Saraya gelmiştik. Unutmamdan söyleyeyim, bizim aramızdaki şeyi yanlızca Atara biliyordu. Onunda birilerine söylememesi için etkim altına almıştım. Ama öyle Meredit'deki gibi değildi.
Bu farklıydı. O, bu durumu herhangi birine söylemeye çalıştığında büyüm ona engel oluyor, salak saçma bir şey söylemesine sebep oluyordu. Söylemeyi iki kere denemişti, üçüncü kez söylemeyi denerse de büyü beynine etki ederek onu öldü*ecekti. Cesedi nerede olduğu bilinmez bir yerde bulunduğundan, idam edildiğinden veya infaz edildiğinden şüphelenmeyeceklerdi.
Atara benim saçlarımı şekil şükül bir şeyler yaparken bende Lawson'un sıkıcı sohbetine katlanıyordum.
"Alisa bu bir savaşa işaret beni dinlemiyorsun bile!!"dedi bay sıkıcı."Sakin ol"dedim. "Hiçbir krallık ana krallığa savaş açacak kadar deli değil!"
"-dir."diyerek cümlemi tamamladı.
"Hiçbir krallık ana krallığa savaş açacak kadar deli değildir umarım!"
"Çok abartıyorsun!"dedim bu sefer de.
"Abartmıyorum!"dedi.
"Abartıyorsun, etkim altında değilken 'Unutmaya çalışacağım majesteleri'dedi!" dedim.
"Aseralar çok alıngan ve kolay unutmayan bir krallıktır! Büyük savaş nasıl başladı bilmiyor musun!?"
Birden huzursuzlanmıştım. "Atara, Lawson'un kafasına tarakla vur. Bu bir emirdir!"dedim.Atara dediğimi ikiletmeden yaptı.
"OOOVV!!! ACIDI!!""Bana biraz normal şeylerden bahset Lawson!"dedim. "Meselâ bir dragı nasıl zehirlersin? Bana böyle normal konularla gel!!"
"Normal? Bu mu normal?"En sonunda Lawson'u ikna ettim ve o konuyu bir kenara bıraktık.
Arada sırada dışarıya çıkıyor, sarayın içinde biraz yürüyüş yapıp bacaklarımı esnettikten sonra geri odama kapanıyor, saatlerce Lawsonla vakit geçiriyordum.
Tabii teymenler ve yüzbaşı gibi alt seviye muhafızlar izin verdikçe! Lawsonumu sürekli çağırıp duruyorlardı!
"Ne kıymetli baş muhafızınız varmış!"En sonunda bu durumdan rahatsızlık duyduğumu anlayan muhafız bir teklifte bulundu.
"Teymenlerin beni çağırıp durduğu yere birlikte gitmeye ne dersin??" Kabul ettim tabii.Sarayın ön bahçesine gelmiştik. Burada arbalet kullanan muhafızlar, birbiriyle eşleşmiş kılıç dövüşü yapan muhafızlar, atları tımarlayan ve muhafızlara uzun yolculuklar için tımarlamayı öğreten çalışanlar, "Uzun yolculuk çantası nasıl hazırlanır?"dersleri verenler, silahlarını keskinleştirenler, dinlenenler ve daha bir çoğu.... Tüm Dragon sarayı muhafızları buradaydı.
Ama aklıma bazı sorular takılmıştı ve onları baş muhafızıma sorarak kafasını şişirmekten daha iyi bir yol yoktu şu an önümde.
"Baş muhafızım?"
"Evet Majesteleri?""Neden burada hançer çalışan yok?"
"Neden bu kadar çok muhafız var?"
"Neden herkes senin yaşlarında?"
"Neden yaşlı muhafız yok?"
"Neden kızıl saçlı muhafız yok?"
"Neden herkes renkli gözlü?"
Lawson birden koşmaya başladı!
Bende peşinden tabii. Gülerek soru sormaya devam ettim."Neden herkes uzun boylu?"
"Neden onlar muhafız seçildi?"
"Neden herkes zırh giymiyor?"
"Neden koşuyorsun?"
"Neden herkes kaslı?"
"Neden hayat neşesi yok gibi davranıyorlar?"
"Neden herkes bu kadar soluk?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAJESTELERİ (KİTAP OLMAYI HEDEFLİYOR!)
Historical FictionSihirli güçlerle donatılmış, çoğu kişiye ulaşılması imkansız gibi gelen bir diyar: Dragon Diyarı... Ve o diyarın başına gelen gelmiş geçmiş en acımasız imparatoriçe: Alisa Dawlish, namı değer Majesteleri... Ailesini kendi elleriyle acımasızca katlet...