Evan Moore 1: Hüzün Yüzlü Adam

74 8 70
                                    

Haftada sadece birkaç kez görünen, göründüğünde ise şehrin boğuk ve kasvetli havasını pek fazla değiştiremeyen güneş çoktan batmış, saat gece yarısına doğru ilerliyordu. Şehrin sakinleri evlerine bir an önce ulaşmayı başarmışken soğuk havaya karşı hizmetçilerin yaptığı sıcak çayla şöminelerinin önünde uyuklamaya başlamışlardı bile. Dışarıda olanların durumu ise daha farklıydı. Onların uyuklamak için zamanları yoktu, dondurucu havaya karşı ölüm kalım savaşı veriyorlardı çünkü. Sokaklarda uyumalarına bile izin verilmezken derin hayallere dalıp yorgunluktan kaldırımın üstünde uzandıkları sırada birkaç saniyeliğine kapattıkları gözleri, anında önlerinde beliren üniformalı polisler tarafından geri açılıyordu. Ve her gün olduğu gibi bir kez daha barınma evlerindeki yatak sırasına daha erken girmedikleri için pişman oluyor, ayakta saatlerce dikilmekten dolayı şişmiş ayaklarına rağmen diğer gün için sıranın başlarında olmak adına ellerinden geleni yapacaklarına dair kendi kendilerine söz veriyorlardı. Bunlar olurken Winchester İstasyonu'nun açık peronunda yer alan bilet satış noktasında dikilen genç adam, önündeki bilet satıcısına durumunu üstü kapalı bir şekilde açıklamaya çalışıyordu. Sıranın kendisine gelmesi için yaklaşık kırk dakika boyunca beklemek zorunda kalmış, o da diğerleri gibi bir nevi dışarıda kalmıştı.

"Saat 22:45 treni için iki bilet istiyorum." dedi satıcıya endişeyle bakarken. Zaten biletçiye mahçup bir şekilde bakmasına gerek yoktu. Onu sadece uzaktan tanıyan ya da dışarıdan görmüş olanlar yüz ifadesinin doğası gereği çoğu zaman hüzünlü durduğunu bilmezlerdi. Bilet satıcısı ise o hüzünlü gözlere soğuk bakışlarını dikmeye devam etti. Bunun gibi kimseye zararı dokunmayan insanlara merhamet gösterilmeyeceğini uzun zaman önce öğrenmişti. Sadece pislikten ve yoksulluktan doğduğunu düşündüğü o insanlar, Tanrı'nın kendisi gibi olanlara gönderdiği büyük bir cezaydı.

"Maalesef ikinci sınıf vagonda boş koltuk kalmadı. Bu günün son seferi ve neredeyse kalkmak üzereyiz. Eğer biletler için yeterli paranız yoksa beni daha fazla meşgul etmeyin." Elindeki defteri umursamaz bir şekilde incelerken Evan adlı genç adam onun bu sakinliğine şaşkınlıkla bakakaldı. Kendisini takmıyor diye düşündü. Başındaki gri bez şapkayı düzelterek gözlerini yanında dikilen eşine çevirdi. Bu ne yapalım anlamına geliyordu. Bu geceliği bir pansiyonda mı geçirelim yoksa eldeki son bozuklukları yolculuk için mi harcayalım? Sarışın eşi hafifçe gülümsediğinde Evan'ın son çare olarak aklında dolanan fikri çoktan tahmin etmiş ve bunun kendisi için sorun olmayacağını göstermişti.

"O zaman üçüncü sınıf olsun lütfen." Bunu duyan görevli elindeki kağıdı incelemeye devam etti. Üstlerindeki eskimiş kıyafetlerden hangi tabakada yer aldıklarını çoktan fark etmesine rağmen en başından beri ondan gururunu bir kenara atıp bu sözleri duymayı bekliyordu.

"Maalesef size ayrı bir oda veremeyeceğiz. Orada yalnızca bir boş koltuk var." diyerek kalın kapaklı defteri kapattığında Evan yumruklarını sıkmaya başladı. O vagonda hiçbir kompartıman olmadığını, etrafta sadece gelişi güzel konulmuş koltukların olduğunu bu ülkedeki hemen hemen herkes bilirdi. Kendisiyle dalga geçtiği çok açıktı. O çok dolu olan sabrının yavaş yavaş damarlarından çekildiğini ve oluk oluk dışarı akarak hızlıca tükenmeye başladığını hissediyordu.

"Ben ayakta giderim."

"Ayakta gitmenizde bir sorun yok fakat biletinizi üç kişi olarak kesiyorum." dedi elindeki kalemle eşinin kucağındaki örtüye sarılmış bebeği işaret ederek. Sarışın kadın bebeğini korumak istiyormuşçasına onu daha sıkı tutmaya başladığında Evan kaşlarını öfkeyle çatmaya başladı. Oğlu için de bilet alması çok saçmaydı. Az önceki birinci sınıf kalabalık aile satıcı tarafından hem güler yüzle karşılanmış hem de çocukları için para ödememişlerdi. Bu nasıl bir adaletsizlikti böyle? Yoksulları sömürmek ülkede resmen bir kültür hâline gelmiş, bu durum herkes için sıradan hâle bürünmüştü. Sadece karınlarını biraz olsun doyurabilmek ve hayatta kalabilmek için gece gündüz düşük yevmiyelerle çalışan bu masum insanları ellerini bile sürmeden yavaş yavaş öldürüyorlardı. Tuhaf olan şey ise kimsenin sesinin bile çıkmamasıydı. Hızlı hızlı nefes almaya başladığında tam ağzını açacaktı ki sarışın eşi kolunu nazikçe tutup onu sakinleştirmeye çalıştı. Deniz mavisi gözlerini onunkine ilgiyle dikerken konuşmasa bile kocası ne demek istediğini hemen anlamıştı. Genç adam onun yorgun gözlerine baktığında derin bir iç çekerek en sonunda satıcıya dokuz peni ödemeyi kabul etti.

Evan MooreWhere stories live. Discover now