2. korkak kedi

112 12 37
                                    

Çünkü ben ne zaman bir şey istesem
Bana verilen koca bi' saçmalık.

Jakuzi-Koca Bir Saçmalık

***

"Byun Baekhyun. Bu sefer öldüreceğim seni, orospu çocuğu."

Başını salladı, "Olabilir." dedi. Gözümü döndüren, ensemden vuran ateşti. Namlusu yere bakan silahı ona doğrulturken bir an tereddüt etmedim. "Abi!" diye bağıran Junmyeon'un sesi kulaklarımdaki uğultuyu aşabilen tek ses oldu. Bir de karışık adım sesleri, postallarla. Sırıtıyor, şerefi yok.

"Ay! Ay ne yapıyor bu savcınız?" Elimi Junmyeon indirene kadar bir an için onu gerçekten vurabileceğime inandım. Diri diri derimi yüzdüren adamı... Bir an için... "Silah doğrulttu bana gördünüz mü?" Üstüne doğru koşan polislere bağırıyordu. "Ne oluyor be? Böyle tutuklayamazsınız beni!" Beni sakinleştirmek için çabalayan Junmyeon'a kayan odağım tekrar zevk içinde sahte bir yaygara koparan adama döndü. Kollarına sarılan memurlardan kurtulabildiği her an gözleri bendeydi. Gülümsedi, gerçekti. Az önceki sırıtma gibi değildi, kasıt bile yoktu, belki kendisi dahi farkında değildi. Keşke pis pis sırıtmaya devam etseydi, canımı böyle tutup elime vermeseydi.

"Yahu bir saniye, bir müsaade edin." Yaşlanmış. "Kendime çeki düzen vereyim, önemli bir insanım ben." Motorun arkasını açtı, pembe bir kürk çıkarıp üstüne geçirdi.

Yaşlanmış. Yaşlanmış da belli, kafada gram gelişme yok. Gerçi saçlarında birkaç beyaz tel olmasa aynı duruyor derdim. Yılların ona tek getirisi üç beş beyaz tel olmuş.

"Savcııım!" dedi uzata uzata. "Gelmiyor musun? O kadar zaman olmuş, sensiz şuradan şuraya gitmem vallahi!" Elimi enseme atıp oradaki saçları çektim. Başıma hemen bir ağrı saplandı, sol gözümün üstüne yerleşip kaldı. Arkamı dönüp uzaklaşırken Junmyeon'a doğru elimi geri geri salladım, götürün şunu demekti bu. "Savcım, kırılıyorum ama." Yaşımdan başımdan utanmadan çığlık atmamak için koşar adımlarla arabama dönerken Junmyeon'un sesi duyuldu. "Byun Baekhyun kes sesini ve yürü."

"Byun Baekhyun mu? Junmyeon, balım, abiye ne oldu? Ben seni çok özlemiştim ama."

Arabaya kendimi attığım gibi kravatımı çözmeye çalıştım. Yine ellerim titriyordu. Hemen buradan uzaklaşabilmek için arabayı çalıştırmak istedim ama olmadı. Ağrıdan gözlerimi bile açamıyordum. Bağıra bağıra ağlamamak için önümdeki tek engel kendime olan saygımdı.

Ekip araçları onun taşındığı aracın peşinden bir bir gittiler. Ben bir müddet daha ağrıdan dik tutamadığım başımı direksiyona dayadım. Böyle zamanlarda aniden vuran migren ataklarım için torpidoya attığım ağrı kesiciyi içtim. Çabuk etki etmesi için dualar ettim, içimde bir yerlerde kalmış o gücü diriltmek için çabaladım. Arkama bakmadan kaçmakla gidip yakasına yapışmak arasında gidip geliyordum bir yandan.

Telefonum çaldı, güç bela baktım ekrana, kulağıma götürdüm. "Savcım, diğer araçtan da özel harekat arkadaşlar Do Kyungsoo ve Kim Minseok'u almışlar." Zonklamalar şiddetlendi. "İyi bok yemişler Junmyeon!" dedim. "O şerefsizin yanında arayıp ne güldürüyorsun onu?" Onları çok eğlendiren bir oyunu güzel bir biçimde yutmuştuk. On beş yıllık meslek hayatımın en utanç verici gününü yaşıyordum.

Telefonu yan koltuğa atıp yapmam gerekenden emin olarak arabayı çalıştırdım. İç dikiz aynasından kendimi gördüğümde boğazımda toplanan yumruyla yutkunmaya çalıştım. Üç beş beyaz telin bendeki karşılığı gri saçlardı. Yaşlanmamıştı bile. Ellerimi hırsla direksiyona vurdum.

bad for catsWhere stories live. Discover now