Bölüm 19 | Geçmiş Şimdi Gelecek

414 44 12
                                    

Hikayede geçen kişi ve olaylar Osmanlı tarihinden esinlenerek oluşturulmuş tarihi fantastik bir kurgudur. Kurguda geçen karakter, olay ve zamanların gerçek kişi ve olaylarla hiçbir ilgisi yoktur.

Bana dediği cümleyle beraber gözlerim o yeşilin en güzel tonundaki gözlerinde takılı kaldı. İçimde oluşan mutlulukla beraber üzümde küçük bir tebessüm oluştu. Aşık olduğum adam, bana yeniden aşık olmasını istediğim adam bana aşkını anlatıyor, burada onunla olmamı istiyordu. Duyduklarımla beraber zaman durmuştu sanki. Kulağıma gelen sesler sadece kalbimin çarpma sesi ve ağaç yapraklarının esen hafif rüzgârda birbirine sürtme sesiydi.

İçimdeki küçük çocuk derin bir nefes verdi ve bana gülümsedi.

Bana gülümseyen çocuğa içtenlikle tebessüm ettim. Bu dünyada da beni sevmeyi seçmişti. Diğer bir yanım masum gülümsememe histerik bir gülüş attı. Aramızda onca sır varken, benim ondan sakladığım şeyler varken ona ihanet etmiş gibi hissetmeme neden oluyordu. Ben ondan bir şeyler saklasam bile bana açılmayı seçmişti.

Umutlu gözleri benden cevap beklerken derin nefes alıp kendimi vereceğim cevaba hazırladım. Cevabım başından beri belliydi. Bunun benim için bir soru bile olmadığını bilmiyordu.

"Ben..." deyip gülümseyerek lafa başladığım sırada ansızın bir saplanma sesi gelmesiyle Mehmet'in bana doğru irkilmesi bir oldu. Gözlerinde gördüğüm acıyla gözleri kısıldı ve boğazından küçük bir inleme döküldü. Kendini sıkmasıyla boğazındaki damarlar ortaya çıktı ve yüzü kızardı. Neler olduğunu anlayamıyordum. Sırtına bir şey mi çarpmıştı, biri bir şey mi fırlatmıştı?

Aynı anda arkamızdan gelen Ağalarda bir hareketlilik olmasıyla içten içe inkar etmek istesem de tehlikeli bir durum olduğunu anlamam uzun sürmedi. Korku yavaş yavaş kendini gösteriyordu zihnimde, bedenimde...

"Şehzadem! Şehzadeyi koruyun." İskender'in duyduğum sesiyle gözlerim kısıldı. Neler oluyordu?

Bir anda neler olduğunu anlamazken bedenimi tamamen kaplayan korkuyla derin nefes almaya başladım. Mehmet'in gözlerinde acıyı görebilirken nefes almak için zorlukla yutkunmasına şahit oldum. Gözlerinin karardığını, bana bakan gözlerinin artık bana değil yavaş yavaş boşluğa bakmaya başladığını görebiliyordum.

"Hayır, hayır..." dedim başımı iki yana sallarken. Tahmin ettiğim şey olamazdı.

"Mehmet." diye fısıldadım arkama dönmeye çalışıp kollarımla onu sarsmaya çalışırken. Hemen ardından yanımıza gelen ağalar apar topar şehzadeyi attan indirirken gördüğüm şeyle elim ağzıma gitti. Boğazıma bir yumruk otururken nefes alamadım. Korkuyla beraber gözlerimde biriken yaşlar görüş açımı bulanıklaştırmaya başlamıştı.

Mehmet'in sırtına saplanmış ok lacivert kaftanını kana bulamıştı. Etrafımız hemen iki üç ağayla çevrilirken nerde olduğu belli olmayan düşman için kılıçlar çekildi. Kılıçların kınından çıkarken oluşturduğu o tiz ses kulaklarımı doldururken gözümü sırtındaki oktan alamıyordum.

Gözlerim kararıyordu. Olamazdı. Onun beni yeniden sevdiğini söyledikten, bunu duyduktan hemen sonra olamazdı.

"Derhal saraya haber verin. Şehzademiz yaralandı, hekimler hazır olsun!" Ağalardan biri atına binerek yanımızdan uzaklaştı.

Mehmet'i baygın halde görürken içimi kaplayan derin korku ve endişeyle ata bindiğimde gördüğüm yüksekliği görmedi gözüm. Apar topar eyerden tutunarak yere inmeye çalışırken dengemi kaybederek yere düştüğümde ufak bir inleme döküldü dudaklarımdan. İskender endişeyle benim düştüğümü gördüğünde hızlıca emekleyerek İskender'in kucağında yan şekilde duran Mehmet'e doğru ilerdim.

Hükm-ü KaderWhere stories live. Discover now