2

88 13 4
                                    

Bölüm 2: Xianzhou Luofu

Dan Heng ne kadar süre suyun altında, o hava balonunun içinde kaldığını bilmiyordu. Ne kısa bir zamandı ne de uzun bir zaman. Orada zaman kavramının var olduğundan bile emin değildi. Elinde bir mızrak belirmişti ve o, mızrağı sıkıca tutmaktan başka bir şey yapamadı.

Yüzerek bir kumsala çıktığında ileride üç kişinin figürü görünüyordu. Onu bekliyorlardı.

Dan Heng kuma bata çıka, mızrağına yaslanarak ilerledi. Bu sırada ikisi ortasında, kollarını göğsünde birleştirmiş kişiyi anında tanıdı. O geçmiş yaşamında Dan Feng'in sevgilisi olan Yingxing idi, şuanki ismiyle Blade. Gözlerini dinlendiriyormuş gibi göz kapakları aşağı düşmüş, başı hafif öne eğikti. Tek yaşam belirtisi göğsünün inip kalkmasıydı.

Dan Heng yanlarına ulaştığında Jing Yuan'a nerdeyse boğazına sarılacakmış gibi bakıyordu.

Jing Yuan ona gülümsedi ve "Gördün mü?" dedi. İşaret parmağını kendine doğrulturken konuştu. "Ben her zaman haklıyımdır."

Dan Heng tam konuşmak üzereyken beyaz saçlı kadın -ki bu kişi Jingliu olmalıydı- ondan önce davrandı. "Buradalar."

Dan Heng kadına bakarken bir şeyi farketti. Gözlerindeki bandın arkasında hangi renk irislerin saklı olduğunu hatırlıyordu. Dan Heng, Jingliu'ya karşı içinde kabaran dengesiz bir öfke olduğunu hissetti. Bunun kaynağının nereden ve neden olduğunu bilmiyordu ancak öfkesinden kaçamadı.

Jing Yuan cevap olarak takım elbisesinin ceketini çıkarıp yere fırlatırken "Biz de onları bekliyorduk." dedi.

Hepsi yavaşça denize döndüler. Orada onlara hırlıyan siyah auralı yaratıklar vardı.

Jingliu ileri doğru yürürken ellerini belli bir şekilde hareket ettirdi. "Ayna Dünyası."

Etraflarındaki binalar kumdan kaleler gibi yıkıldılar, deniz geriye çekildi, kumsal boşluğa aktı ve hepsi aniden gri bir arazinin üstünde, mor-turuncu bir gökyüzünün altında kaldılar.

Jingliu ve Jingyuan silahlarına sarıldılar ve karanlık gölgelerin arasına atladılar. Savaş alanında şimşek çaktı ve birkaç gölge buharlaşıyormuş gibi yok oldu. Ancak sayıları azımsanacak gibi değildi, ardı arkası kesilmeden birbiri arkasına oluşumları devam ediyordu.

Dan Heng mızrağı tutup ileriye bir adım attığında birisi ondan hızlı davrandı, yanından geçip giden figür birden kılıcını yerden kaldırdı ve üç kızıl keskin dalga Jingyuan ve Jingliu'yu es geçerek tüm yaratıkları öldürdü.

Dan Heng nefesini tuttu.

"Neden bu yolu seçtin Dan Feng?!"

"Hepsi senin yüzünden!!!"

"Dan Feng..."

"Dan Feng!"

"Dan Feng!"

"Dan Heng!"

Dan Heng denizin yüzeyine ulaşmış gibi derin bir nefesle gözlerini açtığında üzerindeki örtü göğsünden aşağı kaydı. Bir süre ciğerleri acil nefes ihtiyacıyla inip kalktı. Oda ölüm sessizliğindeydi ya da Dan Heng kendi nefes seslerinin gürültüsünden diğerlerinin kıpırtı sesini duyamıyordu.

Başında dikilen March, Stelle ve Caelus'a bakarken "Ne oldu?" diye sordu.

Buraya nasıl geldi?

Tüm olanlar rüya mıydı?

Tanrım! Birisi ona kafayı yemediğini söylemeli. Tüm reenkarnasyon saçmalığı ya da ölümsüz olması, ya da savaş, lütfen her şey...

March'ın rengarenk gözleri endişeyle yanarken sevgilisinin elini bırakarak Dan Heng'in yatağına oturdu. "Nasıl hissediyorsun kendini?" Nazik bir gülümsemeyle sordu.

lotus ve higanbana / renhengWhere stories live. Discover now