yirmi üç

1.6K 102 4
                                    

"Erotomani nedir?" uzun araştırmalarım sonucu Ayaz'ın sorununun psikolojik olduğunu ve bunun da tıpta 'erotomani' diye geçtiğini öğrenmiştim. Okuduğum bir yazıdan sonra şimdi yenilerini arıyordum. Çünkü gerekliydi.

Çünkü Ayaz'ın bana sarıldığı anı hatırladıkça ürperiyordum. Oktay o an gelip Ayaz'ı benden ayırmasaydı ne yapardım bilmiyordum. "Benim güzeller güzeli sevgilim," deyip saçlarımı okşadığı ana aklım gidince başımı iki yana sallayarak kendime gelmeye çalıştım. Ne demişti? "Her gün kütüphaneye gittim ama yoktun. Buna rağmen umudumu kesmedim. Barla olan bağını da birdenbire koparmışsın. Söylesene bir sorun mu oldu? Biri seni rahatsız mı etti?"

Oktay bizi ayırdığında -onu ittirdiğinde-, tek bir soru sorabilmiştim: "Sana ne zaman umut verdim?" 

Yüzünü bile hatırlamadığım birine sormam gereken yegane soruydu. Kütüphaneye gitmelerim dün gibi hatıralarımdaydı ama Ayaz diye bir veriye ulaşılamıyordu. 

Soruma "O ne demek? Yaşadıklarımızı hatırlamıyor musun?" diye yanıt verdiğinde açıkçası kendimi epey bir sorgulamıştım. "Belki de yaşandı ama benim kafamdan silindi." diye ama yoktu yani. Kütüphanede denk gelişlerimizi hatırlamıyorsam, bara geliyorsa veya sık görüşüyorsak ve bir gün bir kaza sonucu hafızamı kaybetmişsem; Oktay'ı da unutmam gerekirdi.

Silkelenerek açılan sayfada gözlerimi gezdirdim.

"...Erotomani, aslında bir sanrı türü. Sanrılara sahip kişiler sanrıları olan durumun aksini kanıtlayan faktörleri kabul etmiyor ve bu konudaki inançlarını değiştirmiyorlar. Erotomanik kişiler de birinin kendilerine aşık olduğunu düşünerek o kişiye saplantılı kalmaya devam ediyorlar." merakla okumayı sürdürdüğüm sırada çalan kapımla irkildim. Dizüstü bilgisayarımın ekranını yarıya kadar indirirken "Kim o?" diye sordum.

"Benim, Devrim." 

"Devrim mi?" dedim, kendi kendime ve bilgisayarımı kenara koyup oturduğum yerden, zeminden, kalkıp kapıya ilerledim. Kilidi döndüreceğim esnada hatıralarıma Akın düşünce bir müddet duraksadım. Belki de ona kim olduğumu söylemişti ve o da yüzleşmeye gelmişti. Oktay bunun önüne geçmeye çalışacağını, Akın'ı durdurmak için çaba göstereceğini, söylemiş olsa da gerildim. 

"Açmayacak mısın?" sakinliğine tam güvenemesem de açmaktan başka çarem olmadığı için kilidi döndürdüm, kulpu indirdim. Kapıyı aralayıp önce suratına bakındım sonra kızgın olmadığına anbean daha çok emin oldum. Ama yine de "Bir şey mi oldu?" diye sordum.

Ellerindeki tepsiyi bana uzattığında şaşkınlıktan dudaklarım aralandı. Kafamı dışarı uzatıp bir sağa baktım bir sola, ardından kapıyı geçebileceği kadar açıp "Gir." dedim. Etrafı kolaçan etmeme bir söz söylemese de onu içeri davet ettiğimde bir an duraksamıştı. "Aslında benim içeri girmek gibi bir derdim yok." dediğinde "Niyetim gazozuna ilaç atmak değil." diye konuştum.

"Bu konuda bir endişem yok." "yok." u birden içeri çektiğim için kısık sesle söylemişti. Kapıyı kapatıp kilidi döndürürken "Neden bunu üç akşamdır yapıyorsun?" diye sordum. İşim bitince ona yönelerek "Annem misin babam mısın?" dedim.

"Akşam yemeklerine inmezsen aç kalırsın." kısa bir an yerdeki bilgisayarıma dikkati kaysa da çok üstünde durmayarak yatağıma geçti. Tepsiyi oraya yerleştirdiği gibi doğrulup bana baktı. Kendisine sorgularcasına bakan bana. "Bunu düşünebilmem için annen veya baban olmama gerek yok. İnsanım." 

"Evde başka birisi de yemek yemeseydi ona da götürecek miydin?"

Şüphesiz "Evet." deyince gözlerim kısıldı. 

KİMLİKSİZ ✓Where stories live. Discover now