20

65 8 2
                                    

"ben hemen bakıp geliyorum hyung. efendim canım?"

soobin kai'yi kafasını sallayarak onayladı ama bunu nasıl bir yüz ifadesi ile yaptığını bilmiyordu, veya nasıl bir yüz ifadesini yapması gerektiğini. gülümsemişimdir diye düşünüyordu, kai kulağında telefonla odasına doğru ilerlerken. nasıl düşünmeli, ne yapmalı? panik mi olmalı? sevgilisi olan birine aşık olduğu için kötü mü hissetmeli? veya o kişi sevgilisi mi? bütün bunların cevabı kai'deydi ve soobin kalbini büyük bir umutla doldurmuştu. diğer üçlü onları sanki kasten baş başa bırakmış gibiyken fırsattan istifade bir şeyleri daha da açık etmenin hayalini kuruyordu zira.

"kusura bakma hyung. acil olmasa açmazdım."

"ne kusuru kai? bir sorun yok umarım?"

kai ensesini kaşındı. yüzündeki gerginlik körler tarafından bile fark edilecek kadar belliyken kendi kendine iyi idare ettiğini düşünüyordu. "h-hayır. kız kardeşim cüzdanını kaybetmiş de. gördüm mü diye soruyor."

"oh. anladım. umarım en yakın zamanda bulur."

soobin aptal değildi. hele kai'ye karşı, asla değildi. görmüştü, bir sorunu olduğu barizdi ama onun iyiliği için salağa yatmayı tercih etti. rencide etmek istemiyordu. zamanı gelecekti nasılsa.

kai ise üzerindeki siniri ve üzüntüyü misafirine yansıtmamak için soğuk terler döküyordu. hiyyih aramış, babasının onu acil eve çağırdığını söylemişti. gitmek istemediğini söyleyecekken arkadan babasının bağırış seslerini duyup daha da sinirlenmişti. ayrıca gidip gitmemek konusunda çok kararsızdı. burada soobin'i yalnız bırakıp gitmek çok büyük bir ayıp olurdu, ayrıca kendisi de babasının sözlerine karşı incinirdi. ama bir yandan da içi içini yiyordu.

öylece duruyorlardı. kai bacağını sallayıp duruyor, soobin de kai'yi izliyordu ve ne olabileceği hakkında kendince çıkarımlar yapıyordu.

ailevi bir sorun olduğu belliydi ve soobin ailevi sorunları çok iyi bilirdi.

soobin kendine kendine kafasını iki yana sallıyordu çünkü bütün planları altüst olmuştu. kai bu kadar üzgünken yarınki planlarını iptal etmeye hakkı vardı ve soobin tek kelime edemezdi. asıl üzüldüğü şey, bana anlatabilirsin diyememesiydi.

"hyung benim gitmem lazım. çok özür dilerim."

"saçmalama kai. yarın görüşürüz. dikkatli ol giderken."

kai kekeleye kekeleye görüşürüz demişti ve soobin buna şaşırmıyordu. normalde asla böyle gitmesine izin vermezdi ama aklında bir plan vardı.

kai eşyalarını toplayıp gidince soobin hemen telefonuna sarıldı. önce beomgyu'yu aradı ve hemen yeonjun'u da alıp gelmesini söyledi. yeonjun'dan taehyun'un numarasını alıp onu da çağırdı sonra.

üçlünün eve gelmesi fazla uzun sürmedi zira zaten hepsi ikiliyi baş başa bırakmak için çıkmışlardı evden. bu civardalardı yani. taehyun bir boks salonuna kaydolmuş, yeonjun ve beomgyu da ciddi ciddi alışveriş yapmışlardı.

"ne oluyor hyung alelacele çağırdın?

"kai nerede?"

"sakin olun açıklayacağım. öncelikle mesele zaten kai'nin gitmesi. birisi aradı. ismini görünce bile telaşlamış gözüküyordu. telefonu alıp öbür odada konuştu ve yanıma geldi. döndüğünde beti benzi atmıştı. hayalet görmüş gibi duruyordu. bir şeylerin yolunda olmadığını anladım ama üstüne gitmek istemedim. kız kardeşi hiyyih'in cüzdanını kaybettiği için aradığını söyledi ama durum hiç öyle gelmedi bana. bir beş dakika sonra da apar topar veda edip çıktı evden."

leyla | sookaiWhere stories live. Discover now