Evan Moore 2: Londra'nın Doğu Yakası

35 6 21
                                    

İki hafta sonra

Şehrin sakinleri yaşamın gerçekliğinin en çok hissedildiği o öğle saatlerinde güneşin tadını çıkarmak için birkaç dakikalığına da olsa yaptıkları işi bırakarak zihinlerini dinlendirmek amacıyla derin düşünceler içerisine girmeye başlamışlardı. Kaldırımın ortasındaki ağaçların üstünde kuşlar cıvıl cıvıl ötüyor, onlar da çok sık ortaya çıkmayan güneşi içtenlikle selamlıyordu sanki. Bazısı bu anı en iyi şekilde değerlendirmek için balkona çıkıp çayını yudumlarken bazısı da dışarıda kendince dolanıyordu. Buna zamanı olmayan diğer dükkan sahipleri ise kendilerine ticaret için gelen beyefendilere yardımcı olurken onlara en iyi mallarını satmaya çalışıyorlardı. Herkesin kendi halinde takıldığı, sıra sıra dizilmiş binaların olduğu bu yerde kitap raflarıyla dolu küçük bir odanın kapısı iki kere tıklatıldı.

"İçeri girin." Masasında kağıt yığınlarıyla uğraşan genç asistan kapının açılmasıyla kafasını kaldırdığında karşısında gördüğü kişiye karşı kaşlarını çatmıştı.

"Evan, senin burada ne işin var?" Gözlüğünü düzeltirken arkadaşının hiçbir şey demeden ahşap masanın önündeki sandalyeye oturmasını izledi. Buraya ilk defa uğruyordu bu yüzden afallaması gayet normal olmuştu. Ağzındaki sigarayı hemen küllüğe bastırırken bir yandan da havadaki dumanı dağıtmak için elini birkaç kez salladı. Daha sonra onun her zamanki endişeli yüzünü takındığını gördüğünde ellerini birleştirip ilgiyle öne doğru eğildi. O sırada Evan aklındakileri toparlamaya çalışırken siyah ceketinin yakalarını düzeltip duruyordu.

"Merhaba Christian, nasılsın? Hemen konuya gireceğim için kusura bakma ama bir saniye bile boş vaktim yok. Biliyorsun seninle uzun zamandır arkadaşız. Zamanında birbirimize çok fazla yardımımız dokunmuştur." Christian onun bu tutumuna karşı anında kötü şeyler sezinlemeye başlamıştı.

"Ne demeye çalışıyorsun? Seni ilk defa bu kadar endişeli gördüm. Eğer konu paraysa bende de yok haberin olsun." Evan onun bu ani atılımıyla başını olumsuzca iki yana salladı.

"Konu para değil. Uzun zaman önce de varlığını unuttum zaten. Konu eşim Isabelle hakkında. Kendisi mürebbiye olarak bir iş bulmak istiyor. Acaba etrafta mürebbiye arayan bir aile var mı diye soracaktım." Christian bunu duyduğunda kaşlarını çatmaya başladı.

"Isabelle daha önce de bu işi yapmıyor muydu? İstifa mı etti yoksa?"

"Evet, doğumdan birkaç ay önce işi bıraktı."

"Ah şimdi hatırladım. Bir oğlunuz oldu, değil mi? Tebrikler." Evan buna hafifçe gülümsedi.

"Teşekkür ederim. Sana bu haberi daha öncesinde birisi aracılığıyla iletmiştim. Hatırladığına gerçekten sevindim." Genç asistan ona dikkatlice bakarken öfkelenmeye başladığını hissediyordu. Hiçbir şekilde para kazanamamasına rağmen şimdi bir ağzı daha doyurmak zorunda kalacaktı. Yaptığının yanlış olduğunu kendisi de biliyordu, yine de bunu hiçbir şekilde dile getirmeye niyeti yok gibiydi.

"Hatırlamamayı geç, aklımdan bile çıkmıyorsun Evan. Hastasın ve sık sık iş değiştiriyorsun. Bu şekilde evini geçindiremiyorken sence şuanda çocuk yapmanın sırası mıydı gerçekten? Tamam, çocukları seviyorsun bunu biliyorum ama biraz daha bekleyemez miydiniz?" Onun bu kaba tutumuna alışık olan genç adam derin bir nefes alıp gözlerini yukarı doğru kaldırdı.

"Yakında paramız olacak. Bundan eminim. Zaten buraya bu konuyu seninle konuşmak için geldim, Christian. Isabelle işten çıktığında yerine hemen başka birisini bulmuşlar. Bu yüzden belki sen aristokratlar hakkında bir şeyler bilirsin diye yanına uğramak istedim." Evan arkadaşına ilgiyle bakarken Christian ciddi tavrını korumaya devam edip ona istediği cevabı vermekten kaçındı. Gazetelerde bir sürü iş ilanı varken şimdi şehir merkezine yürüyerek gelip kendisine iş hakkında sorular sorması, az önce de belirttiği gibi cebinde hiç parasının olmadığını gösteriyordu.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: May 11 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Evan MooreWhere stories live. Discover now