Uzun bölüm (daha doğrusu uzun olmaya çalışan bölüm)

88 10 69
                                    


Gün olabildiğince güzel geçti, Peter sonunda aldığı terfi nedeniyle neşeyle dolup yaşıyordu ve Tony onun enerjisini indirmemek adına olabildiğince çok gence ayak uydurdu.

Çoğunlukla hasarlı zırhları (Tony savaşta iki zırh giymişti) tamir etmekten başka pek bir şey yapmamışlardı çünkü tıpkı bir kaç bölüm önce değinildiği gibi, bina şu anda başka hiç bir çalışmayı karşılayamayacak kadar zayıflamıştı, Iron-Man zırhının yedek parçaları olmasa muhtemelen araba tamiri gibi daha basit şeyler yaparlardı.

Ama öyle olmadı ve günün sonuna kadar ikili olabildiğince bol şakayla milyon dolarlık kahraman kostümünü tamir ettiler.

Akşam üstü olup, genç saatine baktığında, "Ah, sanırım artık gitmem lazım..Tony." dedi, yüzü hafifçe buruşuktu ve Tony onun bunun ona ismiyle seslenmekten mi yoksa gitmek istemediğinden mi olduğuna karar veremiyordu.

Muhtemelen ikisi de.

Adam, en uzak duvarda asılı duran saate hafif bir bakış attı. Saat onun gitmesi için erkendi ve Tony onun orada olmasından rahatsız falan da değildi yani aslında Peter'ın gitmesi için pek mantıklı bir sebep yoktu...

Stark bariz dramatikliği ve içten bıkkınlığıyla iç çekti.

"Bana hâlâ fazladan bir işe gideceğini söyleme."

Peter bir kaç onaylama cümlesi mırıldandı ve Tony'nin yönüne bilerek bakmadan çantasını toplamaya başladı.

Adam, gencin sessizce eşyalarını odanın dört bir yanından toplamasını izlerken gözünü devirdi. Bunu yapmak biraz başını ağrıtıyor olsa da bu an kesinlikle  göz devrilmeyi hak etmişti.

"Bu bana bir hakaret niteliğinde biliyorsun değil mi? Patronun dünyanın en zengin adamı ve sen New York'un ücra bir kısmındaki küçük bir kafede çalışıyorsun."

Peter çantasının ağzını kapatıp omzuna attı ve Tony'e döndü, adam çocuğun yanıtını istiyormuşcasına kaşını kaldırıyordu. 

"Bana daha bu sabah iş teklif ettin."

Tony bu detayı unutmuştu. Ve "o zaman sabah işini bıraksaydın." Demek pek de nazik bir davranışa benzemiyordu.

Bu yüzden yapabileceğinin en iyisi yapıp, "Yakında çalışmayacağın bir iş için bu ne acele?" diye mırıldandı, kurtulamamıştı, biliyordu çünkü yazar daha iyi bir yanıt bulamayacak kadar maldı.

Neyse ki genç buna pek takmış görünmüyordu. Hafifçe omuz silkerek neden erken çıkmak istemesinin nedenini söyledi: "İlk önce aşağıya inip stajyer katından eşyalarımı toplamam lazım, orada çalışmıyorsam masayı boşaltmam lazım..."
Peter farkındalıkla kaşlarını hafifçe çattı ve gencin ne diyeceğini bekleyen Tony'e baktı.

"Asistanın olduğuma göre eşyalarımı nereye koyacağım?" diye sordu. " Bir sürü eşyam var ve bunları, çantam gibi, geldiğimde laboratuarın bir kısmına itemem."

Tony bir kaç saniye bu sorunu düşündü ve aslında çok basit bir cevabı olduğunu kolayca fark etti.

Anlık kararıyla, "burada istenilenden çok daha fazla boş oda var, bir tanesini kendi deneylerini ya da neyini koymak istiyorsan onu koymak için kullanabilirsin." dedi.

"Bir saniye." Genç, büyük ve şaşkın gözlerle Tony'e baktı. "Gerçekten mi?"

Milyalder, Peter'ın mutlu yüzüne baktı ve kendisi de sırıtmadan önce kendisini zorladığı umursamazlıkla "Tabii, neden olmasın?" diye yanıtladı.

Peter bu sefer ona sarılmaya gelmedi ama tıpkı sabah ki gibi sevinci yüzünden okunuyordu.

"Bunu nasıl söyleyebilirim bilmiyorum ama hem iş için hem oda için çok teşekkür ederim! Bunun beni ne kadar mutlu ettiğini bilemezsiniz!"

Vakit AcayiplikleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin