3. Bölüm

41 26 102
                                    

Sabah uyanıp Berrinin çalıştığı Çay bahçesine giderken göçmen kuşların şehiri terkettiğini farkettim. Sürü halinde uçuyorlardı uzaklara doğru. Berrinin çalıştığı Çay bahçesi benim kaldığım pansiyondan çok uzak değildi beş sokak vardı aramızda. Sokak arasında bir Kitapçının camekanında çok güzel bir Müzik kutusu vardı aynı Berrin gibi çok güzeldi, ona hatıra bırakmak için girdim kitapçıya ve balerin figürlü bir Müzik kutusu aldım. Berrin de aynı Müzik kutusu gibiydidi, o dönen şarkı herkesin kulağına takılırdı ama o şarkının bir adı yoktu insanlar için. Benim için artık vardı Berrin di o müzik kutusundaki şarkı, Berrindi o güzeller güzeli dönen balerin. Kitapçıdan çıktıktan sonra askılı çantama koydum Müzik kutusunu ve yoluma devam ettim.

Çay bahçesine vardığımda Berrin kasadaydı, kalabalıktan farketmemişti beni. Yanına gittim -Günaydın Berrin hanım o güzel gözleriniz gibi Mavi olmasada açık bir çayınız var mı? Ben baya bir yol kat etmiştim Şair felan oluyordum herhalde nerden çıktıysa bu laflar. Keşfedilmemiş bir şair gibi hissediyorum kendimi gurudan gülümsememe engel olamıyordum, Nazım Hikmet yaşasaydı benimle gurur duyardı. Berrin gülümsemesine engel olamadı -Hoşgeldin Mihmanım ellerini kasa masasına dayamış öne doğru eğilmişti. Mihmanım mı? O ne demek. Tam şair oldum derken karşımdaki entelektüel duruşu bozmuştu karizmamı. Kaşlarımı o ne dercesine havaya kaldırdım -Konuğum yani
Ah be Berrin raflarda eskimiş romanlardan fırlamış karakter gibisin. Güldüm -Mihmanım diye tekrarladım -Peki bu Güzel Mihmanına açık bir çay yok mu?
-Olmaz mı hiç, sen geç ben getiririm çayını onu net izleyebileceğim bir masaya oturdum, birden bire müzik kutusunda olan bir melodi çaldı.etrafa baktım, görünürde müzik kutusu yoktu. Çantamı açtım acaba mekanizmasına mı değmiştim? Sesin nerden geldiğini bulamamıştım ama çok net duyuyordum hala. Berrin çayı önüme koyup oturdu karşıma -Nasıl oldun? Aklı dünkü olayda kalmış -ben iyiyim merak etme dalgınlığımı farketmemesi için elimden gelen mimiği yapıyordum. çok güzel seviyor iyi misin demesi bile o kadar sevgi içeriyor ki endişeleniyor benim için, kendimi özel hissediyordum onun yanında. -yolculuğa hazırmısın?
-yolları neyleyim seni benden alıyorsa gülmeye başladı -Pera dedi sadece, her şeyi bildiğini unutmuştum -Bari biraz yaratıcı ol be Cihan gülümsedim -ayıp sana Berrin adam şarkıda Yolları neyleyim seni getirmiyorsa demiş
-E sen ne dedin?
-Yolları neyleyim seni benden alıyorsa dedim kafasını alemsin dercesine salladı -iyi hadi kabul ettim bunu iki saniye sesizliğin ardından -burdan sonra gideceğin yer neresi?
-bilmiyorum bana insan gideceği yeri nasıl bilmez dercesine bakıyordu yada ben öyle düşünüyordum Babamın bana sorduğu sorularda bilmiyorum dediğinde aynı bu bakışı atardı.
-sonra Ankaraya mı döneceksin?
-hayır sana döneceğim vay be Babam biri ile bu kadar açık konuştuğumu duysa kesin enseme bir tane şaplatır "bravo sana kerata" derdi, neticede adam ömrünün yarısını benim ön yargılarımı kırmakla çürüttü. Berrin gülüyordu -iyi günündesin terslemeyeceğim bugün seni tam yanıt verecektim Müşteri girdi içeri Berrin kasaya bakmaya kalktı.

Çayımı yudumlarken birden birinin -Durumu nasıl? Diye sorduğunu duydum, başta arkada oturan insanlar aralarında konuşuyor sandım
-tansiyonu bugün normale döndü onun dışında bir gelişme yok ama konuşan iki ses çok tanıdıktı sanki Berrin ve Annem konuşuyor gibiydi. Annem ankaradaydı Berrin de karşımda kasadaydı. Aklım bana oyun oynuyor diye düşündüm ve çayımı yudumlamaya devam ettim. Buz gibi bir el çay bardağını tutan elime dokunmuştu sanki, bardağı masaya bıraktım. Elim üşümüştü, sağ elimle sol elimi tuttum. -Oğlum lütfen annemin ağlarkenki sesine benziyordu. Çevreme baktım Annem yoktu ama kim kiminle konuşuyordu? Kimin sesiydi bu? -Cihan iyi misin? Berrinin Meraklı sesi düşüncelerime bir virgül koymuştu. Kafamı ona çevirdim -annemin sesini duyar gibi oldum da -Bembeyaz olmuşun şekerin mi düştü acaba? -yok yok iyiyim ya birden sesler tanıdık gelince ani hareket yapmışımdır
-Anneni özlemiş olmayasın
-bayadır görmüyorum onu
-Ne kadar oldu? Gözümü çevirdim gözlerinden ve düşünmeye başladım ciddi ciddi ne zamandan beri Annemle Babamı görmediğimi düşündüm hatırlayamıyordum başım ağrıyordu.
-Cihan sen hafıza kaybı felan mı geçirdin? -anlamadım
-kaza felan mı geçirdin? Kaza mı? Kaza...  nedense bütün sesleri unutmuştum o ana kadar hatırladığım tek iki ses vardı bir Berrinin sesi bir de araba tekerinin asfalta sürtme sesi. Çok garip dünyanın seslerini unutmuş gibiydim bir de duyunca hatırladığım sesler daha doğrusu duyduğumu sandığım sesler. -Cihan düşüncelerimde o kadar derinleşmiştim ki Berrinin kaçıncı seslenişi olduğunu bile çıkaramamıştım
-Neyi düşünüyorsun sen?
Benden gizlediğin bişey mi var?
-Hayır dedim kekeleyerek yalan söylemeyi de beceremiyordum ki üstelik Berrin iyi bir gözlemciydi farkedendi hemen.
-sevginin ilk kuralı nedir bilir misin Cihan dedi arkasına yaslanarak -Güven ve dürüstlük haklıydı hem ona onu sevdiğimi söylüyordum hem de kıza dürüst davranmıyordum gerçi nedenini ben de çözemiyordum içimde hiç bilmediğim bir boşluk vardı -berrin ben de bilmiyorum ne olduğunu içimde belirsiz bir boşluk var dedim ve derin bir nefes aldım -ben nasıl konuşulur bilmiyorum duygularımı tercüme etmeyi tıpkı matematik gibi öğrenemedim gülümsedi
-daha yolun başındayız
ne sorunlu İnsanmışım ben annemle babam bu yaşıma kadar bana nasıl katlandılar hayretler içerisindeyim. -İyi madem bana bugün buranın en romantik yerini gösteririmsin? Arkasına yaslandı ve düşündü, daha sonra tekrar bana döndü -iyi gel bakalım
Ayaklanıp önlüğünü çıkardı, ceketini üstüne attı ve yanıma geldi -e hadi ikiletmeden kalktım yerimden ve onu takip ettim.

Otobüsle iki durak gittikten sonra bir Parkta indik, biraz yürüdükten sonra bir duvarın önüne geldik. Bir duvar iki Kalp şekli yer alıyordu orası duvardı, duvarın sağ bir kalp ve solunda Kalbin yarısı vardı, kalbin içinde kör Merdivenler vardı bir yere çıkmıyordu. Berrin bana döndü -işte burası deyip Gülümsedi. -buranın bir anlamı var mı?
-yok hayır herkes kendine göre yorumlar
-Sen nasıl yorumladın mesela? Duvara döndü -Hmm bence kalbin sağ ve sol mekanizmasını gösteriyor bana döndü göz göze gelince gülmeye başladık. Gülmeyi kesince bana döndü -Sen nasıl yorumlarsın?
-mimar bence burda Kalbin gözlerimin baktığı yerdedir demeye çalışmış alay edercesine güldü -Baya güzel salladın
-ilham geldi diyelim gülmeye devam ettik, hava epey soğumuştu ellerini cebinden çıkarıp gözlüğünü düzeldikten sonra elini oluşturdu. Cihan sanırım şu an zamanıydı tut elini ısınsın, gerçi senin buz gibi ellerinle mi ısınacaktı eli?. -Elin üşüyorsa tutabilirim uzattı ellerini -gel ben ısıtırım senin ellerini anladı yine konuşmadan anladı beni, Gülümseyerek uzattığı ellerini tuttum. Onun elleri benimkinden sıcaktı. Hiç klişe demeyin ama ellerini tutunca dünyayı tutuyor gibi değil de cama konmuş bir güvercini tutuyor gibi hissetim.

Parkta yürürken saatin nasıl geçtiğini anlamamıştık, hava kararmaya yakın metrobüse bindik. Hava o kadar soğuktu ki metrobüse binince soğuğu daha çok hissettik. Yan yana oturmuştuk, trafik nedeniyle on beş dakikalık yol bir saate çıkmıştı. Tam karşımda küçük bir Kız annesiyle oturuyordu etrafa cilveli cilveli bakıyordu, gözüm ona dalmıştı. Birden omzumda bir ağırlık hissetim. Berrin uyuya kalmıştı, acaba rahat mıydı? Yavaş yavaş aşağı kaydırdım kendimi biraz daha rahat olsun diye. Cama yansıyan yüzünü izledim bir süre. Bir saatin sonunda inmemiz gereken durağa varmıştık, Onu uyandırmak hiç içimden gelmiyordu, hafifçe eline dokundum -Berrin hadi geldik doğrulmaya çalıştı yavaş yavaş sonra bana döndü ve uyku mahmurluğuyla gülümsedi. İndik otobüsten, daha uyku sersemi olduğundan koluma girmişti. -Bugün bende kal yarın çok erken gitmen gerek en azından burdan yolcu ederim seni hayır diyemedim çünkü onunla geçireceğim her bir saniye çok değerliydi benim için, bir şey demeden onun götürdüğü yere gittim sadece.

Biraz yürüdükten sonra bir marketin yanındaki binaya girdik üçüncü kata çıktık, Berrin anahtarla kapıyı açtı ve içeri buyur etti beni. Salona doğru ilerledik, saate baktı -sen istersen uzan saat epey geç olmuş yarın çok uzun olur yorulursun
-Sorun yok ben iyiyim böyle dedikten sonra açıklama gereği duydum kendimi -ben burayı çok sevdim
-ee o zaman yine bekleriz
-bekler misin gerçekten?
-geleceksen beklerim tabi
-sanırım ben senin Mihmanın olmayı sevdim gülümsedi -firari gibisin be Cihan
-Her yerden firar ettimde bir senden firar etmeye gönüllü değilim
-sen baya ilerlettin Gülüştük. Saat çok geç olmuştu sabahın 02'30 'uydu. İki koltuğu hazırladı sağ tarafa ben Sol tarafa o yattı, birbirimize bakarak uykuya daldık. Bu gecede tıpkı diğer geceler gibi rüyamda monitör sesleri duydum biri sürekli yanıma giriyordu.

Sabah Berrin uyandırdı beni, omzumu okşayarak. -Cihan hadi uyan uyku çok ağır basıyordu
-altta kalanın canı çıksın oynamayalım istersen hadi uyan uykusuz uykusuz güldüğümü hatırlıyorum -Cihan hadi zaman geldi ve işte zamanın geldiği yerde durmalıydı zaman. Yorgun bir şekilde kaldırdım başımı yastıktan. Gökyüzüne ne gerek vardı Berrinin maviş gözleri yanında, Babam derdi ki aşk yakar sevgi ise ısıtır ben yanmıyordum seviyordum. Yüzümü yıkamaya banyoya gidip geldiğimde Mutfaktaki takvime takıldı gözüm: 09.12.05 şaşkındım daha üç gün önce dokuz aralık değil miydi? Çok kafamı kurcalamadım bu düşünceyle.

Evden çıkıp otogarın kapısının önüne vardığımızda yaya geçidinin önünde durduk. Berrinin karşısına geçtim ellerini tutum -Seni çizmek on iki dakikamı aldı, ama bitirmemek için günlerimi verdim gözleri dolmuştu
-hoşçakal gezginci olur da yine sıkılırsan beklerim
-sen benim soluklandığım en güzel duraksın yüzüne buruk bir gülümseme yerleşti. Daha fazla konuşmak istememiştim bıraktım ellerini ve duygularımı belli etmemek için etrafa bakmadan yürümeye başladım tam yaya geçidinden geçerken son duyduğum ses korna sesi oldu

Müzik Kutusu Where stories live. Discover now