Savaşçı

8 1 1
                                    

   Hardy ve Mina'nın yolculuğu şehirdeki tehlikeli anlarla başlamış olsa bile şehirden ayrıldıkları andan itibaren sorunsuz devam etmeye başlamıştı. Yanlarında 1 aylık yolculuklarına yetecek miktarda baharat ve kurutulmuş sebze vardı. Tabiki et miktarı bozulma süresinden dolayı azdı ancak avlanabilirlerdi. Henüz sonbahara yeni giriyorlardı. Hava hala soğumamıştı. Bu durum yolculuklarını daha kolay hale getiriyordu. Tek sorun eşyalarını çaldırmaları veya herhangi bir savaş durumunda bırakıp kaçmak zorunda kalmalsrı olabilirdi. Geceleri sırayla nöbet tutuyorlardı. İyice dinlenmeleri güzel birşeydi.
   
    Diğer kasaba ve şehirlerde de aynı durumların yaşanma ihtimali olduğu için sadece yollarına çıkan köylere girecek, şehirlere uğramayacaklardı. Mina'nın son aldığı bilgilere göre köyler en çok hasar alan yerlerdi. Erkekler asker olmaya zorlanıyor, hasatlara askeri ihtiyaçlar için el konuluyor, genç kızlar eğlence için kaçırılıyordu. Bunu yapanda imparatorluğun ta kendisiydi.
   
    "Garton kafayı yemiş durumda. Eski imparatoru, yani kendi kardeşini öldürüp tahta geçti. Soyluların büyük kısmı karşı gelmişti ve eski imparatorun ikinci çocuğu olan Prens Algard'ı desteklemeye başladılar.  Olası bir taht savaşında kaybedeceğini anlayan Garton, komutanı olduğu 3. Garnizon ile başkenti ablukaya aldı. Bir çok soyluyu ve ilk iki prensi öldürmeyi başardı. Buna rağmen planları istediği gibi gitmedi. O sırada saray simyacısı olan, eski imparator Garbald ve şuanki imparator bozuntusu Garton'un üvey kardeşi, o zamanlar Piç Garlin diye çağırılan ancak şuanda kahraman olarak gördüğümüz simyacı Garlin, üçüncü Prens Halfred'i ölümden kurtarıp ayrılıkçılarla birlikte kaçmasına yardım etmişti. Ancak daha sonra öğrendikki bir bacağını neredeyse kaybetmiş ve ağır yaralı bir şekilde birden imparatorun gözleri önünde yok olmuş. Geri kalan hikayeyi zaten biliyorsun. O Garton pisliğinin insanlara zulmü..." diye kısa bir özet geçti Mina.
   
    "Demek Garlin'i duyunca bu yüzden o kadar şaşırdın. Şuan bende şaşkınım hem imparatorluk soyundan hemde saray simyacısı olan biriyle tanışmışım." Hardy şaşırmış olsa da Garlinin bir anda yanında ortaya çıkışını hatırlıyordu. Büyük ihtimal imparatordan kaçarken de aynı şeyi yapmıştı.
    
    "Garlin neden ayrılıkçılara katılmıyor peki?" Diye sordu Hardy merak içinde.
    
    "Kendisini sadece hayat kurtarmaya adamış biri. Üçüncü prensi kurtarmış olsa da hiçbir zaman bu savaşta taraf tutmadı. Simya ve şifacılıkla kafayı bozmuş biri olarak anılıyor." Dedi Mina.
    
    Hardy'nin anladığı kadarıyla Mina'nın da ayrılıkçılarla bir bağı vardı. Belki bir casus veya daha önemli biriydi. Önlerinde daha uzun bir yol vardı. Bunları sormak için daha  çok tanışıp güvenmeleri gerektiğine karar verdi. Herşeyi yavaş yavaş öğrenmesi daha iyiydi. Çoktan 2 gündür yoldalardı. Mina'ya göre yolda uğrayacakları 2 köy vardı. Birisi 2 günlük mesafedeydi. Diğeri ise 10 günlük mesafedeydi. Daha sonra 10 gün boyunca uğrayabilecekleri bir köy kalmayacaktı. Tabi sınırdaki savaş bölgesinden nasıl geçeceklerini halen bilmiyordu Hardy.
    
    "Büyü biliyor musun Mina?" Diye sordu Hardy.
    
    "Sorduğun savaş büyüleri ise bilmiyorum. Neredeyse hiç büyü gücüm yok. Sadece basit ateş yakma büyüsü. O da sadece kamp ateşini veya ocağı yakacak kadar." Diye karşılık verdi Mina. Sonra parmağını kaldırdı ve "comenbris" diye fısıldadı. Parmağında önce birkaç kıvılcım parladı. Hemen ardından minik bir alev gök yüzüne doğru çıkarak kayboldu.
    
    "Aman tanrım. Sen çantamı çaldığında çakmak taşımda içindeydi. Çok uzun ve yorucuydu odunları birbirine sürterek ateş yakmak. Ve 10 gün boyunca her gün 2 defa ateş yaktım...." Hardy yine sinirden kızarmaya başlamıştı.
   
     "Ceza olarak bana bu büyüyü öğreteceksin!!" Hardy parmağını uzatmış ve ateş çıkarmaya çalışıyordu.
   
    Mina önce büyünün temellerini anlatarak başladı. Büyü herkesin yapabileceği birşey değildi. Doğuştan büyü gücüne sahip olmak lazımdı. Büyüyü ölçmek için bir mücevher vardı. Büyücü olmak isteyenlere bu taşı tutturulur ve taştaki parlama miktarına göre büyücü olup olamayacağına karar verirlerdi. Mina da çok çok az miktarda bir ışık çıkmıştı mücevherden. Büyü gücü çok az anlamına geliyordu bu. Şuanki durumlarında Hardy'nin büyü gücünü ölçme şansları yoktu. Mina yinede büyüyü nasıl yapacağını öğretmeye karar verdi.
    
    "Öncelikle yapacağın büyüyü hayal etmelisin. Mesela parmağından ateş çıkarmak istiyorsan bir mum ateşini hayal edebilirsin. Hayal ettiğin ateşin büyüklüğü kullanacağın büyü miktarını belirler. Ve yeterince büyü gücün varsa bir şehri tek büyüyle cehenneme çevirebilirsin. Ancak bu imkansız gibi bişeydir. O kadar fazla büyü gücü olan biri olamaz. Birde sözcükler var. Hayal ettikten sonra büyü dilinde yapmak istediğin şeyi söylemen gerekiyor. Ateşi parmak ucunda sadece bir anlık ortaya çıkması için çağıracaksan comenbris demen gerekiyor. Comen gelmesini istemek bris ise ateş anlamına gelir. Hava windry, su watronl ve toprak ise earten diye söylenir. Basit olarak comen diyip ne çağıracaksan onun adını söylersen ve hayalinde canlandırıyorsan başarabilirsin. Ancak savaş büyülerinin nasıl yapıldığını bende bilmiyorum. Büyü gücüm çok düşük olduğundan hiç öğrenmeye çalışmadım. Birde seni uyarayım sahip olduğun büyü gücünü aşan büyüler yaparsan ölürsün. Büyü gücü bir büyücü için aynı zamanda hayat gücü demektir. Büyü gücü biten bir büyücünün kalbi durur. Ne kadar güzel görünse de büyüler aslında yapan kişi içinde çok tehlikelidir. Birde bir elemente yatkınlığın yoksa o element büyülerini yapman daha zor olur ve daha fazla büyü gücü harcar." Dedi Mina.
   
    Uzun uzun anlatmış ve temel büyü sözcüklerini de öğretmişti. Şimdilik Hardy için bu kadarı yeterli olmalıydı. Bir insanın ilk büyüyü yapması genelde 2 hafta ile 1 ay arasında sürerdi. Daha fazlasını da ayrılıkçılarla buluştuklarında, gerçek büyücülerden öğrenebilirdi. Tabi büyü gücü varsa olacaktı bu.
   
    Hardy 2 gün boyunca temel büyüyü bütün elementlerde denemiş ancak hiçbirinde başarılı olamamıştı. Şimdi ise bir köye yaklaşmışlardı. Daha çok uzaklardan dumanlarını görmüşlerdi zaten. Minanın söylediği gibi köy yağmalanmıştı. Büyük ihtimalle yapanlar imparatorluk muhafızlarıydı. Köye girdiklerinde aslında köyün yakılmadığını gördüler. Köylüler toplu yakım alanları kurmuş, açlıktan ölen köylüleri yakıyorlardı. Muhafızlar bütün erzaklarına el koyduğu için köyde açlık başlamış ve sonucunda da bir çok köylü açlıktan ölmüştü.
   
    Köyde gördükleri herkes açlıktan bir deri bir kemik kalmıştı. Bir çoğu yürüyemeyecek kadar zayıf düşmüştü. Ölmek üzereydiler. Hardy bu kadar insanı köy meydanına kadar kimin taşıdığını merak etti. Sorduğu köylülerin hepsi aynı şeyi söylemişti. Savaşçı Ganfrid...
   
    Köyde biraz daha dolaştıktan sonra kendisini bulmayı başarmışlardı. 2 metreye yakın ve 130 kiloluk bir devdi bu. Üstelik vücudu yağdan değil kastan oluşuyordu. Ganfrid yan yana duran 10 kadar mezarın en başındakinin önünde diz çökmüş dua ediyordu.
    
    "Bu köyden misin?" Diye sordu Hardy. Şuan Ganfrid'in tanışmakla uğraşacak durumda olmadığını düşünmüştü.
    
     "Evet bu yok olan köydenim. Siz kimsiniz?" Diye sordu Ganfrid duasını bitirip arkasını dönerken.
   
    "Buradan geçen gezgin avcılarız. Belki biraz dinleniriz diye gelmiştik ancak köyde durumlar çok kötü. O kadar insanı tek başına mı taşıdın meydana? Üstelik bu mezarlarda yeni." Dedi Hardy.
   
    "Tam 46 kişi... 26 sı meydanda yanıyor. 10 tanesi kendi ailelerinin yanında. Ve ailelerinin yanına koyamadıklarımda buradaki mezarlarda. Ayrıca ölmeyi bekleyen 150 den fazla insan daha var..." Ganfrid göz yaşlarına hakim olamamıştı.
   
    "Bir soylunun kervanına koruma olarak gitmiştim. Muhafızlar gelip bütün köyü yağmalamışlar. Sağlıklı erkekleri zorla askere alıp geri kalanını açlığa terketmişler. Annemde bu mezarda yatıyor. Bu imparatorluk fazla olmaya başladı. Bende bu gece yola çıkıp ayrılıkçılara katılmaya gideceğim. Kılıç kalkan kullanmayı biliyorum. Ve o lanetli imparatorun vücuduna saplanan kılıçlardan biri de benim kılıcım olacak. Yaptıklarını, onu paramparça ederek ödeteceğim." Dedi Ganfrid. Gözlerinde yaşlarla bağırıyor ve yumruklarıyla havayı dövüyordu.
   
    "Bize katılmak istermisin? Bir kalkan kullanıcısına hayır demezdik. Üstelik bizde Freilm krallığına gidiyoruz. Ayrılıkçıların üssü orada." Dedi Hardy.
   
    "Bende yanımda 2 kişi daha olmasına hayır demem. En azından geceleri rahat uyuyabilirim. Tabi bu gördüklerimden sonra uyuyabilirsem." Dedi Ganfrid. Gözlerindeki yaşlar hala duruyordu. Ancak sakinleşmişti. Hardy onun daha öncede birçok ölüm gördüğünü düşündü.
   
    "O zaman takımımıza hoşgeldin Ganfrid. Ben Mina. Bu kendini tanıtmayı bile unutup konuya dalan yakışıklı ise Hardy. Birbirimizin götünü kollayalım." Dedi Mina sevecen bir tavır takınarak.
   
    "Bende Ganfrid. Savaşçı Ganfrid diye çağırırlar genelde. Köyde paralı asker olan tek kişiyim o yüzden" dedi Ganfrid. Yüzüne kocaman sahte bir gülümseme takmıştı. Yinede üzgünlüğü halen belli oluyordu.
   
    "Köyden biraz ilerleyip kamp kuralım o zaman" dedi Hardy.
   
    "Sağdaki yoldan ilerleyip köyden çıkarsanız 300 metre ilerde bir tabela göreceksiniz onu solunuza alıp 100 metre kadar gidin orda bir mağara var. Çocukken orada kamp yapardık. Oraya kampınızı kurun bende eşyalarımı toplayıp size katılacağım. Birkaç şeyi halletmem lazım. Gece size katılırım bende" dedi Ganfrid.
   
    Hardy ve Mina söylenen yere gidip kamp kurdular ve hemen avlanmaya çıkmak için hazırlanmaya başladılar. Bir kaç tavşan avlayıp köydekilere vermeyi planlamışlardı. Hatta bulabilirlerse bir geyik veya domuz daha iyi olacaktı. Bunu hem köylüler için hemde Ganfrid'in aklının geride kalmasını engellemek için yapıyorlardı.

SÜRÜLMÜŞWhere stories live. Discover now