fourty one

595 78 26
                                    

wooyoung'un bakışları salonundaki arkadaşlarının üzerinde gezinirken yüzünü küçük bir gülümseme kapladı. haftasonunu böyle değerlendirmek gerçekten de en doğru karardı. nihayet boğucu stresten uzaklaşıp hep birlikte iyi vakit geçirebileceklerdi. kendi sorunuyla herkesin zihnini bulandırmıştı zaten yeterince, onları bu olaydan uzak tutmak istiyordu artık. tek başına halletmek istiyordu bazı şeyleri ve tek başına yüzleşmek istiyordu bu iftirayı ortaya atan ile. sevgilisine ve arkadaşlarına sürekli yük olmak sıkmıştı canını.

zihnini meşgul eden düşüncelerle boğuşurken birasından birkaç yudum almayı da ihmal etmedi. her yudumunda boğazı yanarken umursamadı, bir süre sonra alışıyordu ne de olsa.

"daldın yine wooyoung, iyi misin?"

wooyoung, sevgilisinin endişe dolu sesini duyduğu gibi bakışlarını zeminden ayırdı, sıyrıldı boğucu düşüncelerinden. başını onaylarcasına sallarken gülümsemeyi de ihmal etmemişti. fakat bu sahte gülücüğüyle başaramamıştı san'ı kandırmayı. "evet, iyiyim."

"olmadığını biliyorum güzelim, yorgunsan odana geçelim onlar takılsın burada." dedi büyük olan sevgilisini kolunun altına aldığında. burnuna dolan çiçeksi koku bir iki saniyeliğine de olsa aklını başından almış, söyleyeceklerini unutturmuştu. wooyoung her ne kadar en son yaşadığı şeylerini umursamadığını dile getirse de içten içe biliyordu kafaya taktığını san. onu bunu yaşatan kişiyi bulduğunda tekme tokat dövme isteğini de bir türlü bastıramıyordu.

sevgilisini tanıyordu, nasıl biri olduğunu da biliyordu.

çıkmaya başlayalı bir ay bile olmamasına rağmen hakkında o kadar çok şey öğrenmişti ki... hepsini zihninin bir köşesine kazımıştı bile. neyi sevdiğini veya sevmediğini adı gibi biliyordu artık. sinirlendiğinde, üzüldüğünde ve sevindiğinde nasıl tepkiler verdiğine şahitlik de etmişti çoğu kez.

"hayır böyle iyiyim san, sadece bunun böyle ne kadar süreceğini düşünüyordum."

"neyin?"

"sizi sürekli sorunlarımla boğmamın." küçük olan utana sıkıla söylediğinde irislerini de aynı anda yanındaki bedenden uzaklaştırıp etrafa dağılan arkadaşlarında gezindirmeye başladı yeniden. san'ın bunları sorun etmediğini bilse de içi rahat etmiyordu işte, belki de bir gün sıkılacağını düşünüp duruyordu istemsizce. ona olan güvensizliğinden değildi, sadece bazı şeyleri kafaya takmayı ve her ayrıntıyı düşünmeyi huy edinmişti işte.

"wooyoung, bunu defalarca konuştuk bebeğim. rahatsız olmadığımı dile getirmiştim, her zaman yanında olacağıma da söz verdim, biliyorsun." diye açıkladı kendini san sakince. iri bedenini kolunun altındaki bedene iyice yapıştırırken saçlarının arasına da küçük bir öpücük de bırakmıştı. "seni seviyorum."

"ben de seni seviyorum." siyah saçlı gözlerini kapatıp başını san'ın göğsüne yaslarken odayı inleten ıslık tüm ambiyansı bir anda silip süpürdü. ıslığın kimden çıktığını anlamak için kafasını kaldırdığı gibi sinsice sırıtan mingi ile karşı karşıya kaldı ve anında devirdi gözlerini. başka kimin olmasını bekliyordu ki zaten?

"gözümüzün önünde aşk yaşamaya devam edecek misiniz?" diye mırıldandı mingi dudaklarını da büzüp kollarını göğsünde birleştirirken. herkes sevgilisiyle ya da flörtüyle takılırken o ve yunho da uzaktan izlediği için garip bir ortam oluşmuştu. ikisi arasında oluşan sessizlik gittikçe daha çok rahatsızlık verdiğinde onun yanından ayrılıp böyle bir şey yapma gereğinde bulunmuştu en sonunda. uzun boylunun onunla konuşmak ve özür dilemek için can attığının farkındaydı mingi, bu yüzden konuşmasına izin vermiyordu ya. ağzını açtığı gibi affedeceğini biliyordu çünkü.

bad boy, good lips : woosanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin