Beyaz Gül

113 21 23
                                    


 𖤐 İnstagram: @fic_and_pov 𖤐

Hikayenin baş kısmı ve kapak fotoğrafı   @naragasyung 'a aittir. Bu yüzden ona çok teşekkür ederim ಇ

Prens Hwang Hyunjin'in tok adım sesleri mermer zemine çarpıp kulaklarına varıyordu. Onu selamlayan saray hizmetlilerine duygusuz yüz ifadesini bozmadan karşılık verdiğinde içini huzursuz eden kıpırtılara engel olamamıştı.

Beyaz, incilerle süslenmiş gömleğinin yakasını genişletip bu boğucu histen kurtulmaya çalıştı. Sanki göremediği bir çift el vardı da nefes alamasın diye gırtlağına yapışmıştı. Kendine gelmek için boğazını temizledi.

Aklında yaşananlar belirdiğinde durup birkaç kez gözlerini kırpıştırdı. Neredeyse bir yıl olacaktı ve belki de buraya gelmek o kadar da iyi bir fikir değildi. İyi hissettirmeyeceğini bildiği hâlde atmaya devam etti çekingen adımlarını.

Kaybettiği cesaretini toplayıp derin bir nefes aldı, şu anda o bahçenin tam önünde duruyordu ve eğer geri dönerse tekrar aynı cesareti kendinde bulamayacağını çok iyi biliyordu.

Dudaklarını kanatmak istercesine dişlemeye başladı. Boğazı düğümlenmişti. Bütün bedenini müthiş bir heyecan ve korku sarmış ve ürkekçe bakan gözleri yaşlara esir düşmüştü.

İç çekip titreyen ellerine rağmen kapıyı açtı. Yüzüne çarpan ılık rüzgâr sayesinde birkaç saniye cennette gibi hissetmişti. Hwang Krallığına ait bu bahçe türlü türlü çiçeklere ev sahipliği yapıyordu. Bahçıvanlar haftalık olarak buraya gelip dikenli otları biçerlerdi. Tabii yeni yeni başlamıştı bu âdet.

İrislerini, bahçedeki her bir çiçeği ezberlemek ister gibi ağır ağır gezdiriyordu. Aynı zamanda etrafta kelebekler uçuşuyordu, burası onların yaşam alanı hâline gelmişti artık. Huzur verici bir ortam vardı.

Çiçeklerin o hoş kokusu bütün bahçeye yayılıyor ve prensin ruhunu az da olsa dinlendirmeyi başarıyordu.

Ezberlediği patikadan ilerleyip aynı zamanda çiçekleri kokluyordu. Ancak birkaç adımdan sonra bedeni kaskatı kesilivermişti. Geniş bahçenin tam ortasındaydı ve zaman durmuştu sanki.

Bazı anlar olur ya; bedeniniz kor alevlerde tutuşuyor sanırsınız, yüreğiniz daha bir hızlanır. Çölde su bulmuş misali bir heyecan duyarsınız. Tuhaftır ki, güçlü görünen bedeninizin ardında ağlamaktan göz pınarları kurumuş, çaresiz, küçük bir çocuk yatar. Şayet o uyanırsa her yeri yakıp yıkacak, bir "siz" bile kalmayana dek ruhunuza zarar verecektir; işte bu yüzden kimi zaman gerçeklerden kimi zaman ise kendinizden kaçarsınız. Belki umursamazken, belki de umursamaz görünür ve içinizde fırtınalar koparken...

Yine de ateş daha cazip gelir o sıra. Acı verse de hissetmek ister insan.

Ellerini çekingen bir tavırla papatyaların arasındaki beyaz güle uzatıp avuçlarıyla kavradığı gülün taç yapraklarını okşamıştı. Nefes alma ihtiyacıyla araladığı dudaklarından ise hıçkırıklar firar etmeye başlamıştı bile.

Sahiden, bu güzel çiçek neden buradaydı ki? Olmamalıydı. Jeongin'in gittiği gibi gitmeliydi o da. Kaçmalıydı bu zulümkâr yerden, cennetti onun asıl yeri. Her bir zerresine aşık olduğu oğlanın saçlarını süslemeli, belki de elinde tutarak poz verdiği bir tablo olarak resmedilmeliydi. Her ne olursa olsun burada olmaması gerekiyordu.

Titrek bir tonda kendi kendine mırıldandı. "Jeongin..." Yüreğini bir hançer gibi delip deşti bu isim. Bir zamanlar ona beslediği sevgiden ağlarken şimdi sevgisini veremediği için ağlıyordu. Hasretiyle dolup taşan bedeni daha fazla dayanamadan dizlerinin üzerine yığıldı.

Hiraeth | Hyunin oneshotHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin