BÖLÜM ÜÇ

258 54 41
                                    

TARA

Başka bir kükreyiş bomboş sokakları doldurduğunda koşmaya yeni başlamıştık. Otobüslerin arasından geçip dar, çöplerle dolu bir sokağa saptık ama bir anda yürek burkan acı dolu çığlıklar tüm boş sokaklarda yankılanmaya başladı. O an afalladım ve durup geldiğimiz yöne doğru bakmaktan kendimi alamadım. Korku dolu çığlıklar birbirine karışırken tüyler ürpertici bir kükreyiş daha sokakları kapladı.

Bu kükreyiş diğerlerine göre çok daha farklıydı.

Ses göğsümde keskin bir acı oluşturdu. Kulaklarımdaki basınç arttı, kalp atışlarım çevremdeki tüm sesleri baskılayacak kadar şiddetlendi. Sonra içimde derin bir hüzün oluştu. Kaybettiğim tüm şeyler bir bir zihnimde canlanırken vücudumu sert bir titreyiş kapladı. Gözlerim yaşardı, ne olduğunu anlayamadan hıçkırmaya başladım.

Tüm kontrol sistemim devre dışı kalmış gibiydi, hareket etmek istesem de bunu yapamadım. Kalbim hayal kırıklığıyla dolduğunda ve hissettiklerim ağır gelmeye başladığında yere kıvrılmak ve geçmişi düşünüp delice ağlamak istedim ama sonra Jena görüş alanıma girdi ve yüzüme sert bir tokat attı. O kadar şiddetli değildi ama bu tokat ağlayışımı durdurup kulaklarımdaki basıncı tamamen ortadan kaldırdı.

Bir an afallayıp ağzı kıpırdayan Jena'ya baktım. Bana bir şeyler söylüyordu ama ne dediğini anlamakta güçlük çekiyordum. Sonunda kolumu tuttu ve beni koşmaya zorladı. Bulunduğumuz yerden ve çığlıklardan uzaklaştıkça kalbimdeki ağırlığın yavaş yavaş kalktığını, rahatlamaya başladığımı hissettim. Bir süre sonra sesler yeniden kulaklarıma ulaştı.

Jena'nın aldığı zor nefesler.

Ayak seslerimiz.

Ve çığlıklar.

Uzun süre boyunca şok üzerimde kaldı. Koşmaya ve takılıp düşmemeye dikkat ederken zihnimdeki çarklar hızla dönüyordu. İnsanların öfkesini hissedebilirdim, bu doğuştan gelen bir özellikti. Peki, az önce ne olmuştu? Uzun yıllardır ilk kez bu kadar hüzünlü hissetmiştim. Artık öfkenin yanında üzüntüyü de mi hissediyordum yoksa hastalık mı kapmıştım? Aklım o kadar karışıktı ki az kalsın beton bir duvar çarpıyordum. Kafamı salladım ve düşüncelerimi şuana odaklayıp bu konuyu daha sonra irdelemeye karar verdim.

Yenilenmiş bir güçle ileriye baktığımda Simon'ın önde olduğunu ve gittiğimiz yeri onun seçtiğini gördüm. Bu iyiydi, sağlıklı düşünemeyecek kadar afallamıştım. Ayrıca nereye gidersek gidelim önemli olan ardımızda bıraktığımız çığlıklardan ve kükreyişlerden uzaklaşmaktı. Bu yüzden bedenimi zorladım, adrenalinin verdiği güçle olabildiğince hızlı koştum.

Ama her şeyin bir sınırı vardı.

Durmadan koşuyorduk, amacımız canavarlardan uzaklaşmaktı ama kükreyişleri hala duymak koşmaya devam etmemize neden oluyordu. Belki beş, belki altı sokak geçtikten sonra gücüm tükenmeye başladı. Göğsüme keskin bir acı girdiğinde gözlerimin önünde karartılar oluştu. Nefesim artık ciğerlerime yetmiyordu. Durmamız gerekiyordu, saklanacak bir yer bulmalı ve sessizce Canavarların ortadan kaybolmasını ummalıydık.

Yapabileceğimiz tek şey buydu.

Tam bu sırada bir kükreyiş daha etrafımızı sardı. Kalbim korkuyla tekledi, bu seferki arkamızdan gelmemişti. Hızla sağa, heykellerin süslediği küçük parka doğru baktım. Görünürlerde hiçbir şey yoktu ama oralarda bir yerdeydi, sesi çok yakından gelmişti. Hızla oradan uzaklaştık, yıkık dökük beton parçalarla kaplı bir ara sokaktan geçip amaçsızca koşmaya devam ettik. Ta ki Jena aniden durup beni tökezletene kadar.

Ona dönüp ''Neden durdun?'' diye sordum ama bana bakmıyordu, yüzü gökyüzüne dönüktü.

Kafamı kaldırdım ve neye baktığını görme için bakışlarımı karanlık gökyüzüne çevirdim. Orada, simsiyah bulutların ve belli belirsiz parlayan yıldızların arasında küçük kırmızı noktacıkların oluştuğunu gördüm. Neler olduğunu kavramam birkaç saniyemi aldı ve bu olduğunda içimdeki korkunun şiddeti hiç olmadığı kadar büyüdü.

Karanlık Ruhlar Lordu ve Onun Yıldız IşığıWhere stories live. Discover now