03:05

12 4 8
                                    

Beyazların hâkim olduğu karanlık bir kış günü.

"Feraye, gelsene buraya!" genç kız ona seslenen kişilerle başını kaldırdı. Arkadaşları oturdukları kafenin terasından onu da yanına çağırıyorlardı.

Masaya baktığında tanımadığı birkaç kişi daha görmesiyle başını sallayacaktı ki arkadaşının bir kez daha seslenmesiyle dikkatleri üzerine çekmeden oturduğu masadan kalktı.

Masada oturanların gözü ondan ayrılsa da bir çift göz onu izlemeye devam ediyordu. Bunu görmezden gelmeye çalışarak hızlı adımlarla binanın içine girdi.

Kardan ıslanan topuklu botları ıslak zeminde yürümesini zorlaştırıyordu, düşme korkusuyla dikkatle yere bakarken başka birisi çoktan ona çarpmıştı bile.

Islak botu yerde hızla kayarken sıkıca gözlerini kapayıp yere düşmeyi bekledi. Tam o sırada koluna sıkıca sarılan bir el ve beline dolanan kolu hissetti. Elindeki küçük kitap hızla yere düşerken kafenin içindeki sessizlik onu utandırdı.

Birkaç defa sertçe yutkunduktan sonra birkaç saniye durdu, kendisini toparlaması lazımdı. Hızla gözlerini kırpıştırdı ve sakin olmaya çalışarak gözlerini açtı.

Bir çift mavi gözler karşıladı onu, muzip ama soğuktu bakışlar. Genç kadın hem ürktü hem de içi ısındı, böyle olmamalıydı ama olmuştu.

"İyi misin?" diye soran adama bakakaldı Feraye. Sanki dili tutulmuş, konuşamıyordu. Yarım yamalak başını salladı, toparlanmaya çalıştı.

"Kusura bakma," dedi adam yeniden konuşarak. "Acil işim vardı, etrafıma hiç dikkat etmeden yürüyordum. Görmedim seni de."

Telaşlıca başını sallayan Feraye yere düşmüş olan kitabını aldı. "Sen?" dedi adam neşeli haliyle. "Konuşmayacak mısın benimle?"

Gülümseyen kadın başını sallamakla yetindi. Kafeye baktığında eski haline dönmüştü bile, herkes kendi halindeydi.

Tek bir kişi hariç.

"Tamam o halde," dedi adam bıkmadan. "Ben Asaf, tanıştığımıza memnun oldum." elini uzatan adamın elini tuttu Feraye, yine gülümsemesini silmeden başını onaylayarak sallamakla yetindi.

"Konuşmak istemiyorsun sanırım, seni zorlamayayım o halde." Demesiyle üzülen kadın yutkunarak Asaf'a bakmakla yetindi.

Birbirinden ayrılan elleri ile bakışları da ayrıldı, ikisi de zıt yönlere ilerlerken hiç konuşmamışlardı. Kim bilir, bir daha karşılaşmak umuduyla veda bile etmemişlerdi.

Derin bir iç çekerek arkadaşlarının yanına dönen kadın boş bulduğu sandalyeye oturdu. Hepsi kendisine selam verdikten hemen sonra sohbetlerine dönse de bir kişinin bakışları onda sabit kalmıştı.

"Bir şey mi oldu?" dedi Feraye'nin yanındaki arkadaşı genç adama doğru. Arkadaşının yanında gerildiğini hissediyordu.

"Yok," dedi adam öylesine ama bakışları daha da yoğunlaşmıştı.

"Cesur," dedi yanındaki arkadaşı uyararak. "Bakışlarını doğru yere çek."

Sinirlenen adam bakışlarını Feraye'nin arkadaşına yöneltti. "Sanane Buse, seni ne ilgilendiriyor?" demesiyle Cesur gibi sinirlenen Buse, kollarını masaya koydu.

"Feraye rahatsız oluyor, o yüzden baktığın yere dikkat et serseri." Homurdanarak arkadaşına baktı, gergin olduğu her halinden belliydi.

Alayla gülen Cesur dirseklerini oturduğu sandalyenin kolçağına yasladı. "Niye sen söylüyorsun bunu? Arkadaşının ağzı yok mu?" dalga geçercesine söyledikleriyle masada herkes anlaşmış gibi sustu.

Sinirliydi Cesur, görülmemişti çünkü. Hırslanmıştı çünkü beğendiği kız ona bakmamıştı bile. Kızgındı, kırıcıydı ama yanıltıcıydı.

"Laflarına dikkat et Cesur." Diyen Fazıl sertçe arkadaşına baktı, sinirlendiği zaman dediklerini bilmeyen birisiydi ve bunu bilmeyen yoktu.

Duyduklarıyla sarsılan Feraye yutkunarak masadakilere baktı, neden hiç yanlarına gelmediğini daha iyi hatırladı. Önceden alışmıştı gülmelerine, dalga geçmelerine ama daha beş dakika önce gördüğü birisinden bu tepkiyi almak onu hem şaşırtmış, hem de sinirlendirmişti.

Üzülmemişti, o kadar çok şeye üzülüyordu ki buna fırsat bile bulamıyordu. Hem, alışmıştı. Acıya da hüzne de alışmıştı.

Yutkundu ve derin bir nefes aldı, sakinleşmeye çalışarak zihnini toparladı. Sakince ayağa kalktı, arkadaşlarının bakışlarını yüzünde hissetse de onlara dönmedi.

Soluklandı, kendisini hazırlayarak Cesur'a döndü. "Ağzım var ama," dedi kısa bir an susarak. "Sizin gibilerle konuşmuyorum."

Bakışlarını birkaç saniye yüzünde tutup hızla arkasını döndü ve kafenin çıkışına yöneldi. Arkadaşlarının bir şey demesine izin vermeden çıkmasıyla masadakiler üzülerek otursa da Buse susmadı.

"Seni gerizekalı!" dedi hırsla. "Buse," diye uyaran Fazıl bile umurunda olmadı. "Hayatlarını bilmediğin insanlar hakkında yorum yapmaman gerektiğini bu yaşına kadar öğrenemedin mi?"

"Nesin sen bekçi mi?" Cesur'un pişkince konuşmasına çıldıracak kıvama gelen Buse sinirle ayağa kalktı.

"Hayır, dostum ama sen bunu bilemeyecek kadar yalnızsın." Sustu ve dilinin ucuna gelenleri söyledi içinde tutmadan. "Ve bu gidişle hep yalnız kalacaksın."

Haklıydı Buse, sinirle konuşsa da doğruları hissetmişti. Cesur, kaybetmekten korkan bir korkaktı ve hep yalnız kalacaktı.

Seçimleri onun fedakârlığı, sonuçları ise korkularıydı.

3:55| TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin