4

10.4K 615 121
                                    

Düğündeydik.

Daha doğrusu düğünümüzdeydik.

Evet resmi bir şekilde kendi düğünümdeydim şu an. Damatlık falan giyiyordum hani. Kravatım da vardı, siyah hem de. Havalıydım sanırım.

Ben, abim, yengem ve Adar nikah masasında oturuyorduk. Adar ile ben yan yanayken, Adar'ın yanında abim, onun yanında da yengem vardı. Adar ile dip dibeydik, kollarımız birbirine değiyordu. Yüzük parmaklarımızda ince zarif iki alyans, yüzlerimizde ise zoraki birer gülümseme vardı. Dışardan nasıl bir görüntü çizdiğimize dair pek bir fikrim olmasa da samimi durmadığımıza emindim.

Düğün telaşı çok hızlı geçmişti. Biz zaten pek bir şey yapmamış, sadece bir iki eşya seçmiştik odamıza. Yani ben sadece bir kitaplık seçmiştim o kadar. Kalanları, Adar'ın annesi ve yengeleri yapmıştı. Adar ise olaya hiç dahil bile olmamıştı, annesinin zoru ile yanımızda korkuluk gibi dikilmiş, üstten bakışları ile alınacakları almış, sonra da siktir olup gitmişti.

Şimdi ise yan yana oturmuş kurbanlık koyun gibi kaderimizin çizilmesini izliyorduk.

Evetler söylenmiş, imzalar atılmıştı ama biz bunların ne ara yapıldığını bile anlayamamış, kendimizi küçük bir tiyatronun içinde gibi hissetmiştik. Şimdi ise zoraki yerimizden kaldırılıp, takı merasimi için kendimizi sergiliyorduk insanların karşısında.

"Bu işler tahmini ne kadar sürede biter" yanımdaki adama sorduğumda bana yan bir bakış atıp, hiç umursamadan bakışlarını kendisine gelen yaşlıca bir dedeye çevirmişti. Dedenin elini öpüp takı takmasına izin verdikten sonra "Ne bileyim ben" diyerek dişlerinin arasından tıslayıp, normal haline döndü. Yani herkesin beğendiği, sevip saydığı o Adar Ağa rolüne.

Puşt.

İnsanlar bitmiyordu resmen, biri geliyor diğeri gidiyor o bitmeden bir başkası geliyordu. O kadar büyük bir aşiretlerdi ki artık kendimi bunalmış hissediyordum. Benimle birlikte yanımdaki adam da bıktığında ve gelen kişiler azaldığında, kolumdan tutup beni çekiştirdi ve salonun arka tarafına doğru ilerletti. Oraya geçmeden önce de takılar için konulan kutuya, üzerimizdeki kiloluk altınları koymuş, yüklerini bırakmış eşekler gibi odaya atmıştık kendimizi. Burası hazırlanmak için kullandığımız odaydı, hemen arkasında balkon vardı ve duvara bakıyordu ki bu da ıssız bir yer olmasını sağlıyordu. Balkona doğru giden adamın arkasından ilerleyip ona katıldım.

İkimiz de sessiz sedasız bir şekilde onun çıkardığı sigarayı dudaklarımıza yerleştirmiş, karşımızdaki duvarı izleyerek sessizce dumanı içimize çekiyorduk.

Resmen evlenmiştik ulan.

"Ee kocacığım, nasıl hissediyorsun?" Diyerek alayla sırıtırken ortalığı yumuşatmaya çalıştığımda galiba ilk defa bana katılmıştı. Yarım ağzı bir gülümseme ile kafasını iki yana sallayıp sigarasından bir duman çekti.

"Sinirli hissediyorum karıcığım, sen?" Dediğinde kaşlarımı çatmıştım.

"Ne karısı lan?"

Ona doğru dönerken bu sefer benim alaylı gülümsemem onun suratında yer edinmişti. Beş dakikada sinirimi bozmuştu işte kertenkele suratlı piç.

"Karım değil misin artık?" Derken o da bana doğru dönmüş ve elindeki sigarayı yan bir şekilde küllüğe bastırmıştı. Bir adım daha yaklaşırken suratını yumruklarımla süslememek için kendimi zor tutuyordum.

"Ben erkeğim farkındasın değil mi? Hani şu an çenendeki morluğun sebebi olan bir erkek" dişlerimin arasından sinirle söylendiğimde o da bana yaklaşıp, yakamı tutmuştu. "Farkındayım karıcığım ama sen de farkındasın ki bu ilişkide erkek olan benim" duyduğum sözlerle aynı sinirle yakasına yapışmıştım.

"Gerizekalı mısın ot beyinli herif! İlişkide iki erkek de olabiliyor biliyorsun değil mi? Merak etme şanlı erkekliğine bok sürülmedi benimle evlenince!" Dememle tam bana yumruk atacaktı ki içerden gelen halay sesiyle duraksadı. Fırsattan istifade ben de onu ittirip kendimden uzaklaştırdım.

"Hadi lan ordan, illaki birimiz daha pasif duracağız dışardan ve belli ki o sensin! O yüzden çeneni kapatıp, kabullen gerçekleri!"

"Seni var ya!" Diyerek tam üzerine atlayacaktı. ki vazgeçip olay çıkarmamak adına sustum. Bunun acısını misliyle çıkaracaktım ilerde.

"Bekle sen! Bir erkekle evlendiğini aklına öyle bir sokacağım ki karıcığım demek neymiş göreceksin!"

Sinirle kendimi balkondan dışarı atıp düğün salonuna tekrar geçmiştim. Nikah masasına otururken bir tane sigara daha alamadığım için kendime sövüyordum. Gerçi sigaraları içmek yerine alıp tek tek götüne soksam daha da rahat ederdim ama olsun.

Benim arkamdan gelen adamla küfürlerim daha da hızlanırken, o biraz ötemde duran arkadaşının yanına geçti ve kısık gözlerle etrafı izlemeye başladı. Bir yandan da arkadaşıyla konuşmaya devam ediyordu. Muhtemelen benim hakkımda atıp tutuyordu it herif.

Tam içten küfürlerimi ona özenle armağan ederken gözleri bir yere takıldı. Bunu fark etmiştim çünkü ifadesi bir anda değişmişti. Karanlıkta bile belli olan gözlerindeki alevler harlandı, tir tir titremeye başladı sanki. Elini yanağına götürüp kaşıdıktan sonra, çenesini sıktı. Alevlerin baktığı yere gözlerimi çevirince gördüğüm sahneyle içime bir şeyler oturmuştu sanki.

Aynı onun gibi alev alev yanan yeşil gözleriyle Adar'a bakan kadın dudaklarımı ısırmama neden olmuştu. Kadın çok güzeldi. Dar, siyah bir elbise giymiş, kabarık düz saçlarını sağ tarafına yatırarak hafif bir makyajla tamamlamıştı. Saf bir güzelliği vardı. Yanında da aynı onun gibi bir kız duruyordu. Hem Adar hem de yeşil gözlü kız hararetli konuşmalarına ara vermiyor ama gözlerini de birbirlerinden asla ayırmıyorlardı. Birbirini seven, sevmese bile en azından ortak bir geçmişleri olan iki kişinin bakışıydı bu.

Bu kadar süre içinde ilk defa içime bir üzüntü çökmüştü. Kendi halimi kabullenmiştim. Şu ana kadar doğru düzgün sevgilim olmamıştı, olanlar da beni sevmemiş, kısa süre yanımda kaldıktan sonra sessiz sedasız hayatımdan çıkmışlardı. Beni sevebilecek, hayatına alabilecek birinin olduğuna da hiçbir zaman inanmamıştım zaten. Yalnızlık kolaydı, bu yüzden evliliği kabullenmek zor olmamıştı benim için ama şu an gördüğüm manzara karşımdaki insanın benimle aynı durumda olmadığını gösteriyordu. Onun bir sevdiği, bir bekleyeni, belki de içinde büyüttüğü kocaman bir yarası vardı ve bunun yükünü omuzlarında taşıyordu. Karşısındakinin onun evlendiğini görmesi ayrı zorken, kendisinin sevdiği varken birini hayatına alması ayrı zordu. Bu yüzdendi içimdeki ağırlık.

Ellerimi önümde birleştirip bir süre daha önümdeki manzaraya baktım. Üzüntü damarlarımda yılan gibi gezinirken dudaklarımı birbirine bastırıp kafamı çevirdim.

Eh ne demişlerdi atalarımız, bahtsız bedeviyi...

AĞA / BERDEL / [BXB]Where stories live. Discover now