1.8

139 22 84
                                    

Bolumde gecen sarki: Ghost-respite on the spitalfields

Yazar'dan

Dolu gözlerini daha çok yasladı sevdiği adamın soğuk boynuna. Derince nefes aldı, vanilya kokusunu almak istedi. Yoktu. Sadece hastanenin kokusu kalmıştı soğuyan bedende.

Kafasını kaldırarak feryat etti boşluğa, sesi sonsuzluğa karıştı. Kafasını çekmesiyle sevdiği adamın başı bilinçsizce omzuna yaslanırken dolu gözlerini yumdu. 2 damla yaş düştü sevdiği adamın yanağına.

Kapının kulpu tekrar hareket etti ardından Emre'nin sesi duyuldu. "Abi, boyaları getirdim." kısıktı sesi.

Tugay dolu gözleriyle kafasını iki yana sallayarak fısıldadı. "Artık çok geç." Kafasını beyaz boyuna gömerek ölmek için Tanrı'ya yalvardı.

Emre kapının önünde biraz daha bekledi. Hiçbir cevap alamayınca omuzları düştü, gözleri doldu.

Ölmüştü arkadaşı. Ölüm ona da uğramıştı.

Ağlamamak için sertçe burnunu çekti, hızlıca merdivenlere koştu.

Yavaşça kahverengi saçlara çıkardı kemikli ellerini Tugay. Öptü, okşadı, sevdi. Uçlarındaki sarılara baktı, çenesini sıktı.

Sevdiği adamın son isteğini bile gercekleştirememişti. Aklına gelenlerle gözünden yaş akana kadar kahkaha atmaya başladı.

Katili olmamış mıydı zaten onun?

Gülüşü azalınca hareleri solgun yüze takıldı. Gözleri doldu, omuzları sarsılarak ağlamaya başladı. Kollarını daha da sıklaştırdı. Almasınlardı onu. O iyileştirirdi bebeğini.

"Sabah oldu bebeğim, uyanma vakti." titreyen, boğuk sesiyle fısıldadı. "Uyan lütfen uyan, bana bunu yaşatamazsın."

Boğazına bir yumru oturdu, nefes alamadı. O an anladı, artık aynı dünyaların insanı değillerdi. Sevgilisi hak ettiği yerde olacaktı.

Camdan içeri atılan poşeti görünce hızlıca kucağındaki Aral'a sarılıp kafasını iyice boynuna bastırdı. Korumak istercesine, koruyabilmiş gibi.

Yavaşça Aral'ın saçlarına yumuşak bir öpücük bırakıp kucağından nazikçe yatağa bıraktı. Üstüne çarşafı örtüp uyuşuk hareketlerle sedyeden kalktı.

Dönen başıyla sendeledi. Zar zor dengesini sağlayabildiğinde eli şakaklarına gitti, dişlerini sıktı. Migreni tutmuştu.

Titreyen bacaklarıyla dizlerinin üstüne düştü. Sol kolu sedyeden destek alırken yavaşça gözleri kapandı. Başı önüne düşerken yutkundu.

Gözünün önüne Aral'ın gözleri geldi. İrkildi. Sevgiyle bakıyordu gözleri, derinlerindeki nefret yatan bir sevgi.

Kalbindeki ılıklığı hissetti. Gözlerinden akan yaşlar çoğaldı.

Islanan kirpiklerini yavaşça araladı. Kolundan destek alarak kalkacakken koluna değen soğuk parmakları hissetti. Hızlıca dönerken içinde ufak da olsa bir umut vardı. Kalbi hızla atarken bakışlarını eşinin yüzüne çevirdi.

Zaten beyaz olan teni daha da beyazlamış, yaşarken ölen gözleri açılmamak üzere kapanmıştı. Kahve hareleri artık toprağı andırmıyordu, onlar toprak olmuştu.

Durmayan gözyaşları biraz daha arttı. Ağzından sesli bir hıçkırık çıktı.

Gözleri koluna indiğinde bir eli titreyerek ağzına kapandı, hıçkırıklarını saklamak istercesine.

Aral'ın eli kolundaki dövmenin yanındaydı. Sanki ona bir şey söylemek ister gibi. 'we will break away together I'll be the shadow you'll be the light nothing ever last forever
we will go softly into the night'

Kayıp Hisler UçurumuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin