Bölüm 4

10 2 6
                                    

Bu bölümü Antri'nin ağzından yazacağım, ondan dolayı biraz heyecanlıyım çünkü Antri'nin hayatını göreceksiniz🫡🫡.

Antri'nin ağzından.

O beni öpmüştü, bu duygu.. çok karışık. Bunu Fırsat bilip karşılık verdim, o beni bitiriyordu. Ama sonra bu hissin sonu gelmişti. Dudaklarımdan ayrılıp hızlı adımlarla odayı terk etmişti. Kalbime giren üzüntü ağrısıyla dolan gözlerimle ayağı kalktım. Ben hızlı adımlarla saray koridorlarında odama gitmeye çalışırken birine çarptım. Yere düştüğünü hissettiğimde yere baktım ve yerde Roslyn'nin yardımcısı Astoria vardı. Elimi ona uzattım ve kalkması için yardım ettim. Küçük gülümsemesi benimde gülümsememe neden oldu. Narin bir sesle Özür dilerim dedi. Gülümsedim ve sorun olmadığını söyledim. Gülümsememe karşılık olarak oda gülümsedi ve yanımdan ayrıldı. Bende yoluma devam ettim, kafam karışık, başım ağrıyordu. Bunlar kafamın içinde dolaşırken dışarı çıkmak istedim ve yönümü değiştirdim. Çoğu muhafız dışarıda toplanmış bir şeyler konuşuyordu, merak ediyorum ama çokta umurumda değildi. Başım ağrırken bir şey gördüm. Tam karşımda, uzaktan bana bir şey gösteriyordu. Rüya mı görüyordum?.. bir kaç adım yaklaştım. Bana bir şeyi işaret ediyordu. Oraya baktığımda yerde bir kitap gördüm. Almak istiyordum ama korkuyordum. İçimden "Hadi ama Antri, sen muhafızsın korkmazsın" dedim ve kitaba doğru yaklaştım. Hızlı bir hamleyle kitabı elime  aldım. Kapağında bilmediğim bir dil yazıyordu. Doğrularak ayağı kalktım, ve o an hayatımda hissetmediğim acıyı, acı duygusunu, o an hissettim. Birisi arkamdan bana bir şey saplamıştı.

Kan kaybediyordum.

Çığlık sesime toplanan kraliyet muhafızları, soylular ve daha bir çoğu beni izliyordu. Acıyla bağırdım. Hizmetkârlar yanıma geldi ve beni kaldırdı, büyük ihtimalle iyileştirmek için revire götürüyorlardı. Bunların hepsi olurken aklımda tek şey vardı.

Roslyn.

Roslyn'nin ağzından ;

Stresli ve gergindim. Karşımda düşman olduğum krallıklar, müstakbel eşim ve ittifak kurduğumuz kraliyet vardı. Her şey bir yana, herkes benim söyleyeceğim şeyi bekliyordu ve konuşmaya başlayacaktım tabii, ama bir sorun vardı. Antri yanımda yokken kendimi güvensiz hissediyordum, eğer üstüme gelirlerse ne yapacaktım? Oh.. derin nefes al Roslyn. Sen bir kraliçesin. "Bence verdiğiniz çoğu karar yanlış." diyerek başladım konuşmama. "Kadınların krallık yönetmesi gayet normal bir şey. Eğer siz onların yapabilecekleri şeylerden ve güçlerinden korkuyorsanız o ayrı tabii. Ama ben verdiğiniz kararı desteklemiyorum, desteklemeyeceğimde. Ayrıca artık Inland kraliçesi olmayabilirim ama olacağım. Bu yüzden eğer Ronliand'a saldırırsanız, hem ittifak kurduğum krallık, Hemde Inland krallığı size savaş açacaktır, bilginiz olsun." dedim ve iğneleyici bakışlarla topuklularımı yere vurarak odadan ayrıldım, Antri'yi arıyordum. Neden herkes bu kadar telaşlı gözüküyordu? Antri neden ortalıklarda yok acaba.. pff!! Yetti ama cidden, nerde bu çocuk dedim. İçimden söylediğimi sanarken sesli bir şekilde söylediğimi anlamamıştım, bir hizmetkâr yanıma yaklaştı. "Kimi arıyorsunuz efendim?" Dedi narin ve telaşlı bir ses tonuyla. "Antri Bornmass, baş muhafızım." Kadının gözleri fal taşı gibi açılmıştı, gözlerini benden kaçırarak kafasını yere eğdi. "Revirde kraliçem." Revir? Revir. Revir? REVİR. Ne olmuştu! Sadece bir saat yoktum, ne olmuş olabilirdi ki! "O nerede, beni oraya götürün. Hemen!" diye emir ettim hizmetkârlara. Onlar hızlı adımlarla yürürken, bende onları takip ettim. Revirin kapısına geldiğimizde bir sürü kişi oradaydı. "Burayı boşaltın, gereksiz insanlar gitsin yoksa ben sizi boğarak götüreceğim!" diyerek haykırdım. Saniyeler içinde hepsi birbirine girerek kaçacak delik aradılar. En sonunda kapıyı hızlıca açtım ve Antri yatakta yatıyordu, kanaması vardı ama durmuştu. Bir şey saplanmış gibiydi... kılıç? Ok? Bıçak? ... düşünmek istemiyordum. Hemen yanındaki sandalyeye oturdum ve istemsizce ağlamaya başladım. Bana çokta gerçekçi olmayan bir gülümseme sundu. "Hey.. iyiyim. Ağlamana gerek yoktu." dedi ve güldü. Bu çocuk nasıl böyle gülebiliyordu? .. galiba onu kaybetmekten korkuyorum. "Odana gidelim hadi." Dedi heyecanlı bir sesle. "Im.. olur gidelim!" Dedim ve gülümsedim. Ayağa kalkarken sırıttı ve dudağıma bir öpücük kondurdu. "Bu neydi şimdi?" Dedim gözlerine bakarak; "Dudaklarım güzel bir şeyler hak etmeliydi değil mi?" dedi, gülümsedim ve kapıyı açtım, koridora doğru yürümeye başladık. O hala sırıtırken ben kızarmış yanaklarımı saklamaya çalışıyordum. "Kızarmış yanaklarınızı morartmak isterdim hanımefendi, ancak bunu koridorda yapabileceğimizi sanmıyorum." Ve yine, yine yine sırıttı. "Odama gidiyoruz, az sabret." Ben bunları derken odanın kapısına gelmiştik. Kapıyı açtığımda karşılaştığım dehşet ile çığlıklar attım. Her yer kan, 4 ölü insan ve kelleler. Antri kılıcını belinden çıkardığı an ona sadece "dur." Dedim. Bir şey dikkatimi çekmişti. Elbisemi ellerimle bira kaldırarak kana değmemesini sağladım. Ceset bir çok yerinden yarılmıştı ve gözleri oyulmuştu. Hepsinde böyle izler vardı. Bir kız vardı.. saçı sarı, ama kandan kıpkırmızı olmuştu. Gözünde bir şey vardı. Ona yaklaştığımda onun bir kolye olduğunu anladım. Elime aldım ve inceledim. O sırada Antri bana bütün gücüyle yüksek ve gür bir sesle bağırdı.

"Siktir, o elinde tuttuğun şey bir ayin işareti!"

Swords Of The Palace Where stories live. Discover now