KÖY

11 8 11
                                    


Bir yerden bir yere yolculuk yapmak herkes için meşakatli ve streslidir.

Yurt dışında okuduğundan Elif içinde bu hep böyle olmuştu.
Memleketine gelişleri daima bir keşmekeş olsa da, şimdi o günlerde ettiği şikayetleri arar hale gelmişti.

Havaalanına geldiğinde birkaç kez ayakları geri gitse de babasının ona, onunda babasına olan ihtiyacı ağır basmış, kendini kaybetme olasılığıyla gergin geçen iki saatin sonunda Muş’a varmayı başarmıştı.
Lakin, uçakla yaptığı yolculuğu sorunsuz tamamlasada asıl problem bundan sonrasıydı.

Direk uçuşlar olmadığından Muş, Bitlis arasını otobüsle gitmek zorundaydı. Küçücük bir otobüste, onca insanla dip dibe geçireceği bir saati aşkın yol normalde dahi çekilmezken, bu haldeyken ise dehşet verici geliyordu.

Dualar ederek bindiği otobüste cam kenarına geçtiğinde ise çevresindeki insanların varlığını unutmaya çalıştı.
Başlar da bunda oldukça başarılı olsa da, zaman geçtikçe yoğunlaşan insan kokusu, nabzını hızlandırmaya başlamıştı.

Arada cam açıp soluklanma isteğini ise, yolcular arasında çocuklar olması nedeni ile fazla sürdüremiyordu.
Çünkü dışarının soğuğu onun dışında herkes için dondurucu sayılırdı.
Oysa bilseler nasıl bir yaratıkla yolculuk yaptıklarını, donmaya bile razı olurdular.

Kış mevsiminin getirisi kar, aracın ilerlemesini zorlaştırırken, geçmek bilmeyen her saniyede Elif için işkenceye dönmeye başlamıştı.

Önündeki koltukta “sıkıldım” diye mızmızlanan çocukta cabasıydı.

Küçücük alanda, onlarca kalp gümbürtüleri ile kan pompaladıklarının çığırtkanlığını yaparken, yaramaz çocuğun gittikçe artan sesi ise Elif'in beynini oymaya başlamıştı.

Çocuk bir süre sonra işi iyice abartarak, oturduğu koltuğun üstüne çıkıp arkaya döndü.
Haylaz, hoplayarak “sıkıldım” diye bağırırken, annesi ona kızıyor, otobüste bulunanlar ise homurdanarak gürültüye gürültü katıyordu.

Farelerin ayak seslerini bile duyabilen Elif’in, kulaklarını elleri ile kapamasıysa hiçbir işe yaramıyordu.

Duyularına uygulanan baskı ile öfkesi kabarırken, titreyen bedeni ve sızlayan dişleriyse kontrolünü kaybetmeye başladığını göstermekteydi.
Sesler boğuklaşıp kokular yoğunlaşmıştı ki, ani bir karar alarak cebine koyduğu şırıngalardan birini çıkarıp boynuna sapladı.

Enjekte ettiği sıvı ile Elif kendinden geçerken, son saniyede yanıp sönen kızıl hareleri de yaramaz çocuğun korkarak sinmesini sağlamıştı.

Bilinci garip bir sesle yerine gelmeye başladığındaysa kendini ambulansta buldu. Zar zor araladığı gözleri ile yanında fark ettiği görevliye “Ben neredeyim?” diye soruncada “Endişelenmeyin sizi hastaneye götürüyoruz.” cevabını aldı.

Elif dolanan diline rağmen “Ne oldu? Neden hastaneye gidiyoruz?” diye sorabildiğinde ise görevli hemşire “Aracınız kar nedeni ile yaklaşık dört saat yolda mahsur kaldı. Şehre ulaştıkların da ise sizi bir türlü uyandıramadıkları için bize haber verdiler.” diyerek durumu özetledi.

Elif'in aklına ilacı uygulamadan önceki hali geldiğinde yaratabileceği vahşeti düşünmemeye çalışarak yattığı yerden doğruldu.
Kalkmaması gerektiğine dair tüm uyarıları dikkate almayarak oturur pozisyona geldiğinde dik durmaya çalışsa da hala uyuşmuş hissediyordu.

Onu endişeli şekilde izleyen hemşireyi fark ettiğindeyse “Ben iyiyim. Babam hastaneye kaldırılmış. Yolda biraz gerilince dayanamayıp ilaç aldım.” diye açıklama yapma gereksinimi duydu.
Kadın uzun süre ayıltılamamasından şüphelendiğini belli eder şekilde “Nasıl bir ilaç aldınız.” diye sorduğun da, uyuşturucu kullanıp kullanmadığını ima ettiğini anlamamak imkansızdı.

KIZIL ATEŞ Where stories live. Discover now