I - XXVIII

21 3 5
                                    

E M R E

30 Kasım 2005
Çarşamba
Varnata, Avarya

Hamlet'tebaş kahraman bir kuru kafayla konuşmuş olsa da kuru kafalar da kendine özgü bir yöntemle konuşabilir ve katilini ihbar edebilirdi. 

Aydın Çelik, çeyrek asır önce, Avarya'nın en batıdaki ili Tunapeşte'nin ilçesi Zilduvar'ın kaymakamlığını yaparken bir anda sırra kadem basmıştı. Ortada görünür hiçbir sebep yoktu. Bir ailesi vardı. Komşuları, eşiyle da çocuklarıyla da iyi anlaştığına tanıktı. Halkla arası da sıcaktı. Akıl hastalarının topluma kazandırılması için düzenli olarak doktorlarla görüşüyordu. Bir belgesel projesine destek olmak amacıyla hastanenin geçmişini araştırıyordu. Derken her şey sona erdi. İlçenin her yeri karış karış aranmasına rağmen hiçbir ipucu bulunamadı.

2002'den 2005'e kadar cumhurbaşkanlığı yapan ve ömrü İskambil Çetesi'yle son bulan Fethi Ekin o zamanlar içişleri bakanıydı. Başbakan da Murat Sındırlı'ydı. Meclis bahçesinden çıkan, iskelet değil 25 yıllık bir sorunun cevabıydı. Toprakta, havada, suda, kanda, kemikte, saçta yıllarca beklese bile gerçeğin yazgısı bilinmekti.

El yazısı ve kemikleri analize gönderen Emre karakoldaki arşiv odasına kapandı ve içerideki toz yüzünden birkaç kez art arda öksürdü. Döneme dair gazete haberlerini; radyo, televizyon kaydı dökümlerini aradı. Kaymakamın ağzından çıkmış olan her cümle bir cana değer kıymet taşıyordu. Soru, Çelik'in ne bulduğu değildi; nereden bulduğu, nasıl tekrar keşfedileceği ve kimler tarafından korunduğuydu.

Zilduvar deneyleri birçoklarına göre bir şehir efsanesiydi zira varlığına dair kanıt yoktu. 70 yıl öncesine uzanıyordu iddialar, Avarya'nın varlığından öncesine; Nazilerin o dönem Romanya'nın yönettiği o topraklarda bir üs ve laboratuvar kurduğu söyleniyordu. Ari ırka ulaşmak için tutsaklar üzerinde deneyler yapmışlardı. Nazilerin kurduğu laboratuvar, şu an hizmet vermeye devam eden akıl hastanesinin birkaç katı büyüklüğünde olmasına rağmen 1944'teki büyük yangında çoğu yıkılmış ve sağlam kalan yeri de şimdiki akıl hastanesine çevrilmişti.

1980 çok sonrasıydı. Halbuki Çelik devam etmekte olan bir durummuş gibi yazmıştı. Bir de organ ticareti meselesi vardı tabii... Bu da uluslararası bir şebekenin işin içinde olduğunu gösteriyordu. Kaymakam nasıl bir zülfü yâre dokunmuştu da sonu böyle olmuştu? 

Evraklar arasında saatlerce dolaştı, açılmadık çekmece bırakmadı, 1980 yılıyla yetinmeyerek daha eski belgeleri de açtı, üstü başı tıpkı dosyalar gibi toz oldu fakat olağandışı bir olay ya da demeç bulamadı. Arşivden eli boş dönen komisere Zilduvar yolları görünüyordu. Kaynağa gitmeden sırrı çözemezdi.

Emniyetin veri tabanından yarım kalan belgeselin yönetmeninin iletişim bilgilerini aldı. Çelik'in eşi vefat etmişti ama çocukları hâlâ hayattaydı, onların adres ve telefonlarını da aldı. Hepsi de hâlâ aynı ilçede yaşıyordu. Akşam saatlerinden itibaren olaydan haberdar olacaklardı.

Polisler basın mensuplarının sadece uzaktan görüntü almasına izin vermiş olsa da yerin kulağı vardı. Acar gazeteciler kazılan noktanın "y" ve "g" harfleriyle oluşturulan "çember-ok" ikilisi olduğunu keşfetmiş ve kayıp kaymakamın ağzında bir notla ortaya çıktığını anlatan haberlerine "İskambil Çetesi faili meçhul cinayeti ortaya çıkardı," detayını eklemişti.

Zilduvar deneyleri, haberle birlikte söylenti olmaktan çıkacak, kamuoyu tepkisiyle meclise kadar gelecek ve resmi soruşturma başlayacaktı. Kimisi gerçeği arayacak, kimisi kendini sıyırmaya çalışacak, kimisi de tekrar üstünü kapatmaya çalışacaktı. Kim ne yaparsa yapsın cin şişeden çıkmıştı ve o günden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.

Avarya OyunlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin