BÖLÜM 1: KARŞILAŞMA

81 4 4
                                    

Wattpad üzerinden ilk defa paylaşım yapıyorum. Umarım beğenirsiniz.
İyi okumalar...

''Anlaşıldı başkomiserim. Olay yerine intikal ediyorum.'' Telefonu kapatıp hemen saate bakmıştım. Saat gecenin 02.30'u henüz ve ben mesleğim gereği evden çıkacaktım. Ben Asrın Verda TEKİN.
Komiser Asrın.
Ömrünü mesleğine adayan Asrın.
Hızlıca hazırlanıp garajdan arabamı almış, polis evlerinin bulunduğu siteden çıkıp yola koyulmuştum.
''Efendim komiserim.''
''Mehmet bana patlama hakkında bilgi ver. Nasıl gerçekleştiği hakkında bir bilginiz var mı?''
''Öncelikle komiserim, olay yerine intikal edecek ekipde ben de görevlendirildim. Sizinle beraber ben de olay yeri incelemeye katılacağım. Bana verilen tek bilgi Bitlis Petrol ofisinde sebebi bilinmeyen bir şekilde benzin kaçağı olması ve çalışanların nöbeti sırasında aniden gerçekleşen patlama. Başka bir bilgim yok.''
''İstihbarattan bir bilgi gelmedi mi Mehmet?''
''Hayır komiserim. Henüz bir bilgimiz yok. Yasin başkomiserin de isteği üzerine olay yeri incelemeyle beraber bulunmamız gerektiğini biliyoruz sadece.''
''Anlaşıldı Mehmet. Ben yoldayım zaten. Olay yerine yaklaştım. Ben gelmeden kimse bir şeye dokunmuyor. Anlaşıldı mı?''
''Anlaşıldı komiserim.''
''Mehmet?''
''Efendim komiserim.''
''Sen evden mi geldin?''
''Öyle olması gerekti komiserim.''
''Kaç hafta kaldı şimdi doğuma?''
''Son 3 hafta komiserim.''
''Sana kendini tehlikeye atmayı yasaklıyorum Mehmet. Ben gelene kadar hiçbir şey yapmıyorsun. Eylül'e sözüm var. Sen çocuğuna sağ sağlim kavuşacaksın. Beni o kızın kapısına şehit haberi vermeye gitmek zorunda bırakırsan yemin olsun seni diriltir ben gömerim. Anlaşıldı mı?''
''Anlaşıldı komiserim.''
''10 dakikaya oradayım.''
''Anlaşıldı komiserim.'' Telefonu kapatmış az kalan yolumda bitmiş olay yerine gelmiştim. Düşündüğüm gibi olmuştu. Patlama planlanmış bir olaydı. Bu görmesini bilen herkes için açıktı. Ama görmesini bilenler için.
''Hoşgeldiniz komiserim.''
''Bakalım hoş gelmiş miyiz Mehmet.'' Arka tarafta olan polise dönüp ''Bana bir eldiven verebilir misiniz arkadaşlar?'' demiş ''Tabii komiserim.'' Cevabını aldıktan sonra yanımda ki Mehmet'e dönmüş devam etmiştim. ''Bu patlama kendiliğinden gerçekleşmiş olamaz.'' Demiştim direkt.
''N-nasıl? Nasıl anladınız komiserim?'' Mehmet sorduğu sorunun cevabını beklerken ben de verilen eldivenleri elime takmış cevap vermek için hazırlanıyordum.
''Olay yeri inceleme nerede kaldı?''
''Şimdi burada olurlar komiserim.''
''Gel benimle.'' Demiş incelemeler için dikkatlice içeriye girmiştik. Olay yeri incelemede olmasam da nerede ne yapmam gerektiğini biliyordum. Okul da aldığım eğitimler de hocamın söylediği söz her operasyon da aklıma gelip hata yapmamı engelliyordu. Hocam bir gün eğitimden sonra beni yanına çağırmış ''Bak Asrın, suçun aydınlatılmasında ve suçluya ulaşılmasında esas teşkil edecek potansiyel delillerin kaybolmasını veya zarara uğramasını istemeyiz. Ki eğer sen olay yeri incelemeye dahil olmayan bir polissen. Buna çok dikkat etmelisin. Ne kadar kısa sürede çözebilirsek o kadar iyi kızım, şunu hiç unutma bir dosyanın üzerinden ne kadar zaman geçerse suçluyu bulmak o kadar zorlaşır. Çünkü zaman delillerin kaybolmasına sebep olur. Ve sen dosyayı çözemeden ne olduğunu anlamadığın bir şekilde dosya kapatılmak zorunda kalır.'' Demişti. Hocamın bu sözü benim her operasyonum da özenle dikkat etmemi sağlamıştı. Mehmetle beraber içeriyi incelerken anlatmaya başlamıştım.
''Yaptığın incelemelerde çok dikkat etmelisin Mehmet. Her ihtimali göz önüne getirmelisin. Ve en önemlisi iyi gözcülük yapmalısın.'' Demiş önce Mehmet'e sonra da masaya dönmüş onun da dikkatinin masaya vermesini sağlamıştım. Masanın etrafında dolanıp anlatmaya devam etmiştim.
''Bu masaya baksana, her yer küle dönmüşken neden bu masa yanmamış? Önünde ki koltuklar bile yanmaya başlamışken bu masa neden yanmamış olabilir?''
''İtfaiye ekibinin erken müdahalesi sonucu yangın bu tarafa pek ulaşmamış komiserim.''
''Yangın değil Mehmet, patlama. Adını patlama koymadılar mı? Ama neden bir patlama gibi değil burası?''
''Adını patlama koydular çünkü -''
''Çünkü patlama süsü vermek istediler Mehmet. İhbarı yapan kişi patlama dedi çünkü herkes patlama olarak düşünüp ona göre davranacak ve sonuç olarak hiçbir şey bulamayacaklar diye düşündüler. Ama öyle olmuyor işte işler.'' Demiş masanın arkasında ki dolabı elimle göstermiş devam etmiştim
''Bu dolap neden etkilenmedi sözde patlamadan?'' demiş dolabın önüne gelip aşağıda ki kapağı açmak için eğilmiş , dikkatlice kapağı açtıktan sonra devam etmiştim.
''Çünkü burada önemli dosyalar ve kasa var Mehmet. Bu patlama planlanmış bir yangın sadece. Ve ahmakça planlanmış gerçekten.'' Demiş kasanın kilidine dokunmadan tekrardan ayağa kalkmış çıkmak için dönmüştük. ''Yaptıkları en doğru şey ne olmuş biliyor musun?''
''Ne olmuş komiserim?''
''Yer, yeri doğru seçmişler. Kamera kayıtlarının en zor bulunduğu bir yer. Şehir merkezine uzak olan bir petrol ofisi. Ama her doğrunun içinde bir yanlış vardır. Burada ki yanlış da. Bitlis şehir merkezine uzak bir yerde patlama oldu ihbarı geldi. Tamam, kabul olabilir. Ama yerleşimi bile bu kadar az olduğu bu yerde olan patlama nasıl olur da hemen gören oldu ve ihbar edilip ekiplerin buraya gelmesini sağlandı. Bâris belli olan hesaplanmış bir yangın sadece bu.''
''Komiserim bunu hesaplayanların yapmaya çalıştığı bir şey olmalı. Yani ihbar yapıp ekibin gelmesini sağlıyorlar sadece bu olamaz değil mi? Bu çok saçma olur.''
''Bütün sır orda ya işte. Neden gecenin bu saatin de bu ihbar Mehmet. Neden yani?'' demiş yeni gelen olay yeri inceleme ekibine dönüp konuşmuştum. ''Hoşgeldiniz arkadaşlar, direk içeriyi incelemeye başlayabilirsiniz. Özellikle masa ve arkasında bulunan dolaba dikkat etmenizi istiyorum. Orada bir iz bırakılmış olmalı.''
''Anlaşıldı komiserim. İçeriyi biz incelemeyi başlatırız. Sizden isteğimiz çevrede bulabileceğiniz kısa süreli delil arayışı yaparsanız çok iyi olur.''
''Tabii ki. Biz çevrede incelemelere başlayalım hemen.'' Dedikten sonra olay yeri inceleme içeriye girmişti. Biraz düşünüp konuşmaya tekrar başlamıştım.
''Mehmet, grup ayırması yap. 2 grup arka tarafı incelmeye alsın, 1 grup da burada bizimle incelemeye katılacak.'' Demiş arabama doğru ilerlemiştim. Rahat etmek açısından bagajda bulundurduğum kısa olan montumu giyinmiştim. Kış olma sebebi ve doğu da bulunmam buranın soğuk olması yedek eşya bulundurmama sebep oluyordu. Montumu değiştirip daha rahat hareket edebileceğim montu giyinip arabayı kilitleyip geri dönmüştüm. Zaten hazırda beni bekleyen ekip yerlerini almak için dağılmıştı.
''Komiserim biz ne yapacağız?''
''Bekleyeceğiz Mehmet. Bekleyeceğiz.'' Demiştim sadece bu dediğime benimle beraber kalan 5 kişi şaşırmış açıklama bekliyorlardı. Hesaplamaları yaptıktan sonra tekrar konuşmaya başlamıştım.
''Ali. Bana karakola gelen ihbarı yapan numaranın mevcut konumunu bulmanız gerekiyor. Fazla vaktimiz yok.''
''Anlaşıldı komiserim. Ben karakolla iletişime geçeyim.'' Demiş cebinden telefonu çıkarıp aramasını yapmak için bizden biraz uzaklaşmıştı. Kısa süren konuşmanın ardından yanımıza gelmiş.
''Komiserim, ihbar köylü bir adam tarafından yapılmış, dediğine göre buradan geçerken görmüş ateş daha fazla büyümeden ihbar etmiş.''
''Mehmet, itfaiye ekibi geldiğinde burada birini görmüşler mi?''
''Hayır komiserim. Biz de itfaiye ekibiyle eş zamanlı geldik ama hiç kimse yoktu.''
Konuşacakken telefonum çalmaya başlamıştı. Bu saatte olması şaşırtsa da haber olabileceğini düşünmüştüm fakat ekranda kocaman sayılarla yazılı isimsiz bir numara vardı. Eğer düşündüğüm şey ise taşlar şimdi yerine oturuyordu. Daha fazla çalmasına izin vermeden aramayı cevaplandırmıştım. Tanıdık olmayan mekanik bir ses ile karşılaşmıştım.
''Alo?''
''Komiser, nasılsın? Dur ben söyleyeyim. Bakayım şöyle endamına bir boyuna posuna... iyisin iyi, ama bundan sonra iyi olur musun bilmiyorum.'' Duyduğum cümle ile etrafımda dönmeye başlamıştım. Konuşan her kimse beni görebiliyordu şuan. Ve bu ihbarı veren kişiyle aynı olduğuna emindim.
''Kimsin sen?'' demiştim bağıran sesimle.
''Bu ne acele komiser? Tanışırız elbet. Ama ilk önce sen bu geceyi atlat, ondan sonra.'' Demiş cevap vermeme izin vermeden telefonu kapatmıştı. Kapanan telefonla etrafıma bakıp
''TUZAK!'' Diyerek bağırmıştım. Biz güvenli bir yere geçmeye kalmadan silah sesleri gelmeye başlamıştı. Burada olan herkes kendini bir nesnenin arkasına almış kurşunların bitmesini bekliyordu. Peki ya arka tarafa gönderdiğim 2 grup? Onlar yoktu sese gelmeleri gerekirken ortada gözükmüyordu.
Yanımda sper almış Mehmet'e
''Mehmet, diğer 2 grup yok. Haber almamız gerekiyor.'' Demiştim. Mehmet başını sallayıp cebinden telefonunu çıkarıp arama yapmıştı. Ben de o sırada destek ekip için Yasin Başkomiseri aramıştım.
''Başkomiserim, tuzağa düştük. Nerede olduklarını bilmiyoruz. Kapan içinde kaldık destek ekibine ihtiyacımız var.''
''Asrın, bulunduğunuz bölge Bitlis sınırında, merkezden ekibin gelmesi çok zaman alır. Ben hemen Siirt askeri üstüyle iletişime geçeceğim. Siirt askeriyeden destek göndermelerini sağlayacağım. Destek gelene kadar dayanmanız gerekiyor kızım.''
''Anlaşıldı başkomiserim.'' Telefonu kapatmış Mehmet'e dönmüştüm.
''Haber alabildin mi?''
''Aldım komiserim. Onlar da güvenilir bir yere geçmiş kurşunların kesilmesini bekliyorlarmış ve maalesef ki bizimle aynı durumdalarmış. Çevrede görebildikleri hiçbir şey yokmuş.'' Anladığımı belli ederek başımı sallamıştım.
''YASİN BAŞKOMİSER İLE KONUŞTUM. SİİRT ASKERİYEDEN DESTEK EKİP GELECEK. DAYANMAMIZ GEREKİYOR.'' Diye bağırmıştım. Hepsi aynı anda duyulabilmek için
''ANLAŞILDI KOMİSERİM.'' Diyerek bağırmışlardı. Onların bu yürekliliği gülümsememe sebep olmuş. Sonra aklıma gelen ilk şey ile gülümsemem düşmüş hemen yanımda olan Mehmet'e bakmıştım. Neden baktığımı anlamış gibi konuşmaya başlayan Mehmet'in sözünü kesip
''Komiserim-''
''Yolda sana ne söylediysem geçerli Mehmet. Eylül'e sözüm var oğlum, seni karına ve kızına sağ sağlim kavuşturacağım. SAKIN!'' Mehmet gözleri dolmuş şekilde cevap vermişti
''Komiserim, siz şimdi benden nasıl böyle bir şey istersiniz? Nasıl size gelecek merminin önüne atlamamamı istersiniz. Peki benim vicdanım nasıl rahat olsun böyle komiserim?''
''ATLAMAYACAKSIN OĞLUM ATLAMAYACAKSIN. BANA GELEN KURŞUN BANA GELECEK. BENİM KİMSEM YOK, ARKAMDAN AĞLAYACAK KİMSEM YOK. PEŞİMDE BIRAKTIĞIM HİÇ KİMSE YOK. AMA SENİN KARIN VE HENÜZ DOĞMAMIŞ KIZIN VAR. PEKİ BENİM NASIL VİCDANIM RAHAT OLACAK. SÖYLE! 10 SENE SONRA KIZIN GELİP BANA BABAM NASIL ŞEHİT OLDU? SEN EKİBİNDE Kİ POLİSİ NASIL KORUYAMIYORSUN DERSE BEN NE CEVAP VERECEĞİM O ZAMAN? BANA BAK MEHMET. SEN BU GECE HİÇBİR DELİLİK YAPMAYACAKSIN.'' Demiştim bağırarak. Çünkü Mehmet dışında diğerlerinin de duymasını istiyordum. Hepsinin bir ailesi vardı. Evli olanlar, nişanlı olanlar, sevgilisi olanlar, kardeşi, gözü yaşlı bekleyen annesi babası olanlar. Ama benim hiç kimsem yoktu. Ne annem, ne babam, ne kardeşim, ne de bir sevdiğim. Hiç kimse, hiç kimsem yoktu. Benim arkamdan ağlayacak hiç kimse yoktu. Ben buradayken kurşunun onlara değmesi olmazdı. Onlar benim ekibimin polisiydi. Benim korumam altındaydı. Ben buna izin veremezdim. Bu yüzden bağırarak söylemiştim. Yalnızca Mehmet'in değil diğerlerinin de duyup ani bir şey yapmamaları içindi...
Aralıksız art arda sıkıyorlar, göz açtırmıyorlardı. Emindim artık bunu o isimsiz numaranın arkasında konuşan her kimse o yapıyordu. Konuşmayı sürekli aklımda canlı tutup düşünüyordum. Beni tanıyan biriydi bu, beni çok iyi tanıyan, nerede ne tepki vereceğimi bilen biri, ama beni bu kadar iyi tanıyan kimse olamazdı. Benim kimsem yoktu ki, beni bu kadar iyi tanıyabilecek kimsem yoktu, belki de beni uzun süredir takip eden biridir. Olabilir miydi ki?
Belirsizlik...
Belirsizliklerden her zaman nefret ederdim, her zaman. Ve şimdi çok büyük bir belirsizliğin içinde kalmıştım. Bana ''Tanışırız elbet. Ama sen ilk önce bu geceyi atlat.'' Demişti. Bunu uzun süredir planlamıştı. Çok iyi düşünülüp planlanmış bir şeydi bu.
Hata yapmıştım...
Ahmakça düşünüşmüş bir şey diyerek hata yapmıştım...
Ahmakça değildi bu, hem de hiç değildi. Hatta üzerine uzun süre düşünülmüş bir tuzaktı.
Tuzaktı elbette tuzaktı, beni tanıyan biri tarafından tuzağa düşmüştüm.
Hata yapmamı beklemişti, böyle düşünmemi sağlayıp hata yapmamı beklemişti.
Ahmaklığı ben yapmıştım, ben yapmıştım...
''Tuzak, tuzaktı bunların hepsi. Bir amaç için bir tuzak ama hangi amaç?'' diyerek sesli düşünmüştüm bu sefer.
''Komiserim, bunlar durmayacak. Böyle olmaz karşılık vermemiz gerekiyor.'' Demesiyle Mehmet'e dönmüştüm. Haklıydı böyle daha fazla ne kadar dayanabilirdik bilmiyorum. Ama kafamızı kaldıramıyorduk.
''KOMİSERİM, DAHA FAZLA DAYANAMAYIZ. KARŞILIK VERMEMİZ GEREKİYOR BİRAZ DAHA DESTEK BEKLERSEK NAAŞLARIMIZI BULABİLECEKLER ANCAK.'' Bağıran Aliydi ve o da haklıydı. Hepsi haklıydı ama cevap veremiyordum. Ne yaparsak yanlış karar vermiş olacaktık.
Düşün Asrın, düşün...
''BENDEN İŞARET BEKLEYİN!'' Diye bağırmıştım en son. Hepsi duyduğunu belli etmek istercesine beraber ''ANLAŞILDI.'' Diyerek bağırmışlardı. Mehmet ne yapacağımı sormak için dönmüştü. Tanıyordum onu artık, 5 yıldır beraber çalışıyorduk ve itiraf etmem gerekirse buraya geldiğimden beridir hep beraberdik, kardeşim gibiydi artık. Benim hiç kardeşim olmamıştı ama Mehmet benim kardeşimdi. Bu yüzdendi bu kadar rahatlığı, normalde çok utangaç biriydi ama benim yanımda öyle değildi. Görev dışında olsak da komiserim derdi hep ne kadar kızdıysam da vazgeçirememiştim. Öyle de devam etti ben onun için komiser ablasıydım. Benden cevap gelmeyince kendi konuşmuş sormuştu.
''Komiserim ne var aklınızda?'' demişti tedirgin sesiyle
''Bilmiyorum Mehmet, bilmiyorum. Bunu yapan kişi beni arayan numarada benimle konuşan kişiyle aynı. Ve işin garip tarafı beni tanıyan biri yaptı bunu, benim tuzağa düşmem için. Hatırla içeriyi gezerken sana ne dediğimi-''
''Ahmakça... ahmakça yapılan bir plan. Dediniz.''
''Evet. Bu her kimse hem beni tanıyor hem de başka bir amacı da olmalı. Yani destek çağıracağımızı planlamış olmalılar.'' Demiştim sadece. Mehmet biraz düşünüp, aklına bir şey gelmiş gibi söze girmişti
''Belki de destek çağırmamız için yapmışlardır bunu. Bizim tek başımıza çatışamayacağımızı biliyorlardı, çünkü sizi tanıyorlar. Sizin nerede ne yapacağınızı biliyorlardı. Burada da destek çağıracağınızı biliyorlardı.''
''Ve o desteğin Bitlis'den değil de Siirt askeri üstünden geleceğini biliyorlardı. Her şey bu yüzdendi. Ama neden Mehmet neden? Konuşan kişi benimle tanışacağını söyledi. Her kimse sorunu benimle.''
''Tamam. O zaman şöyle söyleyelim. Desteğin askeriyeden geleceğini düşünmemişlerdir. Şuan elimizde ki bilgiyle hareket etmemiz gerekiyor. Devamını buradan çıkınca düşünmek daha mantıklı.'' Haklıydı. Bütün ihtimalleri şuan da düşünmek pek mantıklı olmayacaktı.
''Haklısın. Harekete geçmemiz gerekiyor.''
''Ama nasıl? Kafamızı çıkarmamıza bile izin vermiyorlar.'' Araba, bagaj, tetikçi, silah, tabii ya.
''Ben arabaya gideceğim. Eminim ki şuan bir tetikçi vardır ve onu indirmemiz en rahatı olacak. Yoksa çıkamayız. Baksana herkes olduğu yerde sıkışıp kaldı.''
''Hayır. Arabaya kavuşana kadar''demiş susmuştu. Doğru kelimeleri bulmaya çalışıyor gibiydi. Derin bir nefes alıp tekrar devam etti cümlesine ''Bu çok tehlikeli.'' Diyebilmişti sadece
''Tehlikeli ama böyle de daha fazla devam edemeyiz.'' Demiş kalkmak için hazırlanmıştım.
''Tamam. Eğer arabaya gidilmesi gerekiyorsa ben gideceğim.''
''Hayır! Sakın. Sen çıkmayacaksın.''
''Abla anla beni. Ben nasıl sana tamam diyebilirim şimdi.'' Sesi titremişti ve abla demişti. Çok olmasa da bazen bana abla derdi Mehmet, bazen. Onun ailesi yoktu yetimhanede büyümüştü bu yüzden bu kadar çekingendi. Mehmet'in de kimsesi yoktu eskiden ama şimdi onu evde bekleyen karısı ve kızı vardı, mutlu bir evliliği vardı...
''Mehmet. Hayır. Ben gideceğim. Kızını düşün, Eylül'ü düşün. Ben gideceğim.'' Demiş cevap vermesini beklemeden arabaya doğru hızlıca koşmaya başlamıştım. Koşarken tek duyduğum arkamdan bağıranlar ve onlara bağıran Mehmetti.
''HAYIR. HİÇ KİMSE YERİNDEN ÇIKMIYOR!'' diyerek bağırmıştı Mehmet.
Kabullenmişti...
Zorundaydı...
Atılan kurşunların hiçbiri isabet etmeden arabaya kavuşmuş, arka bagaj tarafına geçmiştim. Hemen açıp silahı çıkarmış dürbünü takıp ayarlamaları yapmıştım. Şimdi atış yapabileceğim bir yer gerekiyordu. Görüş açımın olması gerekiyordu. Etrafıma bakınıyordum ama yok, hiçbir yer yoktu en iyi yer şuan bulunduğum arabanın arkasıydı. Atış yapabileceğim tek yer burasıydı o da ne kadar yapılabilirse. Mezun olduktan sonra özel olarak atışlarda daha iyi olabilmek için askeriyede ders almıştım, şimdi kullanma zamanıydı. Uygun bir pozisyon bulmuş atılan kurşunların geldiği tarafa doğru dönmüştüm. Gece görüşünü taktığım için görebiliyordum ve bu çok iyi olmuştu. Son mesafe ayarlarını da yaptıktan sonra ilk atışı yapmıştım.
BAŞARILI... TETİKÇİ İNDİRİLDİ.
Üst üste birkaç atış yapabilmiştim sadece. Kurşunun geliş yerini anlamışlardı çünkü. Benim çıktığımı da zaten gördükleri için tahmin etmeleri çok zor olmamıştır. Sesler fazlalaşmıştı şimdi. Ama benden değil sağ taraftan geliyordu. Askeriyeden gelmişleri, sonunda gelmişti destek. Bana atılan kurşunlar diğer tarafa dönünce ben de tekrardan hedeflerimi belirlemiş atışlarımı yapıyordum.
Gelenler bizim 2 grubu gönderdiğimiz taraftan gelmişti. Tabii ya onlar bizden daha fazla hedeftelerdi açıktalardı. Önce onlara desteğe gitmiş sonra bu tarafa gelmişlerdi. Doğru olan da buydu...
Sesler iyice yavaşlamış, atışlar azalmıştı. Silahı bagaja tekrardan gerleştirip tabancayla çıkmıştım. Dikkatli adımlarla ilerliyordum. Sesler iyice kesilmiş hatta bitmiş bile diyebilirdik. Ama öyle değilmiş...
Boğazımda hissettiğim soğuk madde...
BIÇAK...
Arkamdan gelmişti, ama ne ara? Ben nasıl anlamadım...
Arkama dönmeye çalışırken sesini duymuştum.
''Sakın. Hayatın şuan bana bağlı.'' Demişti sadece. Belki haklıydı şuan ona bağlıydı, ama bahsettiği hayat yoktu bende. Sadece bir candı. Can... Bu sefer yavaşça kulağıma doğru eğilip tekrar konuşmuştu.
''Şimdi yavaşça yürü. Sesini çıkarırsan acımam keserim gırtlağını.'' İleriye doğru yürüyorduk. Beni gören Mehmet hemen tabancasına sarılmış bağırmıştı.
''KOMİSERİM'' Mehmet'le birlikte Ali ve diğerleri de tabancalarını arkama doğru tutmuştu. Adam tedirgin olmuştu buna belliydi yeniydi, diğerleri gibi değildi. Kim bilir onu nasıl kandırmışlardı.
''İNDİRİN SİLAHLARI YOKSA KOMİSERİNİZ ÖLÜR.'' Demişti bağırarak. Kimse indirmeyip iyice kavramışlardı tabancaları. Hepsinin tek odak noktası arkamda ki adam olmuştu. İndirmeyeceklerini anlayınca tekrar konuşmuştu.
''SÖYLE İNDİRSİNLEN. SÖYLE!'' Demişti tekrardan ama bu sefer bana söylemişti. Sesinden anlaşıldığı kadarıyla genç biriydi, hem de çok genç. 20-21 yaşlarında birinin sesi gibiydi, çocuktu ki daha...
Sessizce kafamı sallayıp karşımda ki Mehmet'e bakmış sonra da konuşmuştum.
''İndirin.'' Demiştim sessizce. Beni duymamış gibi hiçbiri kıpırdamamışlardı bile. ''SİZE İNDİRİN DEDİM. EMREDİYORUM. İNDİRİN SİLAHLARINIZI!'' bağırarak söylemiştim. Mehmet, dolan gözleriyle bakıp başını olmaz anlamında sağa sola doğru sallamıştı. ''İNDİRİN!'' diyerek son kez bağırmıştım. Bu bağırış Mehmet içindi, onun silahını indirmesi içindi. Mehmet silahını indirmiş arka tarafında kalan polislere seslenmişti.
''İNDİRİN SİLAHLARI!'' hepsi şaşırsa da emre karşı gelemeyecekleri için tek tek indirmişlerdi silahları.
''AFERİN. BÖYLE.'' Diye yine konuşmuştu arkamda ki çocuk. Silahların inmesiyle rahatlayıp hareket etmeye başlamıştı, ben de beraberinde onunla yürüyordum. Ama geriye sol tarafımızda ki karanlık tarlalara doğru ilerliyorduk. Mehmet ve Ali bize doğru bir adım atmışlardı ki
''SAKIN! SAKIN PEŞİMİZDEN GELEYİM DEMEYİN!'' demişti bu sefer. Mehmet daha fazla sessiz kalmaya dayanamamış o da cevap vermişti.
''SENİN ÖYLECE GİTMENE İZİN VERECEĞİMİZİ Mİ SANIYORSUN LAN!'' demişti Mehmet.
''EVET. ÇÜNKÜ MECBURSUNUZ. YOKSA KESERİM BURADA GIRTLAĞINI!'' diyerek beni gösterip bıçağı iyice yaklaştırmıştı. Bocalıyordu. Hem de çok fazla bocalıyordu. Küçüktü, hem de çok küçük. Bilmiyordu. Ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Diğerleri gibi değildi. Bir şeyle korkutulduğu tehdit edildiği çok belliydi. Bu yüzden bocalıyordu. Tir tir titriyordu. Yapamıyordu. Mehmet'in söyledikleriyle iyice korkmuştu. Askeriyeden gelen desteği hesaba katmıyordu. Korkuyordu, çok fazla...
Bir adım daha atacaktı sol tarafa doğru ama olmadı, destek ekibinden birinin sesi duyuldu. Bağırıyordu. Hem de çok fazla bağırıyordu.
''BİR ADIM DAHA ATAYIM DEME ÖMER!'' diye bağırmıştı asker adam. Ömer'di çocuğun adı Ömer'di. Asker tanıyor muydu çocuğu? Tanımasa neden ismini söylesin? Elbette tanıyordu.
Elbette.
Adının Ömer olduğunu öğrendiğim çocuk iyice afallamıştı. Demek ki o da askeri tanıyordu. Tanıyor ve de korkuyordu. İyice bocalamıştı, boynumda ki bıçağı tutan eli titriyordu. İndirip indirmemekte kararsız davranıyordu. Hepsi korkudandı. Korkuyordu, hem de çok fazla. İyice afallamasından faydalanarak boynumun sağ tarafında olan bıçağı tutan elini sıkıca tutmuş hızlıca başımı kolunun altından geçirip kolundan kurtulmuş şimdi ben onu kıstırmıştım. Bu hareketi yaparken elimde küçük bir kesik oluşmuştu. Şimdi bıçak onun elinde ama eli kendi boynundaydı. Daha ne yaptığımı anlayamadan bıçak birden kendi eli tarafından kendi boynundaydı. Şaşırmıştı ve iyice korkmuş. Mehmet bunu yapacağımı biliyordu ama onun dışında hiç kimse bilmediği için şaşırmışlardı. Aynı zamanda desteğe gelen askerler de, özellikle Ömer'e bağıran asker çok şaşırmıştı. Ne yani bir komiser bunu yapamaz mıydı? Korkacağımı mı düşünmüştü yani...
Ali'ye seslenerek bu şaşırma süresini bitirmiştim.
''ALİ ALIN ŞUNU!''
''ANLAŞILDI KOMİSERİM.'' Bağırarak hemen koşmuş yanıma gelmişti Ali. Mehmet'de beraberinde gelmişlerdi. Ali, Ömer'i almış kelepçesini bağlıyordu. Mehmet hemen yanıma gelip sarılmıştı. Çok nadir yapardı bunu o da korktuğunda, yalnız hissettiğinde, mutlu olduğunda. Yani çok nadir ve ilk defa görev esnasında sarılmıştı. Rütbelere çok dikkat ederdi Mehmet bu yüzden görev esnasında saygısını asla bırakmazdı. Çok dikkat ederdi, ama şimdi ilk defa görev esnasında sarılmıştı. Çünkü korkmuştu, benim için korkmuştu. Kanayan elimin değmemesine dikkat ederek sarılmasına karşılık verip ben de sıkıca sarılmıştım. Ne yaptığını anlayıp kısa süre içinde hemen geri çekilmişti.
''Ben, ben çok korktum.'' Demiş ardından hemen ''Özür dilerim.'' Demişti mahçup sesiyle. Yapmazdı görev esnasında bu yüzden özür dilemişti. Diğer elimle kolunu tutup gülümsemiştim sadece. Yaklaşan biri ve öksürme sesi ile sesin geldiği tarafa dönmüştüm. Bu o askerdi Ömer'e bağıran asker. Sanırım hepsinin üstü oluyordu burada.
''Bölüyorum kusura bakmayın. Üsteğmen Altay Barlas Arıca.'' Demiş önce Mehmet'e sonra da bana bakmış konuşmaya devam etmişti. ''Buranın üstü sizsiniz sanırım. Biraz konuşabilir miyiz?'' demiş tekrardan bakışları benim ve Mehmet'in arasında gidip gelmişti. Mehmet'e bakıp gitmesini gözlerimle söylemiştim. Zaten o da anlamış başını sallayarak
''Ben içeride olay yeri inceleme ekibine bir bakayım komiserim.'' Demiş gitmişti. Askerle yalnız kalmıştık. Diğer askerler çevreye dağılmış etrafı kolaçan ediyor, benimle beraber gelen polis ekipleri de gitmek için hazırlıklarını yapıyorlardı. Şimdilik her şey yolundaydı.
''Sanırım destek ekip isteyen kişi sizsiniz.''demiş biraz düşünüp devam etmişti. Bir asker için konuşmak bu kadar zor olmamalıydı ama değil mi?
''Yasin başkomiserin emri ile buradayız. Biraz geciktik sanırım. Arka taraftan gelirken orada olan polis memurlarını gördük. Onları da sizin gibi sıkıştırmış göz açtırmıyorlardı bu yüzden ilk önce orasıyla ilgilenmemiz gerekiyordu. Umarım bir şeyiniz yoktur?'' diyerek de sorusunu yönlendirmişti. İstemsizce kanayan elime bakmış sonra karşımda benden cevap bekleyen askere tekrardan bakmıştım. Ama benim bakmamla onun da gözleri benim baktığım yere yani elime kaymıştı. Hiçbir şey söylemeden sadece benden cevap beklemişti.
''Siz doğru kararı vermişsiniz ve doğru zamanda geldiniz.'' Demiş konuşmayı bitirdiğimi sanarken asker otoriter sesiyle tekrardan konuşmuştu.
''Merkeze kadar size eşlik edelim.'' Daha neden böyle bir teklifle geldiğini yeni idrak etmiş cevap verecekken telefonum çalmıştı. Montumun cebinde ki telefonu çıkarmış kimin aradığına bakmıştım. Numaraydı ve yine aynı numaraydı. Askerden birkaç adım uzaklaşıp arayan kişinin bu saldırı yapan kişi olduğu aklıma gelince sinirle hemen telefonu açmıştım.
''NE İSTİYORSUN!'' demiştim hafif yüksek ve sert çıkan sesimle.
''Sakin ol komiser. İyi misin diye aramak istedim ben.'' Demişti ve gülüyordu. Bu gülüş yüzümde iğrenç bir tiksinti ifadesi oluşturmuştu.
''BANA BAK! SENİ BULACAĞIM. ANLADIN MI BENİ? SENİ BULACAĞIM!''
''Hay hay komiser. Ama her şeyin bir zamanı var. Şimdilik bu kadar konuşma yeter.'' Demiş telefonu kapatmıştı. Her kimse tekrardan sinirlerimi zıplatmayı başarmıştı. Beni tanıyordu gerçekten de hem de çok iyi tanıyordu. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes almış askerin yanına tekrar gitmiştim. Konuştuklarımı duymuş olabilme ihtimalini bir kenara bırakmış gitmeden önce sorduğu soruya cevaben
"Gerek yok teşekkür ederiz.'' Demiş gitmek için hareketlenmiştim. Sol kolumdan tutup durdurmuş
''Size ister misin diye sorduğumu hatırlamıyorum komiser.'' Demişti bu sefer. Hem de daha fazla otoriter çıkan sesiyle. Zaten sinirlenmiş olan ben bu dediğine daha fazla sinirlenmiştim.
''O zaman neden bir cevap beklediniz üsteğmen?'' demiştim sinirimin sesime yansıyan tonuyla.
''Saygıdan komiser. Saygıdan. Biz de düşman dışında herkese saygı vardır komiser.''
''İyi. Başka bir şey yoksa gitmem gerekiyor üsteğmen.'' Demiş kolumu çekip gitmiştim. İçeriye girdiğimde olay yeri incelemenin işini bitirdiğini gitmek için hazırlık yaptığını görmüştüm.
''Hazırlıklar tamamsa gidebiliriz arkadaşlar.'' Herkes hazır olduğunu belli ederek arabalara yerleşmişti. Ben ekip arabasıyla değil de kendi arabamla geldiğim için arabama geçmiştim. Askeriyeden gelen ekip de kendi araçlarına geçmiş, yola koyulmuştuk.

• İlk bölüm nasıldı?
•Sizce Asrın Verda TEKİN nasıl biri?
•Altay Barlas ARICA nasıl biri?
•Peki Mehmet hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?
•Satır aralarında yorum yapmayı unutmayın.
•Yeni bölüm hakkında bilgilendirmeleri kaçırmamak için ınstagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.
● uyurve_ yazar ınstagram hesabımdan ve uyurve_ yazar adlı tiktok hesabımdan takip etmeyi unutmayın.
•Yeni bölümde görüşmek üzere 💦

GÖZYAŞI DUVARLARI Where stories live. Discover now