IV- sızlanmak, söylenmek, nazlanmak

7.3K 1.1K 207
                                    

Kitap telaşesi içinde biraz uzak kaldık ama haftada bir sistemine geri dönüyoruz.

Keyifle okuyun.

hikaye hesabı; serceyioldurmekofficial

şahsi hesabım; dilanduurmaz


Hastalık denen illetin ağırlığı yanımızda olan insanlara göre değişiyor olmalıydı. Zeliha cenin pozisyonu alarak küçüldüğü yataktan ince boynunu uzattı ve saate baktı. Saat ilaç vaktine yaklaşıyordu ve bir şeyler yemesi gerekiyordu. Öyle ki kendini zorlasa kalkıp yiyecek kuvvetteydi. Artık hastalanınca anne kelimesini tekrar ederek ağlamıyordu. Annesinin gelip ona bakmayacağını bilerek on sekiz sene boyunca bu kelimeyle sayıklamak kabul etmeliydi ki büyük bir iradeydi ama artık bu kelime hastalanınca nedense aklına gelmiyordu.

'Büyüdün Zeliha.' dedi içinden. 'Büyümek bu demek ki.'

Saatle bakıştı. Kurumuş kirpiklerini kırpıştırdı. Aslında biri geleceğini söylemişti. Bu adını sayıklamak değildi. Muhtaç bir anda adı sayıklanan kişi değildi Emir. Kalpten gelen bir isim değil, akıldan seslenilen bir isimdi. Sabah geleceğini söylemişti. Gideli dört saat olmuştu. Uyuyakalmış olmalı dedi Zeliha. Beklentisizce telefonu bıraktı ve gözlerini kapattı. Kendini zorlasa kalkabilecek olması kalkacağı anlamına gelmiyordu. Hastalık onda zaman kavramını daraltıyordu. Gözlerini yumup açtığı birkaç saniye, yelkovanda en az kırk beş derecelik bir açı değiştiriyordu. Uyumadığını sanıyordu.

Bu kırk beş derecelik açı artacak, belki saatle ölçüşecek hale gelecek kadar ilerleyecekti ama kapı sesine uyandı. Çok ince bir sesti ama Zeliha'yı uyandırmaya yeterdi. Bir süre yanlış duyduğunu sandı çünkü devamı gelmedi ama dakika dolmadan içinde olduğu aralık kapı tamamen itilmeden tıklatıldı.

"Gelebilirsin." dedi Zeliha yorganın altından. Kapı yavaşça aralandı. Emir'in avuç içleri dikkatini çekti ilk Zeliha'nın. Yüklü poşet izleriyle dolmuştu.

"Uyandırdım mı?"

"Yok, uyumuyordum zaten."

Şakakları sızlıyordu, ilaçlar etkisini kaybetmeye başlamıştı. Emir başta çekingen kaldı. Zeliha'nın odası rahatlıkla girdiği bir yer değildi. Dün telaşla davranmıştı. "Biraz uyu diye geciktim, hemen uyanıyorsun ya... ama ilaç vaktin geldi." duraksadı ve omuzları düştü. "Girebilir miyim?"

Zeliha kapı önünde dikilmiş, ellerini koyacağı yeri biraz daha bulamazsa önünde bağlayacak adama bakıyordu. Komik geldi bu hali ona. Bazen kendisini utandıracak kadar saygı duyuyordu. Önünü ilikleyecek hale gelmişti Emir.

"Buyurun Emir Bey." dedi bu durumu dengelemek için.

Emir gönül rahatlığıyla birkaç adım attı. Gözü Zeliha'da o kadar uzun süre duruyordu ki bir yerden sonra o bile utanıyordu, yaramaz bir çocuk gibi kaçıyordu bakışları. Yatağın yanındaki solmaya yüz tutmuş çiçeklere baktı. Solmamışlardı ama boyun bükmüşlerdi. Sahipleri gibi. Hatta onlar da hastalanmış gibi. Yenilerini almak lazım. Saçmalama oğlum! Saçmalama lan! Bahanen mi var? Var. Çiçekler solmuş ya işte. Öyle bahane mi olur? Otur oturduğun yere. Yüz bulunca hemen astarını isteme.

"Çiçekleri kontrol etmeye mi geldin?"

Emir boğazını temizledi ve silkti kendini. "Hayır sana bakmaya geldim. Ateşine bakmam lazım hatta."

Ateşi olduğunu düşünüyordu Zeliha ama yeniden hastaneye gitmek istemiyordu. Gözlerini kıstı ve rahatsızca mırıldandı. "İstemiyorum."

"Emir büyük yerden." dedi Emir. Doğru söylüyordu ama eğer böyle bir emir gelmezse bu konuda hiç çekinmeden yalan söyleyecekti. Daha önce çok yapmışlığı vardı.

Uçurtmayı SevmekWhere stories live. Discover now