondaki tozlu halıları inceledim ve hemen çığlığı bastım. Biz kapıyı zorladıkça halılardaki siyah ve beyaz toz yığınlarının renkleri parlıyordu. Sanki bir tür lanetti.

   Hayır, hayır. Bu olamazdı! Yoksa Defne bu evde lanetlenmiş miydi?

   Bir taraftan ayaklarımın altına gizlenmiş halıların parlaması, diğer taraftan ekibin tüm üyelerin kapıyı açmak istemeleri ve kafamdaki binbir düşünce. Sabah gökyüzünde gördüklerim, o kızın birdenbire kaybolup ekipten çıktığı ile ilgili mesaj atması. Bunların hiçbiri tesadüf eseri değildi.

BEYAZ SAYFALARWhere stories live. Discover now