✦ otuz yedinci bölüm

455 44 156
                                    

Busan'a giden kocaman ulaşım otobüsündeyim, yanımda uyuyan Yeonjun ile yolculuğum devam ediyorken elimdeki küçük sevimli defterime bir şeyler yazıyorum.

Artık boynum çıplak, takacak bir aksesuarım yok.

Kolyesini ona geri verdim.
Aylar önce, yeni yılın ikinci gününde.

Kalemi uzaklaştırdım tertemiz sayfadan. Henüz sabahın erken saatleri olduğu için mart ayının taze havasında güneş otobüsün içini aydınlatırken, uyuyan Yeonjun'un rahatsız olmaması için boynuna taktığı yuvarlak yastığa rağmen başını sağ omzuma yasladım, uyumaya devam etti rahatsız olmadan.

Kalemimi henüz üç cümle yazdığım sayfaya yeniden yaklaştırdım. Yolculuğumuz uzundu, kulağımda en sevdiğim şarkılardan biri çalmaya devam ediyorken cümlelerimi kağıda aktarmak istedim. İçim hala çok dolu, canım yanıyor. Üç ay geçti, koskoca üç ay...  ama hala canım yanıyor. O son telefon konuşmamızdan bahsetmiyorum. Bu yüzden böyle söylüyorum.

Üç ay önce, yeni yıla girdiğimiz ilk günlerde gözlerimin gördüğü o görüntüyü ömrüm boyunca unutmayacağım. Üç ay geçti ama hala aklımdalar. Gözümü her kapattığımda o kıza sunduğu gülümsemesi aklıma geliyor. Her gece uyumadan önce o gülümseyen yüzünü hatırlayıp ağlıyorum, öyle dalıyorum uykuya. Canımı çok acıttı çünkü. Canımı o kadar çok acıttı ki, nasıl dile getirsem bilmiyorum.

Kang Taehyun'un sesini en son o son telefon konuşmamızda işittim ben. Onu gördüm daha sonra. Ama sesini en son o zaman duydum. Aralığın son haftaları, her şeyi öğrendiğim günün sabahı beni aradığında bana söylediği son cümle, seni kaybettim oldu. Hatırlıyorum. Nasıl unuturum?

Yılbaşı gecesinden iki gün önce ailemle büyük annemin yanına, şehir merkezine gittik. Hevesim kalmamıştı aslında. Ama hava değişikliği iyi gelebilir diye, ısrarlar sonucu kabul ettim. Hem ben gelmezsem annemler de gitmeyecekti. Büyük annemi özlemiştim neyse ki. Bilmem kaç saat kendi arabamızla şehrin yolunu tuttuk. Bavullarımız, eşyalarımızı da aldık. Bir hafta boyunca orada kalmayı planladık.

Atlıyorum. Telefon konuşmasından hemen sonra neler olduğunu atlıyorum. Anlatmıyorum, kağıda yazıyorum ama zorlanıyorum. Bayılmışım. Telefonu kapatınca yatağıma girmiştim. En son ağlarken yatağımda uzandığımı hatırlıyorum. Yeonjun odaya girmiş biraz sonra ve uyuduğumu sanmış. Ama sonra yanıma uzanırken kolu kafama sertçe çarpınca tepkisiz kalışımdan anlamış baygın olduğumu.

Kendime bunu yaptığım için özür dilerim. Deli gibi ağlayıp kızarmasını sebep olduğum gözlerimden, ağzıma saatlerce tek lokma atmadığım için bitkin düşen vücudumdan özür dilerim. Değmezmiş çünkü.

Soobin ile Yeonjun yanımda oldular. Derslere bile gittim. Belki dinlemedim ama gittim en azından. Kalbim kırıktı ama öfkeliydim de. Bu yüzden iyi olmaya çalıştım. Yemek yedim, hava aldım, okula gittim, bakkala baktım. Çünkü ağlarsam sadece ağlamış olacaktım. Bir yararı olmayacaktı bana. Düzeltmeyecekti hiçbir şeyi.

Bindik arabamıza. Kasabadan uzaklaştık. Şehrin soğuk kirli havasını soludum bir hafta boyunca. Büyük annemin evi şehir merkezinde olduğu için o kalabalığı, yeni yıl için yapılan hazırlıkları gördüm. Çok beğendim. Büyük annem beni çok özlemiş. Belli etmedik hiçbir şeyi, hep gülümsedim ona. Yılbaşı hediyelerimizi birbirimize verdik. Büyük annem üç tane hediye almış oldu. Annem, babam ve bana da birer tane hediye almıştı ve heyecanla kutuları açmamızı bekledi.

Büyük annem yaşlı, saçları beyazlaşan bir kadın. Büyük babam yıllar önce vefat ettiği için yalnız yaşıyor. Ne kadar ısrar etsek de gelmiyor kasabaya. Sevmiyormuş orayı. Kötü anıları olmuş orada. Bu yüzden kendi evinde yalnız kalmayı tercih ediyor.

angel 秋Where stories live. Discover now