benimle çıkar mısın? (final)

26 5 38
                                    

Seonghwa, komiser ve gardiyanlarla konuşarak Min Hyuk-woo'yu dışarıya çıkarmıştı. Şuan ise bir banka oturmuş, hiçbir yere kaçamasın diye ayakları kelepçeli adamla sessizce karşıya bakıyorlardı.

"Bana anlatacak bir şeyin daha var mı?"

Sinirliydi, birçok şey öğrenmişti.

"Kim Hongjoong'un ablası Kim So-hee.. Onu öldüren adama emir veren bendim."

Kan sıçramıştı kırmızı saçlının beynine. Sakin olmak zorundaydı. Yumruklarını sıktı.

"Şaka mısın sen? Siktir git."

Yavaşça ayağa kalkmış ve uzaktan onları izleyen gardiyanlara seslenmişti. Gardiyanlar koşup gelmiş, Min'i geri götürmüşlerdi. Kırmızı saçlı olan da geri büroya döndü.

"Noluyor güzelim?"

"Seonghwa oturup ağlayacağım şimdi, belediye başkanının cesedi bulunmuş."

"Ee bebeğim, bunun nesi var?"

"Gizli bir odada, domuz gibi ters asılmış. Organlarının yeri değiştirilmiş. Bir eli yerde bulunmuş."

"Ne dedin sen?"

"Çok korkunç, dedektif Jeon deli gibi çalışıyor.. Şef ile konuşacağım, ona bir ortak lazım. Dedektif Kim iyi bir seçenek olabilir."

Mavi saçlı olan telaşla konuşup ayağa kalkmıştı. Kırmızılı genişçe gülümseyip ortağını kolları arasına aldı ve saçlarını okşadı.

"Ah, hadi ama bebeğim. Telaşlanma. Jeon çok iyi bir dedektif. Bir ortağa ihtiyacı olduğunu sanmıyorum."

"Seonghwa, bana da böyle dendi ve en son seni bana postaladılar. Tamam şikayetçi değilim. Ama iyi olması bir ortağa ihtiyacı olmadığını göstermez. Onun gerçekten bir ortağa ihtiyacı var. Bu yüzden şef ile konuşmam gerekiyor."

"Güzelim, azıcık sakin ol. Derin nefes al bakayım. Hah, işte böyle."

Ardından şefin odasına beraber gitmişlerdi, konuşmuşlardı. Şef bu isteklerini reddetmemiş, Kim Taehyung'ı ve Jeon Jungkook'u bir araya getirmişti.

İşe yaramıştı, ellerine birçok ipucu geçmişti. Fakat katil hala bulunamamıştı. Bunun da Hyuk-woo ile ilgisi olduğu düşünüldüğü için uzun bir sorguya çekilmişti. Fakat ilgisi yoktu, bunu söylemişti. İnanmışlardı, ya da inanmış gibi yapmışlardı..

Böylece günler haftaları, haftalar ayları kovalamıştı. Seonghwa ve hongjoong ani bir kararla beraber yaşamaya başlamışlardı. Ve serim de öyle.

Şuan ise hazırlanıyorlardı. Dışarı çıkacaklardı. Hongjoong önce serim'i hazırlamış, ardından da kendi hazırlanmaya başlamıştı. Yaklaşık yarım saat boyunca ne giysem diye kendi kendini yese de en sonunda hazırlanabilmişti.

"Serim, lütfen bebeğim. Zorluk çıkarma onlara tamam mı?"

"Hyung kaçıncı söyleyişin ya! Tabii ki de çıkarmam. Ben öyle bir çocuk muyum?"

"Evet öyle bir çocuksun."

İki beden de içeriye girip duvara yaslanmış olan bedene bakmışlardı. Küçük çocuk sinirden kudururken büyükler birbirine bakıp gülmüştü.

"Ne yaptım ya?"

"Sırf seninle oynamadım diye bana dünyayı dar etmiştin. Pes oynarken senin istediğin takımı seçmediğim için beni dövmüştün. Ve yine pes oynarken en kötü oynadığım halimle bile seni yendiğim için yüzüme tekme atmıştın. Oyun oynarken senin istediğin yoldan gitmedim diye günümü bana zehir etmiştin. Her ne kadar o yolun tehlikeli olduğunu söylesem de. Her neyse. Maç izlerken sen geldiğinde maçı kapattığım için ağzıma sıçtın. Çünkü yatman gerekiyordu! Ama sen tüm hevesimi kaçırdın o gün, ben de maç izleyemedim! Daha ne yapacaksın?"

unutulmaz, yaşananlar.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin