çocuk.

73 5 2
                                    

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.


bağlıdır kaderine, benden çok.

çürük vişnelere basarak yürümeye devam ediyorum. rutubetli parkeler koyu kırmızıya boyanıyor tümüyle, aksak nefes sesleriyle harmanlanıyor. ruhun kendine darsa, koca yeryüzüne sığmazmış bedenin. öyle derdi birileri. şimdi neredeler bilmem.

içimdeki alevlerin çıtırtılarını işitebildiğini biliyorum. o bana hiç bakmaz ve gözleri hep uzaktadır lakin duyuyor ve duyduğunu bildiğimi de biliyor. son zamanlarda boyumdan büyük işlere kalkıştım. haddimi aşmış olabilirim, bana böyle söylendi fakat söylenene değin aklımdan öyle bir düşünce geçmedi. kendimi tanıdığımı sanıyorum ama inanmıyorlar zira onlar da beni tanımıyorlar. kaçık olduğumu düşünüyorlar. o ise kaçak olmamı istiyor.

kabullenemiyor misali başını iki yana sallayıp duruyor boyuna, tanınmamak adına başına geçirdiği simsiyah şapkasını çıkarmaya tenezzül etmemiş henüz, bileğine geçen gün yazdığım ismime çarpıyor gözüm, jeongguk diyor çarpık harfler ve muazzam görünüyor incecik bileğinde. bir şeyler fısıldıyor bu arada lakin yalnız o duyuyor. yahut o da duymuyordur, transa geçmişçe bir tavrı var ve sesimi çıkarmaktan çekinmeme sebep oluyor bu. ben çocuk değilim ki. senden korkmam. ben senin beni azarlamandan korkmam, beni cezalandıracak mısın? yerimi bilmemi mi söyleyeceksin? mahçup olmam mı lazım? ben çocuk değilim.

koskocayım. herkesten koca.

fırçalarım dışında herkes bana küs gerçi. şimdi öylece bekleme halindeyim. bu yüzden sığınmayı seçiyorum bana küs olmayanlara. neredeyim? sanırım burası kendi evim. benim? ya da onun. emin değilim. bu duvarlar nefsime hakim olmama izin vermiyor lakin. duramam ki, ne derse desin. kızmasa iyi.

ezilmemiş vişnelerden birini gözüme kestirdim. eğilip onu alacağım ve bir melodi resmederim. kirli duvara fırlatıyorum var gücümle onu, pütür pütür yüzeyine çarptığı gibi dağılıyor ve her tarafa fışkırıyor içimi kıpır kıpır eden kırmızısı. hoşuma gidiyor. bir daha yapıyorum, bir daha. ellerim birini öldürmüşüm gibi görünmeye başlayana dek devam ediyorum. birini öldürdüğümü sansınlar. evet, bu fikre bayıldım. hem zaten birini öldürmedim mi? hem de her gün.

"uykuya dalmak istediğini söylemiştin," avucumu sert duvara bastırıp canımı yakmaktan hiç çekinmeden kırmızıları yayıyorum iyice. parmak aralarımdaki vişnelerin kokusu burnumda. "bundan seni uykunda çizme hevesim."

parkeye diktiği gözlerini üzerimde hissediyorum. aslında pek kimse bilmese de ben bu hissetme işinde bayağı iyiyim.

arkamı dönüyorum, ellerimi belime yerleştirip beklentiyle dikiyorum bakışlarımı suratına. baksana, demeye çalışıyorum, sanatıma bak. zira bence bu duvar kırmızıyken çok daha güzel. sen de kırmızı olmak ister misin? parmaklarımı öpebilirsin. ben de dudaklarına bulaşan vişnenin tadına bakarım.

duvarıma bakıyor, bana bakıyor, tekrar duvarıma baktığında işaret parmağını -hangi eli bilmiyorum, heyecanımdan sağımı solumu karıştırdım çünkü- bana doğru sallıyor. "sen," diyor ve sesi derin çıkıyor. belki bu sesinle bestelerimden birini mırıldanabilirdin. yutkunduktan sonra "sen." diye tekrarlıyor.

gülümsüyorum hemen. "sen de."

kaşlarını çatıveriyor. nen var canıma asılı kalanım? bakmasana bana öyle.

"ne diyeceğimi bilmiyordun." omuz silkiyorum. donakalan parmağını tekrardan uzatıyor bana doğru. "sen diyorum, çocuksun."

"sana söyledim. ben çocuk değilim."

"büyü artık."

"ben sanata tutunacak kadar büyüdüm, sanata tutunamayanlar beni çocuk sanıyorsa laf anlatacak değilim."

ağzını aralıyor, o aralıktan dilimi geçirmeme sadece bir kez izin verdin, ne kadar bencilsin.

bir şey diyemeden geri kapanıyor dudakları. işte yeni zaferim diye düşünüp göğsümü kabartıyorum. bunu hak ettim.

"ne halt edeceğiz?" dertli hali geri döndü şimdi. yere attığım büyük fırçalarımdan birini kapıyorum ve kıpkırmızı olmuş odada ilerleyip masaya gelişigüzel bıraktığım yaban mersinlerini doluşturuyorum iki avucuma.

"bir halt etmeli miyiz?"

"sen hiç akıllanmaz mısın?"

"öfkeli öfkeli sorma bana şöyle sorular."

"öfkeli olan bir ben değilim. kaç kişi görmüştür şimdiye, tanrı bilir."

böyle içerlemesine anlam veremiyorum. sana cenneti verebilirim, birkaç meyve ve bir büyük fırçam var. sana her şeyi verebilirim. ama kimse görmesin, öyle mi? yahu, kimse görmeyecekse benim canıma asılı kalanımın güzelliğini, kimse benim gözümden görmeyecekse seni, niçin yaşıyorlar bu hayatta boş boş? bilmeyenler var, ben de ayırdındayım. bilemeyen ve kınayanlar var. pırıl pırıl yüzüne değil o yüzü sevenin kimliğine bakanlar. bizene ki onlardan! sanatım senden ibaret olmayacaksa herkes hayranlık beslese bana kaç yazar.

maviler kırmızıyla iç içe geçti. fırçam parmak uçlarıma yardım etti ve ben duvarla dans ettim. "istemiyor musun beni?"

nefesleniyor. "istemeli miyim, bilmiyorum."

gülüyorum kıkır kıkır. "tabii ki istememelisin, ahmak. yapmamamız gereken her şeyi yapalım diye yollanmadık mı bu gezegene?"

"sen peki, sen istiyor musun beni?"

birkaç adım atıyorum ve hemen önüne oturuyorum bağdaş kurup. maviyle kırmızı birbirine girdiğinden mor olmuş ellerimi yanaklarına sarıyorum ve başını kaldırmasını sağlıyorum, usul usul.

gözleri duvardaki portresini buluyor hiç beklemeden, vişnelerim ve yaban mersinlerimle resmettiğim oturmuş parkeyi izlerkenki hali şimdi duvarımızda. "yine mi?" diye fısıldıyor.

"ölene kadar."

uzanıp öpüyor sonra beni ve başım dönüyor delice.

demiştim sana, ben çocuk değilim. kaderine bağlanacaksan benden çok, kaderin bile olabilirim.
 

—

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Feb 16 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

canıma asılı kalanım.Where stories live. Discover now