Büyük bir sessizlik beyazın hakim olduğu, birkaç mobilya ile döşenmiş kalabalık salonda hüküm sürüyordu. Az önce dehşet verici sır gün yüzüne çıkmıştı. Duvardaki saatin tik-taklarını duymasam zamanın durduğuna inanabilirdim. Ama en az saatin tik-takları kadar zamanın durmadığını kanıtlayan bir şey vardı; hemen karşımda, yeşil gözleri üzerimde dolanan sarışın adamın gülüşü. Büyük, tehditkar ve amacına ulaşmış...
POP!
Hemen arkamda birisi cisimlendi ve o an da hareketlilik arttı. Dönüp kimin bu daracık alanda cisimlendiğini görmek istesemde 'Düşmanına Sırtını Dönme!' politikamdan vazgeçemedim. Karşımdaki, çok sevgili(!) abimin kaşları çatılıp gözleri kısıldığında en doğru kararı verdiğimi anlamıştım ki abim saliselik bir zaman diliminde asasını kaldırdı. ''Avada Kedavra!''
Kırmızı ışık demetinin bana geldiğini sanarak hızla asamı kaldırmıştım ki ışık önümdeki kızın bedenine çarptı. Kızın kapkara gözleri kocaman açılıp yere düşerken geriye doğru sendelemiştim. Şaşkınlıktan donmuş, en az yere yığılan kızın ki kadar açılmış gözlerimle kızın ayaklarımın dibine yığılmasına odaklanmıştım. Cansız, soğuk bir beden ayaklarımın dibindeydi. Nefes alamıyordum, başımdan aşağı buz gibi sular dökülmüş, beni dondurmuşcasına duraksamıştım. Daha önce çok ölüm duymuştum, Gelecek Postası'nda zilyon tane ölüm haberi okumuştum ama daha önce hiç ölüm görmemiştim. Gözlerimin önünde cansız bir bedenin yere yığılışına tanık olmamıştım.
"IGE!"
Kalın bir ses kulağıma ulaşınca büyük bir ışığın bana doğru geldiğini görüp sonraki salise kendimi yerde buldum. Birisi beni ittirip ışık demetini aynı hızla geri yolladı. Salonun ortasındaki masanın kenarında düştüğüm yerden büyük bir güçlükle kalktım. "Düşmenin değil, harekete geçmenin sırası!" Kafamda beliren beş kelimelik cümleyi tekrarlarken az önce ayaklarımın dibine yığılan kızı unutmaya çalışıyordum. "Düşmenin değil, harekete geçmenin sırası!"
Adeta düşmanını çıldırtmak için atılan kahkahayla damarlarımda seyreden kan doruk noktasına ulaştı. Yarım yamalak sayılabilecek nefesi hızla alıp masanın arkasından salona kısa bir bakış attım. Az önce büyük bir değişim yaşamış William Elmer -artık onun için 'abi' kelimesini kullanmak istemiyorum-, beni yere itmiş Moody'le büyük bir düello yaparken kahkahaları ile ün salmış Bellatrix Lestrange, asasını ayakta durması için tuttuğu Bakan'a çevirdi. Dudakları alayla kıvrıldı. ''Avada Kedavra!''
Lanet günlük konuşmalarda kullanılan kelimeler gibi basit bir şekilde dudaklarının arasından çıkmıştı. Bakan paçavra gibi yere düşerken Bellatrix göz ucuyla bile ona bakmadı. Kendime ''Harekete geç!'' diye mırıldandım. ''Sen korkak değilsin, harekete geç!''
Ne olduğunu bilmediğim büyü odanın diğer ucundan altında bulunduğum masaya gelirken asamı doğrultup "Protego!" dedim. Üzerime gelen ışık karşı tarafa aynı hızla döndü. İçimden Mr. Adkins'in ne zaman yardım çağırıp döneceğini düşünürken Mrs. Clarke odaya ne ara girmiş olduğunu anlamadığım maskeli, uzun boylu Ölüm Yiyen'le düello yapıyordu.
Bellatrix'in asasından çıkan yeni bir ışık demeti bana doğru yol alırken asamın küçük bir hareketiyle büyüyü saptırdım. Büyü merdivenlere çarpıp merdivenleri patlattığında Bellatrix keyifli kahkahalarından birisini attı. Bana doğru yaklaşırken seri hareketlerle büyülerini yollamaya devam ediyordu. Bense hepsini sağa-sola fırlatıp kadına karşı dik duruşumu sergiliyordum.
Büyüler hızla devam ediyordu. Bellatrix kafasını yana eğip ''Cissy'nin düğününde gözlerim seni aradı.'' dedi. ''Sonuçta en yakın arkadaşıydın. Aa-Yoksa Cissy sana 'Toujours Pur' yazan davetiyelerden yollamadı mı?''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Anka'nın Ölümü | Sirius Black & Ige Elmer
FanfictionIge Elmer. Ölüm Yiyen'likle nam salmış ailesini, Ölüm Yiyen'liğe adım adım yaklaşan Regulus Black'i, bir Ölüm Yiyen'le evlenmek üzere olan Narcissa'yı, Karanlık Tarafa karşı olan sert tutumu ve Sirius Black'e olan aşkıyla kaybetmiş Slytherin'li kız...