2. Bölüm: Acılar Şehri

46 4 6
                                    

  Can sıkıntısı. Çok uzun bir süredir Caitlin Snow'un hissettiği neredeyse tek şey buydu. Her sabah gözünü açtığında içini kaplayan bu duygudan nereye gittiyse kaçamamış, ne yaptıysa kurtulamamıştı. Özellikle son zamanlarda bütün gününü harcayan işi yüzünden kendine nefes alacak zaman bile ayıramıyordu. Ki çok nadiren elde ettiği bu kısa molalarda bile kendini derin bir can sıkıntısının içinde buluyordu. Aslında bu yabancı olduğu bir durum değildi, tam aksine artık Caitlin sürekli boğucu düşüncelerle uğraşmaya ve hiçbir şeye karşı ilgi duyamamaya alışmıştı. Neredeyse bütün bir gün boyunca sabit ve soğuk bir yüz ifadesiyle dolaşmak, yaptığı işten keyif alamamak, komik bir şakaya gülememek ve genelde yemek yemeyi unutacak kadar yoğun çalışmak - bu durum etrafındaki insanları endişelendiriyordu - hayatındaki tek rutin haline gelmişti. İçindeki isteksizlik yüzünden eskiden yaptığı ve zevk aldığı hiçbir şeyi artık yapamıyor, ne zaman çalışmaktan başka bir şey düşünecek olsa gölgesi gibi peşini bırakmayan bir amaçsızlık hissi onu bundan alıkoyuyordu. Üstelik Caitlin, onu kendisi yapan her şeyden birer birer nasıl uzaklaştığını bile fark edememişti.

 Son birkaç ayını hayatının bir daha asla eskisi gibi olamayacağını kabullenmeye çalışarak geçirmişti. Mutlak doğrular olduklarına inandığı her şey bir anda yerini korkunç yalanlara bırakmış, geleceğe hevesle bakmasını sağlayan umut ışığının yerini sonsuz bir karanlık almıştı. Her güne bir uçurumdan düşerek başlıyordu sanki. Ve her günü bir öncekinden daha sert yere çakılarak bitiyordu. Aynaya baktığında gördüğü yüzden, dönüştüğü kişiden nefret edecek duruma gelmişti. Başına gelenlerin büyük bir kısmı için kendisini suçluyordu. Bundan kimseye bahsedemiyor, insanların "gerçek suçlunun" kim olduğunu bilmelerine izin vermiyordu. Çünkü uzun zamandır omuzlarında taşıdığı bu ağır yük onda, normal davranacak kadar enerji bir kenara dursun; daha fazla konuşacak güç bile bırakmamıştı. Ki birilerine içindekileri anlatacak olsa bile kimsenin kendisini anlamayacağını biliyordu. Psikolojik terapi almayı bırakmasının en büyük nedeni de buydu.

  Aylar önce kaybetmek zorunda kaldıklarının haddi hesabı yoktu: Hayalleri, planları, kariyeri, ruhsal sağlığı, hayatı boyunca sevdiği tek adam... Ne zaman gözü dalacak olsa zihninde beliren tonlarca parça parça anı, her seferinde nefesinin kesilmesine neden oluyordu. Bu acıyla başa çıkmaya çalıştığı ilk zamanlarda ağlama krizleri ve panik ataklar baş gösteriyordu. Caitlin hiçbir zaman bunun üstesinden gelemeyeceğini biliyordu, buna rağmen artık ağlamıyordu. Kaybettikleri, yerleri doldurulamayacak kadar büyüktü. Bütün bunlara bakılırsa şu anda Caitlin'in herkese ve her şeye karşı soğuk ve uzak davranıyor olması pek de mantıksız değildi. Araya giren onca zaman sonra bir çeşit savunma mekanizması geliştirmişti. Tüm zamanını işine adayarak kendisine herhangi bir şeye bağlanma fırsatı vermiyor; iyi anlamda hiçbir duygu beslememeye çalışıyordu. Çünkü adı gibi iyi biliyordu ki insan hayatına ne katarsa katsın, bir gün onu kaybedeceği gerçeği de yanında gelecekti; neye ne kadar değer verirse günü gelip de kaybettiğinde o kadar yıkılacak, sarsılacaktı. Ve Caitlin, aynı uçurumdan bir kez daha düşmeyi kaldıramazdı.

  Her şeyin başladığı ve bittiği koca binaya girerken başı dik, yüzü ifadesizdi Caitlin'in. Topuklu ayakkabılarının ritmik adım sesleri boş koridorlar boyunca yankı yapıyordu. Aylardır her gün yaptığı gibi aynı asansöre bindi, aynı kapılardan geçti, aynı köşeleri döndü. Karakteri gereği geç kalmayı sevmeyen bir yapısı vardı, buna rağmen son zamanlarda bu durum bir çeşit takıntıya dönüşmüştü. Her gün sabahın altısını bir dakika geçmeden laboratuvara geliyordu. Kış ayına girdiklerinden beri genelde bu saatlerde hava bile aydınlanmamış olurdu. Aslında var olan en güvenilir hayatın sabit rutinlere sahip olarak ya da bir düzene göre yaşayarak mümkün olabileceğini gördüğünden beri böyleydi bu durum. Düzen; değişiklik vaat etmez, tehlike arz etmezdi. Her şey sırası geldiğinde - olması gerektiği gibi - yaşanırdı ve biterdi.

The Flash: Earth - 117Where stories live. Discover now