1

386 35 47
                                    

yeni bir fic ile karşınızdayım. bu sefer farklı bir konu ve farklı tarzda olmasını istedim, umarım öyle olur. iyi okumalar:)

kerem, savsak adımlarla adliyeden çıkmıştı. bugün de hem mentalini hem de fiziğini epey yoran bir davanın son duruşmasındaydı. her zamanki gibi hırsıyla bunun da üstesinden gelmiş ve kazanmıştı.
o böyleydi, huyu kurusun.

saatine düşen bildirimle tıkladı ve göz gezdirdi ekranda yazanlara. kahretsin, nasıl da unutmuştu. yeğenini bugün kreşten alması gerekiyordu. hızla arabasına adımladı. pek de yakın sayılmayan konuma doğru hızla ama bir o kadar da dikkatle sürdü.

yoldayken şarkı dinlemekten çok hoşlanırdı. tekrar tekrar çaldığı playlisti başlattı. başlayan müzikle dudaklarının kenarı kıvrıldı.

"gülmüyor yüzüm, hayat zor oldu
güller susuz, kurudu soldu
tövbe ettim gene bozuldu, yüreğim yanar
mazeretim var, asabiyim ben."

nakaratına eşlik ederek keyifle sürdü. saate baktığında çok da geç kalmadığını görerek derin bir nefes verdi. üzerine çalan bir iki şarkıyla beraber yol da bitmişti. park edecek yer yoktu, kenarda durup dörtlüleri yakarak çabucak arabaya geri dönmek vardı planında.

arabadan inip, kilitleyerek hızla kreşe adımladı. bahçede sakince yanındaki oğlanla oturan sarı bukleli yeğenine seslendi.

"sedef, amcacığım!"

sesi duymasıyla kereme doğru minik adımlarla koştu. kerem küçük bedeni kucağına alarak, yanaklarına uzunca öpücükler bıraktı.

sedef arkadaşına el sallayarak veda etti. kerem de kucağındaki minikle aynı süratta arabaya ilerliyordu. ilerliyordu fakat nafile, aracının hemen arka tamponuna bitişik başka bir araç vardı. gerildiğini hissederek derin bir nefes aldı.

"ne oluyor burada?" diye sordu.

cevap gelmemişti. az ileride telefonla konuşan uzun boylu adam sanırım bu aracın sahibidir diye düşünüp beklemeye karar verdi.

iki dakika, sadece iki dakika yoktu ve neler olmuştu. üstelik adam da hiç istifini bozmadan konuşmasına devam ediyordu.

kucağındaki yeğenini indirerek nefeslendi kerem, boğazını temizledi ve konuşmaya yeltendi.

"beyefendi, artık alakadar olabilir misiniz? tüm günümü size ayıramam." diyerek seslendi pek de uzak olmayan adama.

adam aynı sakinlikle telefonu kapayarak keremin yanına adımladı.

"beyefendi yolun ortasına aracınızı bırakmışsınız. dörtlüleri yakınca park etmiş olmuyorsunuz hatırlatayım." diyerek ukalaca konuştu.

kerem sinirle gülerek tısladı.

"hadi ben yolun ortasına araç bırakmış olayım, peki ya siz? siz her gördüğünüz ortada duran araca çarpıyor musunuz beyefendi?"

"oğlumun çıkışına yetişmem gerekiyordu, bir anlık dalgınlığıma geldi ve tekrar ediyorum ki yolun ortasındaki araca çarptım." diyerek yanıtladı keremi.

"bakın beyefendi. dörtlüler tam olarak böyle durumlar için kullanılır. trafik kurallarında son 15 senede bildiğim bir değişiklik söz konusu değil. lütfen laf cambazlığıyla üste çıkmaya çalışmayın, hata yüzde yüz sizde." diyerek duruşma havasına bürünmüştü çoktan, mesleki deformasyon.

"ben hatasızım demiyorum, ama siz de hatasız değilsiniz bayım. gelin vakit kaybetmeden tutanak tutalım ve burayı daha da meşgul etmeyelim ha, ne dersiniz?"

kerem zafer kazanmışçasına güldü. uzun adama hak vererek arabayı kenar sokağa çekti. yeğenini ön koltuktan alıp yanına getirdi. tutanak için fotoğraflar çekiyordu kerem.

bu sırada uzun olan adam, az önce yeğeniyle vedalaşan çocukla beraber yanına geliyordu. kerem çocuğa gülümsedi.

"merhaba yakışıklı." diyerek ellerini saçlarına götürdü. kıvır kıvır saçları vardı, babasına çekmiş diye düşünmeden edemedi.

"merhaba." diyerek çekingence yanıtladı kıvırcık çocuk.

"benim adım kerem, senin adın ne?"

"benim adım arda, tanıştığıma memnun oldum." demesiyle kerem onu oracıkta sıkıştırarak sevmek istemişti.

arkasından gelen yeğeni duyduğu tanıdık sesle koşarak ardaya sarıldı. gördüğü görüntüye güldü kerem. uzun adama baktığında onun da kendisinden farklı olmadığını gördü.

"kerem ben bu arada, pek iyi bir tanışma olmadı ama." diyerek söze girdi.

"altay ben de, memnun oldum. ikimizin de acelesi vardı diyelim, insanlık hali sonuçta olabiliyor böyle şeyler." diyerek yanıtladı keremi.

kerem, altayın söylediğini gülümseyerek onayladı, bazen asabi bir insan olabiliyordu.

"arda, sen de bizimle gelsene. biz keremimle çok güzel oyunlar oynuyoruz, beraber oynarız." diyerek konuştu sedef.

arda babasından onay almak istercesine sordu,
"baba, lütfen gidelim." diyerek şımardı.

"olmaz ardacığım. insanların işi olabilir, daha sonra tekrardan görüşürsün arkadaşınla olur mu bir tanem?" diye yanıtladı oğlunu.

ardanın surat asmasıyla keremin içini burkuldu adeta, çocuklara zaafı vardı.

"hiç sorun değil, eğer siz de müsaitseniz bize katılabilirsiniz." diyerek teklifte bulundu kerem.

"olur mu öyle şey? biz size hiç zahmet vermeyelim değil mi arda?"

küçük çocuk yüzüne düşen kıvırcık tutamla oynayarak istemeye istemeye kafa salladı.

"lütfen, rica ediyorum. hem çocuklar belli ki iyi anlaşıyor. onlar için güzel bir gün olur." diyerek altayın cevabını bekledi kerem.

"peki madem. yalnız gidişi nasıl yapacağız?" diyerek konuştu altay.

"biz önden gidelim, siz bizi takip edin." diye yanıtladı kerem.

dediği gibi sedefi arka koltuya yerleştirip arabayı çalıştırdı ve evine doğru sürdü. ara ara dikiz aynasından arkadaki arabayı kontrol ediyordu.

altay ona hiç yabancı gelmemişti. tam bir yerden hatırlayacak gibi oluyor, fakat hatırlayamıyordu. ilerleyen saatlerde bunun üstüne düşünmeyi not ederek yaklaştığı eve doğru sürdü arabayı.

eveet. nispeten kısa bir bölüm olsa da giriş bölümüydü zaten. oy ve görüşlerinizi bekliyorum. iyi okumalar💋

time to be mine | alkerWhere stories live. Discover now