50 22 30
                                    

Manolya Destin'in Anlatımıyla

Yoğun bir baş ağrısı ile uyanmak, beni rahatsız etmişti. Hem kimi rahatsız etmezdi ki. Kabus görüyorsun ve ardından gün ortaya çıkıyor... Tek sorun kabus olmasını dilerdim. Ne yazık ki! Tek sorunum bu değildi. Kabuslar bazen hayatımızın günleri olabilirdi bazen de zihnimizde tilki gibi dolaşıp dururlardı. Elimizden ne gelebilirdi? Ne yapabilirdik?

Çaresiz bir başım bekler öylece
Bitik heves ile sönmüş yüreğim
Zamanın nasıl geçtiğini bilmeden
Bitmiş günlerim.
*yazarın kısa şiirlerinden.*

Mırıldandım öylece. Kafam estikçe dörtlük yazmayı bir hobi haline getirmiştim ve severek, hayal kurarak, hayatımın izlerinden yazarak...

Her şey bir düş olsa ben bir, hayal karakter olarak yaşasam dünyayı. Yaşadıklarımı görsem ama hissetmesem o duyguları. Yaşasaydım doya doya onları, hasret giderseydim, özlemleri ile.

Sanki elimde bir vazo ama böyle çiçek desenli harikulade bir vazo elimden düşmüş ve tam sekiz parçaya ayrılmış. Bu vazonun bir parçası bende, tam yüreğimde. Geriye kalan yedi parça nerede? Sadece birini biliyorum o da çok uzakta gözleri kapalı, nefesi tükenmiş ve sonsuz uyku da olan Tuğrul da. Tekrardan hayal kurmak, tekrardan çocukluğumuzun bir gününü yaşamak imkansız... İmkansız.

Güneş doğmuş, Ay batmış gel gör ki bu umutsuzluğumu, ey hayat!

Zihnim ile bu kadar konuşmak yeterince fazlaydı.
Artık yaşadığım hayata dönüp gün içinde yapmam gereken işleri halletmem gerekiyordu.

Çift kişilik yatağımdan yorgun ve üşengeç gibi mayışarak kalktım. Kalkarken bile eklem yerlerim o kadar acıyordu ki ama onların yokluğunda kadar yüreğimdeki sızı kadar hiçbir acı acıtamazdı.

Nasıl derler bilirsiniz. *Sizce nasıl kalpte olan sızı, alalım sizi sahneye.*

Üzerime yağmur yağsa her bir damla sanki taş.

Omuzlarımı silkeleyerek kendime gelmeye çalıştım. En iyisi odamda bulunan banyoya girip elimi yüzümü yıkamalıydım. Odam, büyüktü. Ailem, bir ev tutup, içine eşyaları doldurup, beni bırakıp, gideli neredeyse iki yıl beş ay oluyor. Güya iş için gittiler. Geri geleceklerini söylediler ama nafile.

Kardeşlerim dediğim çocuklardan ayırdılar. Büyümemi beklediler ve hokus pokus. Özel günlerden günlere arayıp hal hatır soruyorlar. O günden sonra hemen başka şehire getirildim. Zorluk çıkarırım diye ben uyurken, İstanbul'a geldik. Gözlerimi açtığımda yolu yarılamıştık. Kimse benim ağlamalarımı, isyanlarımı durduramadı. Hatta elime şeker verdiler, belki susarım diye. Elime alıp sert ve çilek aroması olan şekeri avcumun içinde toz olana kadar tüm sinirim ile ezdiğimi, unutamam. Bazı yaşantılar yaşanmıştır. Bazı yaşananlar yarım kalmıştır.

Zor dönem geçirdim. Belki de onlar da geçirdi. Ellerinde birer umut balonu olmayı hep dilerdim. Dilemek ile kaldım. Yetersiz kalan rüyalarım ile hep baş başa kaldım.

Gözlerimi ovalayıp banyoya doğru yeltendim. Üzerimdeki pijama bana rahatlık katıyordu. Saten olmanın faydaları da diyebilirim. Bonya daha çok koyu yeşil renklerine hakimdi. Ferahlık katıyordu ve en sevdiğim renk yeşil ve mavi olmasından dolayı daha da beğeniyordum.

Gitmeden önce ailem evi daha çok açık pembe boyatmışlardı. Aldım elime badanayı kafamın estiği gibi boyadım. Ben boyadıkça rahatladım ve gülümsedim.

Banyo da biraz bakım ve saçlarımı yaptım. Saçlarım, bel hizama geliyor ve sarının en güzel tonuymuş. Batın 'sarının en güzel tonu' derdi, yani 19 yıl önce. Günler birbirlerini kovaladı zaman kum saarindeki bir kum gibi aktı. Bir gün parçaların birleşeceği zaman, günler kovalamak yerine sobe olacak...

Sarsılan RuhlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin