Bölüm 12- SON- ASLINDA BAŞ- ESVED KERİMULLAH

2.3K 176 49
                                    

Diğer bölümlere göre belki biraz uzun oldu ama ikiye bölmeye kıyamadım. Sabırla okumanız dileklerimle...
-----------------------------------------------

Esved yapbozun parçalarını birleştirince tüm gerçekler gözleri önüne bir sinema filmi gibi serilmişti. Kendisinin İran'a ilk gidişi, kaderinden habersiz kaderine gidişiydi...

Esved, Efser'e olanların nedeninin kendisi olduğunu öğrenince çok daha fazla üzülmüş aslında tamamen yıkılmıştı. Sevdiği kadına acılar içinde bir bakış attı ve onun yüzüne bir daha bakamayacağını anladı. Şimdi o kapkara gözlerine kara bulutlar çökmüş, şimşekler çakıyordu... Birazdan gözlerinden yağmur boşalacağını anlayınca evden apar topar çıktı iki kelimeyi bir araya zar zor getirerek. Yakınlarda, okul yıllarında yalnız kalmak için gittiği bir kütüphane vardı, hemen oranın yolunu tuttu. Gözü kararan havadaki koyu bulutlardan başka bir şey görmüyordu. Orada hava pek sık olarak böyle olmazdı ama bu da Esved'in kaderiydi. Çok geçmeden ya da geçen zamandan haberi olmadan vardı bu büyükçe, modern görünümlü kütüphaneye. Buradaki çoğu kitapta türlü türlü aşk hikayeleri okumuş, her birine ayrı ayrı hayran kalmıştı. Rafların arasında yavaş yavaş ilerlerken ki ayaklarında derman kalmamışı artık, hep bu aşk hikayelerini düşündü. . . Kays geldi aklına hemen... Nasıl da etkilenmişti bundan. Bir anlam da verememişti ilk okuduğunda. Bir erkek bir kadını nasıl bu kadar çok sevebilirdi? Nasıl tüm dünyası o olurdu? Nasıl O'nda ve onunla yok olurdu?... Olacaktır belki de. Esved de gerçekten anlayacaktır belki... Şimdi rafların en arkasında, pencere kenarına oturmuş tüm bunları düşünürken hıçkırıklarını zor tutarak yağdırıyordu yağmurlarını. Ellerini yumruk yapmıştı ve dişlerinin arasındaydı işaret parmağı. Belki de kanıyordu ama kalplerin kanamasından daha fazla yakamazdı canını. Aldığı bu karar, hiçbir şeyi eskisi gibi yapamayacaktı. Ama karar vermişti bir kere ve bundan daha iyisini de yapamazdı sevdiğiyle kendisine... Kim bilir başka ne tehlikeler olurdu, ne zararlar gelirdi başlarına... Sonsuza kadar Allah'a emanet edip korumalıydı en değerlisini.

Bu onların hikayesiydi. Efser'ül Esved... Kolay değildi efsane olmak. Dilden dile dolaşmak...

Esved çıktığı eve bir daha asla geri dönmedi... O yeşil gözlere son bir defa bakabilmişti ama Efser'inin gözleri kalbine kazılıydı. Tüm dünyasıydı bu bir çift göz. Gittiği her yere solgun yeşil bir renkle bakıyordu... Dilinde ise sadece sürekli şu dua vardı: "Allah'ım Efser'ime ve bu Esved kuluna dayanma gücü ver. Aşkımızı bâkî kıl ve bizi Cennet'inde vuslata erdir... Âmîn!" Bundan başka dünya kelamı etmez olmuştu Esved. Pek çok yol yürüdü, çölleri geçti. Güneş ve ay yer değiştiriyor Esved'in gönlü değişmiyor, acısı soğumuyordu. Kâh kızıyor kendine, kâh hak veriyor ama asla geri dönmüyordu. Şam'da bir dergâha düştü yolu, kapısında bayılıverdi. Bitkin vücudunu taşımaya daha fazla dermanı kalmadı anlayacağınız. Birkaç derviş görüp onu içeri aldılar, tedavi edip kendine getirdiler, karnını doyurup tekrar ayağa kalkmasına vesile oldular. Sorulan soruların hiçbirine cevap vermiyor, gözleri daha fazla gözyaşı dökemediği için sadece hüzünle bakabiliyor, fısıltıyla duasını tekrarlıyordu. Dervişler bu garibin, Allah'ın misafirinin hâlini şeyhlerine haber verdiler. Kendisine getirmelerini istedi dervişlerinden. Onunla kendisi ilgilenecekti... Görür görmez de derdini, çaresini anladı şeyh. Dertlerin çaresi Allah'tır her daim. Onu aldı karşısına, önce gönülleri dolduran bir konuşma yaptı... Girizgâhtı bu. Önce kulakları, gönlü doyurdu. Sıra ruhu doyurmaktaydı bunu da Esved ne kadarına yeterse o kadar yapacaktı yine kendisi için. Hakk için... Dilindeki duası ve şeyhinin kendisine önerdiği zikri, gönlündeki sevgisi, her daim kendilerinde olan şükürü ile ruhunu doyurmaya başlamıştı dergâhın bir köşesinde küçük bir odada. Dışarı sadece zaruri ihtiyaçlarını karşılamak için çıkıyor ama hâlâ kimseyle konuşmuyordu. Sadece küçük çocuk gördü mü yüzü gülüyor, saçlarını okşuyor, gözleri doluyor ama sonsuz sevgiyle dolup taşıyordu...

Gün geçtikçe duruldu. Herkes onu zaten ilk gördüğü günden beri sevmişti ve artık bu sevgi muhabbete de dönüşebilmişti. Esved onlarla sohbetler ediyor, beraber deryalara dalıp çıkıyorlardı. Mecnun'du adı burada. Kimse gerçek ismini öğrenememiş ve sonuçta da ona bu ismi vermişlerdi. Bunu ilk duyduğunda acı bir tebessüm oluşmuştu dudağında Esved'in. Hatırlıyordu o ânı... Buraya geleli 8 sene geçmişti. Esved'e sorsak her şey daha dün gibiydi. Sanki hâlâ ikinci günündeydi dergahtaki...

Yeni bir öğrenci daha katıldı dergaha bir gün. Esved 8-12 yaş aralığındaki çocukların eğitiminden sorumlu tutulmuştu eskiden eşiyle yaptıkları çalışmalar öğrenilince. Ve bu yeni gelen çocuk, küçük derviş adayı onun himayesindeydi artık. Çocuğun ismini ilk öğrendiğinde kulaklarında büyük bir uğultu hissetti. Gözlerinin önü kararıp bir an sendeledi. Bu küçük, kapkara gözlü, dünya güzeli beyaz tenli çocuğun, bu meleğin ismi Esved Kerimullah'tı. Görür görmez içinde çok farklı bir sevgi hissetmişti. Kalbi öylesine hızlı çarpmış, öylesine bağlanmıştı ki, sanki yıllar sonra karşısında Efser'ini gördüğünü sanmıştı. Ve bu isim... Kerimullah... Çocuklarının olmamasına kaderleri gözüyle bakıyorlar ve büyük bir kabullenişe karşılıyorlar, Allah'a şükretmeye devam ediyorlardı. Allah Kerim'di ve bunu ciğerparesiyle en küçük hücrelerine kadar hissediyorlardı. Bir gün Efser gün ışığı gibi gülümsemesiyle kocasının elini sıcacık elleriyle tutup demişti ki "Oğlumuz olursa, ismini Kerimullah koymalıyız. Bunu rüyamda gördüm ve bu bize Allah'ın bir emri diye inanıyorum." Esved'in kulaklarında bu ses yankılanmış ve oğluna sımsıkı sarılmıştı. Gözlerinden bir damla yaş süzülmüştü bile. Babaydı o ve bunu hemen anlamıştı.

Kerimullah da ona çok büyük bir sevgiyle bağlanmış hemen o akşam babasına her şeyi anlatmıştı. Babası da ona uygun bir dille pek çok şeyi izah etmiş, oğlunun kalbindeki boşluğu fazlasıyla doldurmuştu.

Oğlunu Allah'ın izniyle mükemmel bir şekilde buraya kadar yetiştirebilen Efser, mükemmel bir örnek olarak, sahabenin en örnek kadınlarındanmış gibi çabalamış, asla kendisinin ve eşinin adına bir leke sürdürmemiş, İstanbul'da annesi ve kardeşinin de desteğiyle bir sabır timsali olarak oğlu için yaşamış. Yine Allah bu kadarına izin verdiği için de bir sene önce bu gün, 27.06.2014 tarihinde vefat etmiş... Bunu öğrenince Esved üzüldü, çok üzüldü üzülmesine ama oğluna sıkı sıkı sarılmaktan, kendini öce Allah'a sonra oğluna adamaktan başka bir şey yapmadı. Aslında böylece yapabileceği en güzel şeyi yaptı. O günden sonra ahiretteki ve dünyadaki ailesi için bolca dua etti. Şimdi çalışma, çabalama sırası ondaydı. Oğlunu en güzel şekilde yetiştirmeye devam ederken içinde garip bir huzur vardı. Sanki Efser'i her şeyden haberdardı ve ona Hz. Ebubekir'e Peygamberimiz (s.a.s)'in seslendiği gibi sesleniyordu.

"Lâ Tahzen... İnnallâhe Meanâ!"

"Üzülme... Allah Bizimle Beraberdir!"

Esved artık Cennet'te kıymetli eşine kavuşmak ve orada birlikte bir aile olmak için bekliyor...

                               -SON-

----------------------------------------------------------------

Bu onların hikayesiydi. Benim payıma düşense hepinizden helallik almak ve hepinize çok çok teşekkür etmek.

Hakkınızı helal edin... Manevi destekleriniz için hepinize çok teşekkür ediyorum. Ve umuyorum ki beğenerek okumuşsunuzdur. Görüş ve yorumlarınızı yorum olarak veya özel olarak bildirebilirsiniz. Bekliyor olacağım. Allah'a emanet olun...

EFSER-Ü(L) ESVEDHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin