19- ÜLKÜCÜ

14.7K 1.6K 733
                                    

1 ay sonra...

Sokaklarda pervasızca dolaşırken hiç girmediğim sokaklara adım atıyor, yeni bir hayat arıyordum kendime. Bu elbette zordu, her kaldırım kenarına çöküp ağladığım için zordu.

Bugün o kaldırım kenarlarında oturmuyordum, hızlıca yürüyordum.

Ömer içeriden çıkıyordu.

Üniversite zamanlarında ikimiz nezarete düştüğümüzde o hep rahat girerdi içeri, kendisine bir şey olmayacağını bilirdi çünkü. Bense ya okulum yanarsa? Ya içeride düşündüğümden daha uzun kalırsam diye düşünmekten deli olur ama asla belli etmezdim.

Davam için hapis yatmaya hazırdım uzaktan bakılınca ama gökyüzünü bir daha özgürce görmemek korkuturdu beni. Yine de feda olsun derdim, bu dava için niceleri öldü. Yaşları büyütülüp asıldı, dakikalarca boynuna dolanan urganla can çekişerek sallandı. Varsın benim de özgürlüğüm elimden alınsın derdim.

Ömer ise benim aksime hâlâ kavganın izlerini barındıran öfkesiyle geçip otururdu parmaklıkların ardındaki banka, hemen karşıma. Gözlerini bana diker, öldürecek gibi bakardı. Elinden gelse orda bile nefesimi keserdi ama o zamanlar dediği gibi 'seni öldürsem ben ceza yerim, senin canının benim özgürlüğümden kıymetsiz', ha sonuna bir de anasız piç diye küfür ederdi.

Benim canım onun özgürlüğünden kıymetsizdi o zamanlar. Öldürürdü beni ama değmez diye yorumlardı. Onun aksine ben bir insana kıyamazdım.

Bir ay önce ise ben onun özgürlüğünü elinden almıştım. Canı özgürlüğünden kıymetsiz olan o çocuk, özgürlüğünü almıştı elinden.

Rahat otururdu karanlık nezarethanede, benim aksime. Emanet gibi dururdu, oturuşu bile kendine güvenen cinstendi. Sağcıydı çünkü, ne kadar inkar edilse de bu ülkede solcular hep yanardı.

Bir saat geçmeden bir polis memuru gelip parmaklıkların kilidini açar, bana bile bakmadan Ömer'e ilerlerdi. Ömer anlardı, sakince kalkardı yerinden. Sanki neden bir saat durduğunu sorgular gibi memnuniyetsiz bir tavırla, daha önce çıkması gerekiyordu. Sinirlenirdi bu duruma, nasıl bir saat dururdu içeride?

Babası acaba halledememiş miydi diye düşünürdü.

Babası hep onu kurtarırdı içeriden.

Yine babası koşmuştu yardımına, bu sefer yirmili yaşlardaki kanı deli atan oğlunu değil de şehit öldüğünü düşündüğü otuzlu yaşlardaki komutan oğlunu kurtarmaya.

Eli kolu uzun olan babası, bir ayın sonunda müebbet hapisle yargılanan oğlunu zor bela kurtarmıştı. Basının ne Ömer'in içeri girdiğinden ne de şimdi dışarı çıktığından haberi vardı. Devlet sırları öyle meydana serilmezdi, yalandan şehit oluşu günlerce haber yapılırken eğer ortaya çıkarsa sessizce infaz edilirdi. Kimsenin haberi olmazdı bile.

Ömer eskiden o nezarethanede çıkıp gittiğinde yalnızlığıma üzülürdüm. Ondan saatler ve hatta günlerce fazla kaldığım için kendi kendimi yer bitirirdim. Öfkem, acımı bastırırdı. Dışarı çıktığımda, solcu birkaç avukatın sicilime işlemesin diye günlerce uğraşmasını ama onun babası sayesinde bir saat içinde çıkmasını yediremezdim kendime. Sinirlenirdim, kimsesizliğime üzülürdüm, en çokta okula gittiğim gün Ömer'in kin dolu bakışlarını görünce öfkelenirdim.

Benim canımın, özgürlüğünden kıymeti yoktu.

Onun bir hedefi vardı, komutan olmak. Ben ise ona göre sokak kenarında sikik davam için ölmek için dünyaya gelmiştim, kimsesizce.

Şimdi ise ilk defa o zamanki duygularımı hissetmiyordum yüreğimde. Öfke, kin ya da üzüntü yoktu. Omzumdaki yük alınmış gibiydi. Bir ayın sonunda ilk defa rahat bir nefes alıyordum, korkmadan gökyüzüne bakabiliyordum yine. Özgür kalıyordu çünkü.

VEDA Where stories live. Discover now