Bölüm 4

54.9K 3K 362
                                    

Multimediada Sarah var.

"Sarah?"

Gözlerimi kırpıştırdım ve bir an ne olduğunu anlamadım. Başımın ağrısından gözlerim bile ağrıyordu. Gözlerim nihayet odaklandığında, Narina'yı başıma eğilmiş bana dikkatle bakıyorken buldum. Gözlerimi açıp ona baktığımda derin bir nefes alıp elindeki kitabı göğsüne bastırdı. Ölmüş olduğumu sanmıştı galiba.

"Lütfen bunları yiyin." dedi dikkatli bir sesle. Tepsiyi demir parmaklıkların önüne doğru yavaşça itti. Yemeklerin yanında bir bardak su olduğunu görünce, sevinçten ne yapacağımı bilemedim. Gözlerime inanmıyordum. Su vardı! Bardağa uzandığım sırada, Narina hayallerimi tamamen yıkarak "Su değil." dedi. "Gazoz."

Dalga mı geçiyorsun bakışımla ona baktım. Gözlerimi devirecektim neredeyse. O, elindeki kitaba dönerken ben de mecburen gazozu içmeye başladım. Haftalardır içtiğim şeyler arasında suya en yakın olan şeydi. Sonuçta bu da maden suyu gibi bir şey sayılmaz mıydı? Gazozu, sanki hayatım buna bağlıymış gibi, bir dikişte içtim. Kuru boğazımı fena halde yakmıştı ancak umrumda bile değildi. Mideme doğru inen serin şeyin verdiği mutluluk paha biçilemezdi. Narina hala kitabı okurken, benden uzak bir köşede oturuyordu.

"Ne okuyorsun?" dedim yavaşça.

Başını kaldırıp bana baktı. Güzel mavi gözleri tereddütle bakıyordu.

"Seni yemem, korkma." dedim yavaşça. Sanırım az önce gazoza hayvan gibi abanmamdan ötürü benden korkmuştu.

Güldü. "Hayır, ondan değil." Sonra ciddileşti. "Sizinle konuşamam."

Kızarmış ekmeği ısırırken kaşlarım çatıldı. "Nedenmiş o? Hem şu an konuşuyorsun ya."

Narina da ince kaşlarını çattı. "Üzgünüm. Üzgünüm. Lütfen..." Bana yalvaran gözlerle baktı. "Sadece yemeğinizi yiyin." Onu zor durumda bıraktığımı anlatmak ister gibi, bana yalvaran gözlerle bakıyordu.

Başımı salladım ve o da önüne döndü. Narina burda benimle konuşan iki kişiyden biriydi ve artık konuşmayacaktı. Harika.

Ekmeğimi yavaş ısırıklarla yediğim sırada, içeri hayvanın teki olan Mordor girdi. Korkuyla ona baktım ve refleks olarak kafesin içinde en geriye çekildim. O kadar iri ve kaslıydı ki, bana her seferinde Brian'ı hatırlatıyordu. Brian ve kankilerini. Boyu iki metreden uzun olmalıydı, bir de iri yarı olunca Brian bile onun yanında küçük kalıyordu.

Mordor, sinirli bir şekilde Narina'ya başıyla işaret etti. Narina anında kitabı masanın üstüne koyup daha bitirmediğim yemeğimi alıp kenara çekildi. Bana korku dolu gözlerle bakıyordu. Narina'nın bu korku dolu bakışları içime gereksiz bir korku salmıştı.

Mordor eğildi ve kafesin kapısını açtı. Büyük cüssesine rağmen, hiç zorlanmadan içeri girdi ve bağlı olan sol elimi çözdü. Sol el bileğimi sağ elimle ovuştururken, beni hızla sırtına aldı ve ayaklarımı elleriyle bağladı. Hiçbir şey yapamıyordum. Yapmak istesem de, ne yapacaktım ki?

Narina da en az benim kadar Mordor'a korku dolu bakışlar atarken, sızlayan bileğimi ovmaya devam ettim. Ağlamak üzereydim. Biliyordum. Beni yine zindana götürüyordu işte. Halbuki daha birkaç gün doğumu vardı, tekrar o işkenceleri çekmeme. İçimi çekerken, Narina Mordor'un emriyle gözlerimi de bağladı.

Sadece ayak seslerini duyuyordum. Mordor beni kabaca taşıdı. Normalde iki dakika süren yol, bu kez daha uzun sürünce, zindana gitmediğimizi anladım. Nereye gidiyorduk? Ne yapacaklardı bana? Hartes... Onu mu görecektim?

Mordor beni buz gibi sandalyeye kaba bir şekilde oturtunca, yeniden zindana geldiğimizi düşündüm. Koku da hemen hemen aynıydı; çürük yumurta kokusu. Bu koku her seferinde midemi bulandırıyordu ama ne kadar şanslıyım ki, zaten geri çıkaracak pek bir şey yediğim söylenemezdi. Ancak yine de bir gariplik seziyordum; bir izlenme hissi beni sarmıştı. Belki de beni farklı bir zindana getirmişti. Garipti.

Kayıp Tanrıça 2-Karanlık (RAFLARDA!)Where stories live. Discover now