Depoyu bulduklarında neredeyse iki olmuştu saat. Taksi biraz dolaştırmıştı ama şoförün suçu da yoktu. Numaralar değiştirilmiş önceden 11 olan deponun olduğu sokak artık 29 olmuştu. Doğru numarayı bulmak için görevlinin evrakları karıştırmasını beklemişlerdi. Depo kirası düzenli ödenmişti. Son yılın kirasına zaman vardı.
Azra, "Paraların nereden gönderildiğini söyleyebilir misiniz?"
"PTT aracılığı ile gönderilmiş. Bakın makbuzu burada."
Adamın elindeki makbuz Mersin Aydıncık ilçesinin PTT kaşesini taşıyordu. İlçenin adını unutmamak için hemen fotoğrafını çekti. Babası orada olabilirdi. En büyük ipucu bu bilgiydi. Çınar'ın babasının yardımcısını bulmuş olması önemliydi ama kadının Teoman ile irtibatının olma ihtimali yüksekti. Son edindiği bilgi kadından bile daha önemliydi.
Aramak için tam telefonun tuşuna basacakken yanında Selma'nın olduğunu anımsadı. Hem zaten hafta sonu adam tatil yapıyorken rahatsız etmenin ne gereği vardı? Sesini duymak istemiş olabilirdi ama bu aramasını gerektirmiyordu.
Bürodan çıkıp tekrar taksiyle deponun olduğu sokağa gittiler. Taksiyi yolladıktan sonra cebindeki anahtarla kapıyı açtı ve kısa bir an kapıdan tanıdık eşyalarına baktı. Kutular dolusu eşya, üstlerinde boyacıların kullandığı koruyucu ince muşambaların altındaki mobilyalarına yığılmıştı. Ağır kutuların bunca yıl mobilyaların döşemelerine zarar vermiş olması büyük ihtimaldi. Sonra neye üzüldüğüne şaşıp gülümsedi.
"Nereden başlayalım?" Selma'nın kutuların ve mobilyaların çokluğu karşısında gözleri faltaşı gibi açılmıştı.
"Bilmiyorum. Lazım olanları alacağım dedim ama kutuların içleri belli değil. Hepsini tek tek açmamız lazım."
"Keşke makas falan alsaydım yanıma."
"Ben her şeyi aldım." Yanındaki sırt çantasından bir poşet çıkarttı. İçinden iki maket bıçağı, iki koli bandı, iki kalın kalem çıkartmıştı.
"Gerçekten her şeyi almışsın. Önce neleri taşıyacağız?"
"Selma, önemli olan öncelikle giysiler, mutfak eşyaları ve kitaplar. O kutuların üstlerine notlar yazıp ayıralım. Yazlık kışlık fark etmez tüm giysilerimi alacağım. Neleri kullanacağıma sonra karar veririm. Mutfak eşyalarım da aynı şekilde, hepsini istiyorum."
"Anlaşıldı, kitapları sormuyorum bile, kağıt ne bulursam ayırıyorum."
İki saat sonra sırt çantasından bu kez de yiyecek poşetini çıkarttı. İkisi için hazırladığı sandviçler, kapalı ayranlar ile karınlarını doyurdular.
"Bir de çay olsaydı pek güzel olurdu."
"Olurdu ama termosum yok. Bak eşyaların arasında olacak, bir daha çayımız da olur."
"Bulalım da. Hadi çalışalım. Sana sormadım ama bir sürü bebek buldum. Özenle kutulanmış hepsi. Oyuncakları seviyorsun sanırım."
"Koleksiyonum o. Yıllardır özel bebekler biriktiriyordum." Babasının onlara özen gösterdiğini bilmek hoşuna gitti.
"A söylemiştin."
"Evet. Hapse girdiğimde de valizimde çok özel bir bebek vardı ama onun içinde de uyuşturucu olabilir diye parçalamışlardı."
"Ne yapacaksın onları?"
"Bilmiyorum. Şimdilik dursunlar."
Bir saat daha çalıştıktan sonra tüm kutular elden geçmiş, mobilyaların bir kısmı da dahil olmak üzere depodan alınacak eşyalar tespit edilmişti. Televizyonunu da bulmuştu. Çalışacak mıydı acaba? Gülmeye başladı. Şu ara tv izleyecek vakti vardı. Akşamları bilgisayarından bir şeyler izliyordu ama televizyondan izlemek daha çok hoşuna gidecekti. Kumandanın sahibi olmak lükstü!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AZRA
Adventureİşlemediği bir suçtan hapis yatan bir genç kadın... Onu hayatında isteyen yaşlı bir adam... O adamı hapse atmak için yıllarını harcayan bir savcı... Genç kadının yaşadıklarının intikamını alırken biraz desteğe ama en çok da cesarete ihtiyacı var. Ne...