1. AZRAİL'İN EVİ

105 4 4
                                    

Merhaba, yayımladığım ilk kurgum ile karşınızdayım. Bu kurgu benim ruhunu hissettiğim bi kurgu oldu. Umarım sizler için de öyle olur. Söylemek istediğim çok şey var ancak ne kelimelerimin yetebileceğini ne de buranın bana yeteceğini düşünmüyorum. O yüzden iyi okumalar!

Şarkı: Paramparça-Teoman

...

"Ölüm beden değil, ruh öldüğünde gerçekleşir."

Ölüm, kimine göre korkutucu, kimine göre ise heyecan verici bir şeydir. Bir insan eğer hayatının anlamını kaybetmişse ona bir daha hayatı sevdiremezsiniz. Ve onun için ölüm bir müjdedir.

Çoğu insan yaşamaz, yalnızca hayatta kalır ve bunun da ölümden bir farkı yoktur. Ve aslında ölüm bize her zaman çok yakındır. Ama biz bunu ancak kötü bir şeyler olduğunda fark edebiliriz.

Bazılarımız artık o kadar çaresizdir ki delirmek isterler. Delirmek, bir odaya kapatılıp yalnız kalmak ama yalnız kalmamak.

Ben yalnızdım. Etrafım çok kalabalıktı ama yalnızdım. Etrafımdaki insanların her birinin yüzünde bir maske vardı. O maskelerin ardında ne vardı bilmiyordum ve öğrenmek istediğime de emin değildim.

Yine herkesin benden beklediği gibi mutluluk maskemi takmıştım yüzüme. Bugün benim doğum günümdü. Bir yanım hüzünle doluyken bir yanım ise yalnızca mutlu olmak ve eğlenmek istiyordu.

Aynada kendime son kez bakıp saçlarımı elimle düzelttim. Üzerimdeki çok da kabarık olmayan açık mavi elbiseyle oldukça iyi görünüyordum. Çantamı yatağımın üzerinden alıp çıkacağım sırada kapım çalındı. Birkaç adımla kapıya ulaşıp açtıktan sonra gördüğüm kişiyle yüzüme samimi bir gülümseme yerleşti. Bir adım geriye çıkarak kendi etrafımda döndüm, "Nasıl olmuşum?" dedim babama bakarak.

"Çok, çok güzel olmuşsun kızım." Eğilip başımı öptüğünde kollarımı bedenine sardım. O da bana sarıldığında mırıldandı: "Annene benzemişsin." dedi saçlarımı okşarken.

"Onun kadar güzel olabileceğimi sanmıyorum." dediğimde ikimizin de gözleri dolmuştu. Hayır, bugün ağlamaya izin vermeyecektim. Kollarımı doladığım bedeninden çekip gözlerimden akan birkaç yaşı o görmeden sildim. Geç kalacağımla ilgili bir şeyler mırıldandım ve babamın yanağına bir buse bırakarak odadan çıktım.

Uzun koridorda ilerlerken duvarda asılı olan annemin resminde duraksadım. Başımı yana doğru eğdiğimde özlem dolu gözlerle bir süre resmine baktım. Sonunda elime bir buse bırakıp onun yanağına dokundurduğumda hızlı adımlarla yürümeye devam ettim.

Merdivenlerden inerken çantamdan çıkarttığım telefona baktım. Partinin başlamasına henüz birkaç saat vardı. Kapının önüne geldiğimde duvara yaslanmış beni izleyen Enes ile karşılaştım.

"Günaydın prenses." Elimi zarifçe tutarak üzerine bir buse bıraktı. Enes ile çocukluktan beri arkadaştık ve benim için oldukça değerli olan sayılı insanlardan birisiydi.

"Günaydın Enes ama gerçekten gelmene gerek yoktu, babam bırakırdı beni." Kapıdan çıkarken gözlerini benden ayırmıyordu. "Bugün itiraz istemiyorum prenses. Hem bu gidişle kendi partine geç kalacaksın, daha fazla bekletmeyelim insanları."

Arabanın kapısını açtığında teşekkür ederek içeriye girdim. O da şoför koltuğuna geçerek arabayı çalıştırdığında radyodan bir şarkı açarak yolu izlemeye koyuldum. Oturduğum koltukta pek de zarif olmayan bir şekilde yayıldığımda yolun uzun süreceğinin bilincindeydim.

Kırmızı KurdelelerWhere stories live. Discover now