Yalanlarımız Ortaya Çıkmadıkça Hepimiz Dürüstüz

17 5 6
                                    

Uli’nin yalnız kalma isteği çok kısa sürmüş, arabayı gösterisi biten diğer kadınlara bırakarak Okro‘nun kafesine yönelmişti. Fakat yanında taşıdığı huzursuzluğundan dolayı kaplanın kafesinde de uzun süre barınamamıştı. Şimdi ise akşam yemeği için kurulan uzun masaların etrafındaki çingenelere katılmak yerine iki araba arasındaki gölgenin  karanlığına sığınmış yemek dağıtımının başındaki Dina ve Opampe’yi izliyordu. Onun orada olduğunun farkında olmamaları Uli’ye ihtiyaç duyduğu mahremiyeti sağlıyordu. 

Dadali’nin onu bıçaklaması, ardından Mgeri’den öğrendikleri, Çingenelerin arasında güçlükle kazandığı güven ve huzurla yaşayabilme umudunu bir anda derinden sarsmıştı. Uzun yıllar boyunca sadece Durwa’ya emanet ettiği sırrını, iyileşme gücünü, çingenelerin öğrenmelerine izin vermiş, hatta onların gözlerinin önündekendinden başkasını da iyileştirerek kendini ortaya sermişti. Sevgili çingenelerinin kocaman yürekleri vardı ama ya dışarıdakilerin?

Dadali başına gelebilecekler için en güzel örnekti. İnsanların bilmedikleri şeylerden korkma eğilimleri vardı. Bu en masum tepki bile sayılabilirdi, ya onu kullanmak isteyebilecek birileri sırrını öğrenirse ne yapacaktı? Her zaman iyi niyetli insanlara mı rastlayacaktı? 

Bir de Mgeri’nin bahsettiği iki adam, Evro ve Anzin vardı. Anzin’i yakından görmüş olmasına rağmen daha önceden karşılaşmadıklarına emindi. Üstelik isimlerini hiç duymamıştı. Mgeri bu ikiliden en azından birisinin onun gibi olduğunu söylüyordu. Hapishaneden kaçtığını öğrenmiş olabilirler miydi? Belki de onu arıyorlardı. Bu ufak ihtimal bile tedirgin olması için yeterliydi

Yemeğin hazır olduğunu bildiren zillerin çalınmasıyla düşüncelerinden sıyrıldı. Birazdan Minta ve Oguz onu aramaya başlarlardı. Yakalanmadan önce yapması gereken bir şey vardı. Geriye dönerek büyük sirk çadırının etrafından dolandı. 

Hırsızlıklara karşı çingeneler kendilerine ayrılmış alanı boş bırakmıyorlar, gece gündüz nöbetçi koyuyorlardı. Vasili’yi çadırın içinde arkadaşlarıyla konuşurken buldu. Adamlar onu fark ettiklerinde her ne konuşuyorduysalar yarıda kesip genç kızı selamladılar. Karşılamaları içtendi. Vasili haricinde hiçbiri gerçek Uli'yi bilmiyordu, o sadece aralarına dışarıdan gelen, kaplanlarla aynı kafese girecek kadar cesur ama kafesin dışında kırılgan bir kızdı.

Uli, başıyla adamları selamladıktan sonra bakışlarını Vasili’nin üzerinde sabitlerken sordu. “Vaktin var mı?”

Adamları onun yalnız kalmak istediğine hükmedip yemeği bahane ederek ayrılmaya başladıklarında Vasili onlara, bakışları kızın üzerindeyken “Birazdan ben de yanınıza gelirim,” dedi.

 Çingene muhafızlarının liderinin kısa kum rengi saçları kulaklarının arkasına kadar uzamıştı. Yüzünün kemikli yapısı ve çenesinin keskin sertliği, kızın üzerindeyken bakışlarına yansıyan yumuşaklıkla tezat oluşturuyordu. 

Uli Vasili’den hoşlansa da daima çekinmişti. Civane’de ilk karşılaştıkları daha doğrusu Vasili’nin yolunu kestiği, o yağmurlu akşamda aralarında geçen konuşmanın etkisi aralarında hissettiği bu mesafede büyük etkendi. 

Çadırın içinde gösteri sonrası temizlik ve düzenlemelerle uğraşan çingeneleri süzen Uli “Dışarı çıkabilir miyiz?” diye sordu.

Çıkışa doğru yürürken Uli’nin bu gizemli hali hakkında yorum yapmayan Vasili kızı sirkin batısındaki bozkırlara bakan birkaç bodur ağacın kümelendiği, güneşin batışının izlenebildiği yere götürdü. Fenerlerin ışıkları arkalarında kalırken lacivert gökyüzüyle karanlık toprakların ufukta birleştiği yerdeki kızıllıklar da kaybolmak üzereydi.

KIZIL (Berweuli II. Kitap)Where stories live. Discover now