7. Bölüm

112 14 103
                                    

"Belki de biraz dinlenmeliydin Mi Cha. Okul sana iyi gelecek mi?"

"Sen işe gidiyorsun, Yoon Hae okula gittiğinde evde tek kalacağım. İstemiyorum Minho oppa."

Mi Cha olaydan sonra birkaç günlüğüne bizim evimize yerleşmişti. Şimdilik yeni kiralık ev bakıyordu.

"Pekala. Kendini kötü hissettiğin zaman beni ara. Gelip alırım seni. Bulduğun kiralık evler için de ev sahipleri ile görüşeceğim bugün."

"Bize tamamen taşınabilirsin Mi Cha. Biliyorsun değil mi? Bir odamız zaten boştu. Kendini rahat hissetmezsen kiraya da ortak olurdun." dedim arkaya bakıp.

"Size yük olmayacağım."

"Dönüp dolaşıp her seferinde aynı muhabbet dönüyor. Pes artık gerçekten."

Mi Cha cevap vermemişti. Kafasını cama çevirdi.

Kampüse geldiğimizde ikimiz de inip Mi Cha'nın fakültesine doğru yürüdük. Önce onu bırakıp öyle atölyeme geçecektim. Normalde her sabah Güzel Sanatlar Fakültesine gider orda kahve içip öyle sınıflarımıza giderdik. Fakat Mi Cha bu sabah kahve istemediğini söylemişti. Hayret edilesiydi.

Sağlık Bilimleri Fakültesine adım attığımız anda Hyera ve Felix bizi karşıladı.

"Günaydın!" dedi neşeyle Hyera.

"Günaydın Hyera, nasılsın?"

"Ben iyiyim ama Mi Cha, neden buradasın? Toparlanana kadar evde durmalıydın."

"Keçi çünkü. Bir de kurt kaynıyor, oturamıyor ondan doğru düzgün."

"Öyle gerekti."

"İyli girikti. Bazen benim de sana çarpmam gerekiyor biliyor musun? Hyera, sana emanet ediyorum onu. Bir sıkıntı olursa haber ver olur mu?"

"Biz ona kızımız gibi bakarız Yoon Hae, gözün arkada kalmasın, hanimiş de hanimiş küçük Mi Cha! Umarım kahvaltı yapmamışsındır, harika kurabiyeler yaptım." Dedi Felix gülerek.

Mi Cha bana bakıyordu imdat dercesine. Ama kendi kaşınmıştı, katlanacaktı.

"Hadi ben kaçtım, iyi eğlenceler size!"

Atölyeye girdiğimde henüz kimsenin olmadığını görmüştüm. Kantinde oyalanmadığımız için bayağı erken gelmiş bulunmuştum. İlk başta canımı sıksa da düşününce hoşuma gitmişti.

Hyunjin'in hep oturduğu cam kenarına geçtim ve onun taburesine oturdum. Dirseğimi pencerenin önündeki mermere yaslayıp yanağımı da elime yaslamıştım. Güneş saçları gibi ışıl ışıl parlıyordu.

Kampüs her zamanki gibi sabah saatlerinde sakindi. Çok az insan vardı onlar da ders başlamadan arkadaşlarıyla vakit geçirme derdindeydi.

Hyunjin her sabah arkadaşlarıyla birlikte büyük çınar ağacının altındaki banklarda arkadaşları ile oturup sohbet ediyordu. Ağaç şimdi görüş açımı kapatıyordu.

  Gelip gelmediğini kontrol etmek için hafifçe doğrulduğumda nefesim boğazımda düğümlenmişti.

Evet gelmişti, fakat tek başına değildi.

Yanıda alt sınıflarımızdan olduğunu bildiğim bir kız oturuyordu. Saçları tarçın rengindeydi. Güneş vurdukça tüm canlılığını gözüme sokar gibi parlıyordu.

Hyunjin'in elini tutu ve birbirlerine gülümseyerek konuşmaya devam ettiler. Boştaki elini dokunmaya kıyamadığım sarı saçlarına getirip önüne düşen tutamları düzelttiğinde doğrulduğum tabureye bıraktım kendimi.

Owner of the Heart -Hwang HyunjinWhere stories live. Discover now